NASA’nın Dünya dışındaki en yeni ve en büyük gözlemevi olan James Webb Uzay Teleskobu, Haziran ayından beri evrenin dudak uçuklatıcı görüntülerini topluyor. Gökbilimciler elde ettikleri sonuçları, teleskobun ayarlamaları bile bitmeden internet üzerinden hızla paylaşıyor. Şimdiye dek keşfedilen en uzak galaksinin gözlemi gibi bazı bulgular rekor kırıyor. Araştırmacılar arasında ise bir tartışma patlak vermiş durumda. Bilim çok mu hızlı ilerliyor? Gözlemlerin hakem denetiminden geçmeden önce paylaşılmasıyla, ilk keşif yapan olmanın getireceği şöhret için titizlikten feragat mı ediliyor?
Ortalık şu günlerde durulurken, gökbilimcilerin pek çoğu ilk sonuçların bilgilendirici olduğu kanaatinde. Fakat çığır açan yeni bir gözlemeviyle çalışmak ve dağlar kadar veriyi incelemek için ellerini çabuk tutan araştırmacılar, stresli şartlar altında çalıştıklarını belirtiyorlar. 2023 yılı ve sonrasında ise heyecan verici sonuçları hızlı biçimde halka sunmak ile özenli, sürdürülebilir bilim yapmak için gereken zaman arasında denge kurarak da bu senaryoyu iyileştirmeyi umuyorlar.
ABD Uzay Teleskobu Enstitüsünün JWUT projesinde çalışan Klaus Pontoppidan, “Bilimin bu kadar hızlı yapıldığını görmek aslında beni çok heyecanlandırıyor” diyor. “Bilim böyle işler… Ayarlamayla ilgili sorunlar varsa, diğer takımlar kontrol eder ve sonrasında hatalar düzeltilir.”
JWUT Dünya’ya her gün yaklaşık 60 gigabayt veri aktarıyor. Ortalama bir telefonun taşıyabileceği büyüklükte olan bu miktar kulağa fazla gibi gelmeyebilir fakat sürekli devam eden veri akışı, şimdiye kadar 12.000 gigabayta ulaşmış durumda; yani bir oda dolusu dizüstü bilgisayarı dolduracak kadar. Çok daha fazlası ise yolda. JWUT’nin sunduğu yeni görüntüler ile evren hakkında mümkün olduğu kadar fazla bilgi toplamaya çalışan gökbilimciler, bu kıymetli verilerin her bitini sıkı bir incelemeye tabi tutacak.
Bu analizin bir bölümü, Erken Bilim Yayını (ERS) şeklinde bilinen programlar yoluyla teleskop neredeyse faaliyete geçer geçmez başlamış ve böylelikle JWUT’den alınan veriler Haziran ile Temmuz aylarında halka açılmıştı.
Bristol Üniversitesinde çalışan gökbilimci Hannah Wakeford da bu erken bilim yayın programlarının bir kısmında görev almış. Kendisi her ne kadar bilimsel keşiflerden heyecan duysa da, son derece yoğun bir çalışma ortamına da maruz kalmış. Temmuz’un ortasından beri hiç ara vermemiş. İlk başlardaki bu acele sonuçları eleştiren Wakeford, “olağanüstü hızla yapılan bilimin yetersiz veya eksik çalışmalarla sonuçlandığını” belirtiyor. “Bu ille de kabahatin bilim insanlarında olması demek değil ama yayın yapmaya yönelik dış baskının çok büyük olması demek.”
Diğer taraftan Franklin & Marshall College üniversitesinde çalışan astrofizikçi Ryan Trainor, yaşanan bu coşkunluğu “modern bilimsel sürecin parçası” şeklinde gördüğünü aktarıyor; “Özellikle de büyük bir keşfi yapan ilk kişi olmanın baskısı düşünüldüğünde.” Wakeford ve Trainor’un ifadeleri birbirini dışlayan türden değil. Yayın yapma yarışı, bilimin hem kabul edilen bir bölümünü oluşturuyor hem de muhtemel bir tehlike barındırıyor. Gökbilimi meslek hayatı haline getirmeye çalışanlar için bir fikri ilk yayımlayan kişi olmak ve takdir edilmek, kötü olsa da yararlı bir şey.
JWUT’nin fırlatılmasının üzerinden bir yıl geçtiği şu günlerde, gökbilimin hızıyla ilgili tartışmalar yeniden gün yüzüne çıktı; fakat tartışma bu sefer araştırma takımlarınca ortaya atılan gözlemler bağlamında yaşanıyor. NASA, söylenenlere göre teleskobun bütün verilerini derhal açıp, gökbilimcilere veriler üzerinde plan ve tasarlama yapma süresi sunan ‘özel dönemleri’ kaldırmayı kaldırmayı planlıyor. Şimdilik belli bir zaman sınırı olmayan bu değişim, Beyaz Saray’ın 2026 itibariyle açık erişimli bilim çağrısıyla aynı çizgide ilerliyor olabilir.
Özel dönemleri kaldırma yanlısı olanlar, veriye herkesin erişmesinin daha eşitlikçi olacağını ve herkese yeni teleskobun çıkartacağı harikaları keşfetme şansı sunacağını söylüyor. Fakat birçok gökbilimci bu görüşe katılmıyor ve bilim insanlarının fikirlerini koruyacak özel dönemler olmazsa, alanlarının rekabetçi olamayacağını aktarıyorlar. Yayın telaşı iş-özel yaşam dengesini de baltalayarak, yeterince hızlı çalışamayanlar için dezavantaj oluşturacak. Bu kişilere çocuk bakmakla uğraşan ebeveynler, daha düşük kaynak ile daha küçük okullarda çalışan gökbilimciler, kariyerinin başlarında olan ve hâlâ öğrenim gören öğrenciler ve diğer birçok insan da dahil.
“JWUT önümüzdeki 20 yıllık gözlem süresi boyunca çığır açan, paradigmaları altüst eden bilimsel bulgular sunacak” diyor Wakeford. “Neden bilim insanlarını rahat bırakmıyor ve onlara titiz şekilde çalışmaları için zaman verip, bu sırada da zihinsel ve bedensel sağlıklarını korumuyoruz?”
Lafayette College üniversitesinde çalışan gökbilimci Stephaine Douglas da “Bunun bir eşitlik meselesi” olduğu konusunda hemfikir. “Camiamızın daha korunmaya muhtaç üyelerini korumamız gerekiyor.”
Ancak NASA’da teleskoptan sorumlu bilim insanları için bu o kadar basit bir durum değil. Kendilerinin hem bilim insanlarına hem de vergileriyle programın tamamına fon sağlayan halka karşı sorumlulukları var. “Bence bu bir denge işi” diyor Pontoppidan. “Kamu programları ile özel dönem arasında denge kuruyorsunuz ve eşitlik için her ikisini de yapmanız gerekiyor.” Özel dönemlerin geleceği henüz belli değil fakat her ne olursa olsun, işin sonucu JWUT’nin ikinci yılında bilimin ilerleyişini etkileyecek. Gökbilimciler an itibariyle JWUT’yi kullanmaya yönelik ikinci tur teklifler için (Ocak’taki tatilin hemen sonrasında) hazırlık yapıyor. “Çok tutkulu bazı önergeler göreceğimizi umuyorum” diyor Pontoppidan. JWUT ile yapılan gözlemlerin birinci yılında, gözlemevinin neler yapabileceği keşfedildi. Gökbilimciler şimdi bu kabiliyetlerin sınırlarını zorlamaya başlayacak.
Alıntı: popsci.com.tr