Hatay’ın sesini duyan var mı: Koşullar dayanılmaz hale geldi

6 Şubat depreminin yıktığı Hatay’da, özellikle Antakya ve Defne’de ciddi sorunlar beş buçuk aydır çözüm bekliyor.

Havaların ısınmasıyla zaten güç olan koşullar dayanılmaz hale geldi. Enkaz, çöp yığınları, altyapının çökmesi, temizlik sorunları ve düzensiz yerleşim alanları böcek, haşere, kemirgen üreme alanı sayısını 120 binden 1 milyonun üzerine çıkardı.

Hatay Tabip Odası Onur Kurulu Başkanı Dr. Ali Kanatlı, bölgedeki durumla ilgili sorularımızı yanıtladı. Kanatlı’nın verdiği bilgiye göre, 52 konteyner kent (her birinde 600-bin adet konteyner), 145 kadar da çadır kümesi (her birinde 100-200 adet çadır) bulunuyor. Düzensiz çadır kümelerinin sayısını söylemek zor. Kentte hava sıcaklığı yüksek. Bugün (17 Temmuz Pazartesi) Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün verisine göre en yüksek sıcaklık 39 derece. Nemin etkisiyle hissedilen sıcaklık birkaç derece daha yüksek.

‘Çadırların yaşam koşulları beter’
Sıcaklık tek başına bile büyük sorun. Çadırlar olduğu sürece sorunların bitmeyeceğini belirten Kanatlı, “Orman yangınları da başladı. Yangınlar hem havayı ısıtıyor hem kirletiyor. Konteyner kentlerde de sorun var. Çadırların yaşam koşulları beter. Dışarı çıkılsa sıcak ve toz, içinde kalınsa çok sıcak. AFAD’a bağlı olmayan, düzensiz çadırlarımız çok fazla. Bu sıcakta en az üç litre su içilmesini istiyoruz. Ama suya ulaşmak bile sorun. Gezerken içimiz öyle burkuluyor ki… Çadırın içinde çocuklar. Anneleri dışarıya çıkarıp kovayla suyu başlarından döküyor, tekrar içeri alıyor. Su içeride hemen buharlaşıyor. Tuvalet, banyo ayrı dert. Tuvalette 10 saniye kalınca bile sırılsıklam oluyorsunuz. Bazı arabaların iç termometreleri 50 derece gösteriyor. Çadınların, konteynerlerin içini düşünün.”

Enkaz böcekler, sinekler, kemirgenler için üreme alanı
Hava sıcaklığının artması mikroorganizmaların çoğalma hızını yükseltiyor. Böcek, haşere, kemirgen gibi hastalık yayıcıların sayısını da… Çadır alanlarının ve kanalizasyon sistemlerinin yetersizliği, dışarıya akması, kullanılan suların rastgele bırakılması böcek, haşere ve kemirgenler için ideal üreme alanları yaratıyor. Kanatlı, “Bunların artmasıyla insanların taciz edilmesi, sokulması, ısırılması, hastalıklar artırıyor” dedi.

‘Farklı sinek ve böcekler görüyoruz’

Böcek ve sivrisinek ısırmalarında değişiklik olduğunu, iltihaplı lezyonlara rastlamaya başladıklarını anlatan Kanatlı, şunları söyledi: “Farklı sinek ve böcekler görüyoruz. Her bir enkaz onlar için üreme alanı. Buzdolaplarının içinde kalan ve bozulan etler, sebzeler, meyveler çok kötü koku yayıyor, üreme alanına dönüşüyor. Evleri taşıyan firmalar, içerisindekileri orada boşaltıp buzdolaplarını alıyor. Milyonlarca canlı ürüyor orada. Su depolarındaki sular da üreme alanları.”

