AKP’nin pronatalist politikaları: Üreme sağlığı hizmeti verilemez halde

“AKP hükümeti pronatalist (doğum yanlısı) politikalar uyguluyor… Aile Sağlığı Merkezleri’nde çalışan hekimler üreme sağlığı hizmeti veremez hale gelmiştir”

TTB önceki dönem Merkez Konseyi üyesi ve Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı kolundan Dr. Deniz Erdoğdu, sağlık politikalarının cinsiyetçi olduğuna dikkat çekti. Erdoğdu, “Sağlık hizmeti eşitsiz. Sağlık politikaları oluşturulurken erkek odaklı oluşturuluyor. Sağlık politikalarında kadınlar ve LGBTİ+ çok gözetilmiyor. Bu cinsiyetçi politikalardan vazgeçilmelidir” dedi.

Kadınların yaşadığı en büyük sorunun kaynağı toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve bu cinsiyet eşitsizliği hemen hayatın her alanında kadınların karşılaştığı bir durum. Sağlık alanındaki eşitsizlik ise erkeklere göre daha dezavantajlı konumda olan kadınların yaşamlarını tehdit edebiliyor. Pek çok kadın, işsiz olduğu, sağlık güvencesi, eğitimi olmadığı için sağlık hakkından yararlanamıyor veya yeterli sağlık hizmeti alamıyor. Kürt illerinde, yoksul mahallerde, kırsalda yaşayan kadınlarda bu durum daha belirgin. Her yıl savaşa ayrılan bütçe artarken Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinde koruyucu sağlık önlemlerine ayrılan payın yıllar içerisinde düştüğünü görüyoruz. Türk Tabipleri Birliği (TTB) önceki dönem Merkez Konseyi üyesi Dr. Deniz Erdoğdu ile sağlık alanındaki cinsiyetçi politikaları konuştuk.

 

Dr. Deniz Erdoğdu

*Genel bir soru ile başlayalım istiyorum; Tıp alanı bir bütün olarak cinsiyetçi bir alan mı? Örneğin, kadın hastalıkları gibi bir tabir var, bu ne kadar doğru veya tıp alanı hastalıkları değerlendirirken cinsiyet olgusunu nasıl ele alıyor?
Tıp eğitimi başlarda daha çok erkek bedenine odaklanmış; ilaç araştırmalarında onlar öncelikli olmuş, tanı-tedavi şemalarında farklılıklar gözetilmemiş standart olarak düzenlenmiştir. Tıpta 20. y.y. başında eşcinsellik hastalık olarak görülmüş, cinsellik kadın-erkek için heteroseksist yaklaşımla ele alınmıştır. Tarihteki ilk tıp fakültelerine yüz yıllarca kadın öğrenci alınmamıştır. LGBTİ+ bireyler en çok sağlık alanında ayrımcılığa uğradıklarını ifade etmekte, cinsel sağlık hizmetlerine erişimde güçlük yaşamaktadır. Sağlık politikaları oluşturulurken cinsiyet, cinsel yönelim, etnik, sınıfsal yapı göz önünde bulundurulmalı, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak hedeflenmelidir. Hekimlik konusunda da cinsiyetçi iş bölümü var. Kadın hekimler iyi bakım verir, kanlı, acil vakası, nöbeti çok olan branşlara girmemeli, ailesine vakit ayırmalı; dolayısıyla aile hekimi, pediatri gibi branşları seçmeli diye yönlendiriliyor, kişi de çoğu kez gönüllü seçim yapıyor bu şekilde. Cerrahi branşlarda kadınlar istenmiyordu, yaklaşık 35 yıl öncesine kadar bölümün erkek hocasının seçimiyle erkek asistan alınırken, Tıpta Uzmanlık Sınavıyla (TUS) merkezi olarak başarılı kadın hekimler cerrahi branşlara daha çok giriyor, bunda gittikçe artan feminist bilinç de etkili. Ancak kadın hekimler cerrahi branşlara girdiğinde kıdemlisi erkek hekimlerden mobbing, fazla nöbet yazılması, zor vakaların verilmemesi, kongreye gönderilmeme gibi baskılarla karşılaşabiliyor. Kariyerlerine olumsuz etkisi oluyor.

*Peki Türkiye’deki sağlık politikalarına değinirsek, bu alandaki cinsiyetçi politikalardan biraz söz eder misiniz?

