Deneyimler gösterdi ki her hukuk reformunda özgürlükler biraz daha kısıldı. Umarım yeni bir hukuk reformu ile karşı karşıya kalmayız
Aman dikkat! Yine hukuk reformu geliyor
Ülkede bir kez daha “hukukta reform” sözleri uçuşurken eski meclis başkanı, şimdi Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç ortalığa çıkıp fikrini söyledi. ‘Vay sen misin iktidarın hoşlanmadığı bir açıklama yapan’ denilerek linç kampanyası hemen başladı, kurul üyeliğinden istifa etmek zorunda kaldı. Kendisi için birçok yakıştırma ve suçlama yapıldı ama eski günler hatrına olsa gerek, vatan haini veya terörist ilan edilmediği için şanslı sayılır.
15 Temmuz sonrası ihraç edilen akademisyen sayısı beş bini aştı. İlk dönemde ihraç edilenler darbe girişimi ile ilişkilendirilirken son ihraçlar hükümete muhalif kesimleri hedef aldı. 1128 akademisyen ise “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metne imza attıkları için ihraç edildi. Bu “öğretmenler” terörist olarak damgalandı ve öğrencilerinden koparıldı. Bir öğretmenler gününü daha aynı buruklukla geçirmiş olduk.
2006 yılında Türk Tabipleri Birliği olarak yaptığımız Suriye ve Lübnan gezisinde İsrail sınırına kadar gittik. Rehberimiz araçtan inmememizin daha emniyetli olacağını, zira İsrail’in tüm araziye yaymış olduğu misket bombaları ile her an karşılaşabileceğimizi hatırlattı. Uzaktan İsrail karakol binaları görünüyordu. Burada akla hemen Edward Said geliyor.
Said ABD’de Columbia Üniversitesi’nde görevli, aslen Filistinli olan bir edebiyat profesörü ve yazardı. Sembolik olarak İsrail’in Filistinlilere uyguladığı baskı ve şiddeti protesto etmek üzere sınırdan kilometrelerce uzakta olan İsrail kontrol noktalarına taş atma eyleminde yer almıştı. Taş atma o dönemde Filistinli çocuklar tarafından İsrail protestolarında sık başvurulan bir protesto yöntemi idi. Edward Said’i İsrail tarafına taş atarken gösteren fotoğrafın yayımlanmasının ardından, Columbia Üniversitesi’nde Yahudi öğrenci birlikleri Said’in görevden uzaklaştırılması talebinde bulundular. Sadece öğrenciler değil, öğretim üyeleri de tavır aldı. Ancak bu konuda Rektör Jonathan R. Cole’un 18 Ekim 2000’de yaptığı açıklama üniversitelerde akademik özgürlüğün önemi hakkında tarihe geçen bir metin olmuştu.
Columbia Üniversitesi’nin yaptığı resmî açıklamada şöyle deniyordu:
“Akademik özgürlük gereğince, ders anlatan herkes sınıfta konuları tartışırken özgürdür; araştırma yaparken ve araştırmalarının sonuçlarını yayımlarken de özgürdür; ve özel veya kamusal alanlardaki açıklamaları ve bağlılıkları nedeniyle üniversite tarafından cezalandırılamaz; ancak akademik camiadaki konumlarından kaynaklanan yükümlülüklerini akıllarından çıkarmamalılar.
“Bir üniversite için, siyaseten egemen ideolojinin pasifleştirici etkisinden korkmadan görüşlerini ifade etme özgürlüğüne sahip bireylerin söylem özgürlüğünü korumaktan daha temel bir şey yoktur. Eğer tüm insanlığın, farklı düşünen tek bir kişiyi susturmasını haklı buluyorsanız, gün gelip de o tek kişi iktidarı ele geçirdiğinde tüm insanlığı susturmasına karşı çıkmaya da hakkınız olmaz. Öğrenciler ve öğretim üyeleri doğru olduğuna inanmadığım pek çok şeyi yapmakta özgürler, ancak o anda iktidar konumunu işgal edenlerin fikirleriyle uyuşsun diye bütünlüklü bir fikirler kümesini garantilemek için üniversitenin otoritesini hiçbir zaman uygulamam.”
Türkiye’de üniversiteler hiçbir zaman arzu edilen özgürlüğe kavuşamadılar. 1982 sonrası oluşturulan YÖK ile bu özgürlükler iyice kısıtlandı. Ancak hiçbir dönemde de baskı bu kadar yoğun olmadı. Neredeyse fikir beyan etmek hapse atılma nedeni olabiliyor. Bu baskı ve oluşturulan korku ortamı zaten cılız çıkan sesleri de susturmak amaçlı gibi gözüküyor.
Uluslararası akademisyenlerden hapse atılan ve ihraç edilen akademisyenler için yoğun destek gelmekte, ancak hükümetin yurt dışındaki Türkiye algısı ile pek ilgilenmediği görülüyor. Türkiye’nin akademik özgürlükler ve ifade özgürlüğü notu zaten çok düşüktü, şimdi ise sıfır olmaya doğru gidiyor. Bu elbette daha demokratik ve özgür bir Türkiye arzu edenler için hayli moral bozucu bir durum.
Akademisyenlerin üç görevi vardır: Bunların başında eğitim, daha sonra da araştırma ve hizmet gelir. Ancak, akademiyi akademi yapan fikir özgürlüğüdür. İleriye gitmek, üretmek ve yaratıcı olabilmek için düşünce ve ifade özgürlüğü olmazsa olmaz koşullardan biridir.
Akademi ve akademisyenlerin değersizleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. Üniversitelerin yüksekokul haline gelmesi eğitim ve akademisyen kalitesini de düşürecektir. Bu ise eğitim hayatımızı yıllarca olumsuz etkiler. Aynı sorunu ilk ve orta öğretimde yaşadık ve yaşıyoruz.
Üniversitelerimiz derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Bu ülkeye 4+4+4 adı altında garip bir eğitim sistemi dayatılırken üniversitelerde bulunan eğitim fakültelerinden ne olumlu, ne de olumsuz görüş çıkmamıştı. Aynı şekilde sağlık sistemi değişirken, hukuk ayaklar altına alınırken demokratik kitle örgütleri fikirlerini açıklıyor ama üniversitelerimiz başını kuma gömmeyi tercih ediyor. Bulunduğumuz korku ortamında belki de çok da şaşırmamak gerekir ama topluma bir borçları yok mudur?
Bir kez daha “yeni” bir hukuk reformu herkesi germeye başladı. Deneyimler gösterdi ki her hukuk reformunda özgürlükler biraz daha kısıldı. Hukukçular ülkede yeterli yasaların olduğu ama uygulanmadığı kanısında. Anayasanın 26. maddesi “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” diyor. Daha ne desin? Reform kafalarda yapılmadıktan sonra bir yere varılamayacak. Umarım yeni bir hukuk reformu ile karşı karşıya kalmayız.
Alıntı: https://t24.com.tr/yazarlar/ozdemir-aktan/aman-dikkat-yine-hukuk-reformu-geliyor,28936
*PROF.DR.ÖZDEMİR AKTAN KİMDİR?
Eğitim
- Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
- Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı.
İlgi Alanları
- Hepatobiliyer Sistem (safra ve karaciğer hastalıkları)
- Tanı ve Cerrahi Tedavisi Gastrointestinal Sistem (mide barsak hastalıkları)
- Tanı ve Cerrahi Tedavisi Endokrin Sistem (tiroit, paratiroit, endokrin pankreas ve adrenal) Hastalıkları
- Tanı ve Cerrahi Tedavisi
- Laparoskopi (fıtık)