Belediye yetişemiyor
Hatay Büyükşehir Belediyesi’nin her yıl düzenli olarak şubat ve martta larvalarla mücadeleye başladığını, ona göre ekipmanları ve personeli bulunduğunu aktaran Kanatlı, şöyle devam etti: “Fakat şimdi mücadele alanları 10 katına çıkmış. Her bir çadır ve konteyner bölgesi birer mücadele alanı. Oda olarak Hatay Büyükşehir Belediyesi’yle görüştük, sorunları ve endişelerimizi ilettik. Belediye depremde 250’den fazla personel, araç kaybetti. Bir de üstüne tasarruf genelgesi var. Bununla beraber hizmet verdiği alan çok arttı. Ama hastalıkların artmaması için acil müdahale gerekiyor.”

‘Böyle giderse ishallerle baş edemeyiz’
Enkazın ‘vahşi’ bir şekilde kaldırılması da alt yapıya zarar vermiş. Hemen her gün birkaç yerde patlayan kanalizasyon, su borusunu onarmaya belediye haliyle yetişemiyor. Kanatlı, “Her bir bina yıkıldığında yeraltından geçen sulara zarar veriyorlar. Boruyu kırıyorlar. Kanalizasyonu da patlattıklarında su borusuna kanalizasyon karışıyor. Böyle devam ederse ishallerle baş edemeyiz. Afetlerde personel sayısı (memurdan hekime hemşireye kadar) en az iki katına çıkarılır. Ekipman sayısı da öyle. Bizde şu an tersi bir durum var. İlk bir-iki ay büyüklü küçüklü belediyeler çok yardım etti ama sonra çekildiler. Belediyemiz de neyle mücadele edeceğini şaşırıyor” diye anlattı.

Kızamığa ve koleraya karşı önlem şart

Uzmanların en büyük korkusu bölgede kızamık salgınının başlaması. Bununla ilgili halk sağlığı uzmanları da uyarılar yapıyor. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyelerinin de katılımıyla çadır alanları ve konteynerleri, 420 köyü gezdi. Ekipler kızamık ve diğer aşılar için gezici mobil aşılama ekipleri kurulması gerektiği konusunda hemfikir oldu.

Kanatlı, “Aile sağlığı merkezleri yıkıldı. Konteynerler içindeki buzdolapları aşı saklamaya uygun değil. O yüzden mobil ekipler gezerek aşılamayı yapmalı. Ülkede kızamık salgınından bahsediyoruz. Herkesin bir an önce aşılanması gerekiyor. Şubattan şimdiye kadar doğan bebeklerin zamanı gelen aşılarının tamamlanması çok önemli” diye devam etti.

Koleranın Türkiye’ye sıçramasından korkuluyor
Sınırın hemen ötesinde (Suriye) kolera var. Hastalığın Türkiye’ye sıçramasından endişe ediliyor. Kanatlı, temiz içme suyunun düzensiz çadırlara ulaşamadığını söyledi: “Buldukları suyu içiyorlar. Böyle bir sarmalın içindeyiz. Diğer yandan su plastik şişelerde geliyor. Sıcakta taşınması, bekletilmesi ayrı bir sorun. Suya mikroplastikler geçiyor. Sularla bulaşan hastalıkları belki engelleyeceğiz ama beş-10 yıl sonra çıkacak sorunlara zemin hazırlıyoruz.”

Hastaneye ulaşılamıyor
Toza bağlı konjonktivit (kırmızı göz hastalığı), yanık, alerji, alerjik astım, KOAH, deri reaksiyonlarının arttığını ifade eden Kanatlı, şu konulara dikkati çekti: “Görülen hastalıkların yoğunluğunu tespit etmek bu sağlık ortamında mümkün değil. Ta ki son aşamaya gelene kadar… Toplu taşıma büyük sorun. Hastalar ve sağlık çalışanlarının hastanelere gitmeleri son derece güç. İkinci basamak hastane yok. Maddi olarak çöken insanlar, 100 kilometre öteye doğum için gitmek zorunda kalıyor. Çalışan aile sağlığı merkezlerine gelenlerde bitlenme ve uyuzda artış görüyoruz. Uyuz zaten depremden önce de bir sorundu. İnsanların bir arada yaşamasıyla artmasını bekliyorduk. Aslında ilk günden itibaren özveriyle çalışarak çok yayılmasını engellesek de özellikle çadırlarda var ve sıcakta artacak.”