Cinsiyetçi politikaları belirleyen, uygulayan ataerkil iktidardır, Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da biyopolitika uygulamaktadır. Kadınların erken evlenmesi, en az 3 çocuk doğurması, kürtaj yaptırmaması, şiddet görse de boşanmaması, kendisi için değil ailesi için var olması telkin ediliyor. Haliyle toplumsal hayatta ve mesleklerde kadınların sayısı artmıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020’de yayınladığı Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda eşitsizliğin tamamen ortadan kalkması için tahmini olarak 100 yıl geçmesi gerektiğini söylüyor. Kadınların en iyi olduğu eğitim ve sağlık alanı; ancak bu alanlarda bile çalışan kadın sayısı olması gerektiği gibi yüzde yüz değil. Kadın sağlık çalışanları, sağlık ve bakım hizmetlerinin %67’sini oluşturuyor ancak ücrette cinsiyet farkı %20, daha az kazanıyor. Hastanelerde yönetim kadrolarında da kadın sağlık çalışanı azınlıkta. Sağlık alanında yine en çok bakım, temizlik işi kadınlardan bekleniyor.

İş yerlerimiz güvenli çalışma alanı değil

Sağlık ve Sosyal Hizmetler Sendikası’nın Türkiye genelinde yaptığı bir anket var. 52 ilden, çoğu kadın sağlık çalışanı 663 kişi katıldı. İş yerinde psikolojik şiddet yüzde 81, ekonomik şiddet yüzde 37, fiziksel şiddet yüzde 43, cinsel şiddet yüzde 26 olarak kaydedildi. İş kolunda çalışan kadınların yüzde 80’i mobbingden yakınıyor. Hastaneler sağlık çalışanları için güvenli alanlar değil. Gittikçe artan sağlıkta şiddet, medyadan herkesin takip ettiği bir gerçeklik. Jinekolog Dr. Aynur Dağdemir bundan 7 yıl önce hastanede çalışırken yanında çalışan kadın sekreterini erkek şiddetinden korumaya çalışırken öldürüldü, bu çok dramatik hem sağlıkta şiddet hem de kadına yönelik şiddet.

*Kadın hastalar açısından baktığımızda durum nedir, bu cinsiyetçi anlayış onları nasıl etkiliyor?

Sağlık hizmetinin temel amacı eşitsizlikleri ortadan kaldırmak olmalıdır. Çoğu yoksul olan kadınlar için koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetine ulaşım kolay olmalı, katkı parası alınmamalıdır. MHRS’den randevu almak çoğu kez mümkün olmamakta, 5 dakikayla sınırlı muayene teşhis ve tedaviye yetmemekte, hastanede uzun süre sıra beklemek evdeki sorumlulukları için mümkün olmamaktadır. Çoğu yoksul, sağlık güvencesi olmayan kadınlar için muayene, reçete, ilaç, tıbbi cihaz, ortez-protez için ek cepten harcama yapmaları ciddi bir mali yüktür.

AKP pronatalist politikalar uyguluyor

AKP hükümeti pronatalist (doğum yanlısı) politikalar uyguluyor. Kadın erkek genç yaşta evlensin çok sayıda çocuk doğursun diye bir yaklaşımları var. Cumhurbaşkanın da “En az 3 çocuk” demesinden bunu anlıyoruz. Üreme sağlığı ise son 20 yıldır, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesi, birinci basamakta hizmet veren sağlık ocaklarının kapatılmasıyla ücretsiz, yeterli miktarda dağıtılan doğum kontrol hapı, kondom, rahim içi araç uygulamasına ulaşılamamaktadır. Erkekler de doğum kontrolü konusunda hiçbir sorumluluk almamakta, vazektomi (sperm kanallarının bağlanması) gibi girişimsel işlem için sağlık politikası, yaptırım söz konusu değildir.

Üreme sağlığı hizmeti verilemez halde

Aile Sağlığı Merkezleri’nde çalışan hekimler ise sağlık müdürlüklerinden bu tür malzemeleri çok kısıtlı sayıda temin ettikleri için, üreme sağlığı hizmeti veremez hale gelmiştir. İsteğe bağlı düşük (kürtaj) hâlâ yasal olmasına rağmen Sağlık Bakanlığı’nın baskısı ve iktidarın eril dilinin müdahalesiyle devlet hastanelerinin çok azında, o da koşullu yapılabiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın da müdahalesine şöyle bir örnek verebilirim; sağlıkta performansı yürürlüğe soktukları için rahim içi araç takma puanını düşürüp, çıkarma puanını yükseltiler, normal doğum ve sezeryanda da böyle bir durum söz konusu. Bu hekimlerin mesleki pratiğini etkiliyor. Tüm bu müdahaleler aile hekimleri, jinekologlarda çekinik tıbba yol açmıştır. Üreme sağlığı hizmetine ulaşılamadığı için; her yıl binlerce kadın ilkel yöntemlerle kendi kendine düşük yapıyor, ya da merdiven altı tabir edilen yerlerde jinekolog olmayan kişilerin elinde sağlıklarından oluyor, parası olan ya da para bulabilen kadınlar da çok yüksek bedellerle özel kliniklere başvuruyor, bu da özel sağlık hizmeti sağlayıcıları için gelir getirici bir iş haline gelmiştir.