Her koşulda yaşlılar, hamileler, kronik hastalıkları olanlar, bebek ve çocuklar sağlık açısından kırılgan gruplar. Deprem bölgesindeki koşullar bunlar için çok daha zorlayıcı. Günün en sıcak saatlerinde çadırlarında kalmalarını istediklerini anlatan Kanatlı, “Ama içerisi dışarıdan daha sıcak. Ya çadır alanlarının hızla boşaltılması gerekiyor ya da içinde soğutucuların olduğu, büyük çadırların kurulması. Soğuk çadırlar sosyal alan olsun. Çocuklar oynasın, yaşlılar dinlensin. Bir de askeriyenin kullandığı, hava alan ama güneş ışınlarını geçirmeyen, çok ucuz tenteler var. Çadır alanları ve konteyner alanlarının üstü bunlarla da kapatılabilir” önerisinde bulundu.

Sağlıkçıların da yardıma ihtiyacı var
Bölgedeki önemli bir sorun da sağlık personelinin tamamının travma geçirmesi. Sağlık personeline psikolojik destek sağlamaya başladıklarını ama yetemediklerini belirten Kanatlı, idari görevdekilere dahil grup terapilerine başladıklarını söyledi. Barınmaları bir diğer büyük sorun. Bölgeye sair illerden gelen hekim ve sağlık çalışanları yıllık izinlerini kullanıyordu. Yaz dönemi ve izinleri bitti. Hastanelere görevlendirmeler bitti. Desteğin azalması sağlık hizmetlerini zorluyor. Kanatlı, “Bölge çok geniş ancak sağlık emekçi sayımız çok azaldı. 240’dan fazla depremzede hekim tayin istedi ve ayrıldı. Kalmak isteyenlerse barınma sorunundan dolayı tayin istedi. Ağustostan itibaren muhtemelen çok büyük bir boşluk yaşayacağız. Birinci basamak hizmetlerinin lokomotifi olan hemşire ve ebelerimizin sayısı çok azaldı. Burada kalacak yerleri yok. Zaten aldıkları aylık ücretler çok düşük. Bu ücretlerle şehirlerarasında gidip gelmeleri gerekiyor. Okullar açılsın öğretmenlerin de kalacakları yer olmayacak.”

Depremzedeler yalnız bırakıldı

Kanatlı depremzedelerin nasıl yalnız bırakıldığını başka örneklerle de anlattı:

*Kadınların yükü çok büyük. Çadırın içinde, olanaksızlıklar içinde, kalabalık aile fertlerine bakıyorlar. En temel ihtiyaçlar bile sorun. Cinsel ve üreme sağlığı, psikososyal destek arttırılmalı.

*Depremin ilk ayında şiddetli bir yıkımla beraber, tüm Türkiye’den yardımlar vardı, gönüllüler çoktu. Enkaz başında kayıplarını bekleyenler, daha sonra yemek sıraları, eşya sıralarında birbirleriyle konuşarak, dertleşerek sıkıntılarını bir şekilde unutuyorlardı. Şimdi zaman geçti. Yardımlar çekildi, yavaş yavaş faturalar gelmeye başladı. Elektrik faturalarının tutarı çok yüksek. 3-5 binden başlıyor. Zarar gören bir aile sağlığı merkezinin bahçesine 60 çadır kurulmuş, oradan elektrik çekilmiş, sobalarla ısıtılmış, gelen elektrik faturası 80 bin lira. Aile hekimine ‘Ödeyin’ deniyor. Ocak ayının doğalgaz faturası geldi.

*İşyerinin enkazı kalkmayan esnafın ertelenen kredi borçları gelmeye başladı. Ne çalışacak yerleri ne de ödeyecek işleri var. Evini yeni alanların da çektiği kredilerin ödeme zamanı geldi. Evi, işyeri yıkılanlar kredi borçlarını senetlerini ödeyemiyor.

 

Alıntı: diken.com.tr