HPV aşısı ücretsiz olmalıdır

Rahim ağzı kanserinin %99’ı HPV’den (İnsan Papiloma Virüsü) kaynaklanmaktadır. HPV’nin en çok kanser yapan tiplerine karşı geliştirilen ve koruyuculuğu yüksek aşı mevcuttur. Aşılama ve rahim ağzı sürüntü (smear) ile tarama bu kansere karşı koruyucu sağlık izmeti verilmesi, tedavi maliyetinden çok daha ucuzdur. Bu virüse karşı kız çocuklarından başlayarak aşılama ciddi bir hastalığı önler. HPV aşılarının 3 dozu için ödenmesi gereken bedel 2022 fiyatlarıyla 2000 TL’dir. Tüm kadınların kendileri ve kız çocukları için bu bilgiye sahip olmaları, aşıya ulaşması, para ayırması mümkün görünmemekte. Bu nedenle Ulusal Aşılama Programı içine alınması ve SGK geri ödemesinde olması gerekir. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği’nin, HPV aşı ücretlerinin SGK tarafından ödenmesi için hukuk mücadelesi verdiğini ve kazandığını biliyoruz. TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı kolu olarak biz de farkındalık oluşturmak için sempozyum yaptık, yazılar yazdık, savunuculuğa devam ediyoruz.

*Ekonominin özellikle kadınlar açısından sağlığa erişimde bir engel olduğundan söz ettiniz, Kürt illerinde hem yoksulluk hem de dil problemi var. Anadilde sağlık hizmetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kürt illerinde kadınlar daha da dezavantajlı, yoksul, eğitim seviyesi nispeten düşük, dolayısıyla sağlık hizmetine erişimleri kısıtlı. Dil sorunu da yaşanıyor. Anadilde sağlık hizmeti verilmesi önemlidir. Çocuklarını yetiştirirken ekonomik zorluklardan dolayı sağlıklı büyütemiyorlar. Sağlığın sosyal belirleyicilerinden olan ekonomik durum sağlıklı çocuk yetiştirmek için de önemli. Covid aşılama oranları da Kürt illerinde düşük kaldı. Covid-19 vaka rakamları da yüksek çıktı. Bunlar buralarda sağlık hizmetinin yetersiz olduğunun göstergesidir.

*Her yıl savaşa bütçe artarken eğitime, sağlığa bütçenin azaldığını görüyoruz. Savaşa değil sağlığa bütçe ayrılsaydı bu sağlık sitemine nasıl yansıyacaktı?

Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payın yıllar içerisinde düştüğünü veri olarak görüyoruz. Aşılama olsun, üreme sağlığı olsun, bazı bulaşıcı hastalıkların önlenmesi olsun bu kalemlere bütçe kısıtlı. Kadınların ve çocukların fiziksel, cinsel şiddetten korunması kadına yönelik erkek şiddetinin ortadan kalkaması için Kadın Bakanlığı kurulmalı. Kadından sorumlu devlet bakanlığı da fes edildi. Yerine aileyi merkeze koyan Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı çıktı. Onun da bütçesi yetersiz. Kadına yönelik erkek şiddetini önleme merkezleri, sığınma evleri, ŞÖNİM’lerin az olması söylediklerimizi doğruluyor.

*Sağlık alanında uygulanan bu cinsiyetçi politikalara karşı neler yapılmalıdır?

Sağlık çalışanlarının üniversite ya da yüksek okullarda eşitlikçi eğitimlerden geçmesi lazım. İskandinav ülkeleri bu eğitimi kreşlere indirmiş. Belki daha çok bu eğitimlerin erkek sağlık çalışanlarına verilmesi gerekiyor. Erkek yöneticilere cinsiyet eşitliği eğitimi verilmesi de kritik. Rol model de önemli erkek çocuklar daha çok babalarının davranışlarından öğreniyor. Hastanelerde, üniversitelerde kadınlara karşı cinsel tacize karşı mücadele edilmesi lazım. Cinsel tacize karşı tutum ve mücadelede kadınlar örgütlü hareket etmeli. Bu anlamda artık kadın örgütleri, meslek örgütü ve siyasi parti kadın kolları çok daha bilinçli, aktif ve mücadeleci.

 

Alıntı: kadineki.com