Toplum sağlığı, hayvan hakları, kent yaşamının sorunları, gıda krizi gibi önemli sorunların kesişim noktası olan kuduz hastalığı, günümüzde hala ciddi bir halk sağlığı tehdidi olmayı sürdürüyor. Hastalığa karşı etkin bir tedavinin bulunamamış olması ise koruyucu yaklaşımın önemini daha da artırıyor.
İklim krizi ve yaban hayatı ile çarpık ilişkilenmenin sonucu olarak yıllar geçtikçe COVID-19, domuz gribi, Kırım-Kongo kanamalı ateşi hastalığı gibi zoonotik hastalıklarda ciddi artışlara tanık oluyoruz. Bunların arasında kuduz, belirtiler başladığında neredeyse %100 ölümcül olması ve tamamen önlenebilir olması sebebiyle ayrıca önem arz ediyor.
Birçok Afrika ve Asya ülkesinde endemik şekilde görülen kuduzla dünya çapında uzun yıllardır mücadele edilmektedir. Kuzey Amerika, Avrupa gibi zengin ülkelerin bulunduğu bölgelerde kuduz vaka sayısı diğer bölgelere göre çok daha az olup vakalar genelde endemik bölgelerden gelenlerde ve yaban hayvanları tarafından ısırılma ile gerçekleşmektedir. Kaynakları sınırlı olan ülkelerde ise köpekler vasıtasıyla insanlara kuduz bulaşmaktadır. Türkiye’deki bulaşma şekli de genel olarak böyledir.
Türkiye’de son dönemde kuduz vaka sayısının gözle görülür biçimde artması endişe vericidir. Artan vaka sayısının arkasında ise doğa ve hayvanlarla ilişkilerden, toplumun sınıfsal yapısına, eğitim ve sağlık sistemine kadar uzun bir liste yer almaktadır.
Kamu otoritesinin sağlık sistemini düşürdüğü durum, son derece temel bir sağlık hizmeti olan riskli temas sonrası doğru profilaksi uygulanmasında ve hasta takibi konularında dahi ciddi zafiyetler yaratmış durumdadır. Merkezlerde zaman zaman aşı ve özellikle immunoglobulin bulunmasında sorun yaşanmaktadır. Çok defa tekrarladığımız gibi aşının kullanıma girmesinden 138 yıl sonra hâlâ kuduz kaynaklı ölümlerin yaşanması kesinlikle kabul edilemez.
Bununla birlikte asıl koruyucu önlem olan hayvanlar ile riskli temasın azaltılması konusunda kamuoyunda ciddi bir kafa karışıklığının mevcut olduğunu gözlemliyoruz.
Ülkemizde riskli temas ve ısırılma sonucu acil servise başvurular dünya ortalamasının bir hayli üzerinde seyretmektedir. Bu durumun temel sebebi kamu otoritesinin bu soruna dair tek sağlık uygulaması gerektiren herhangi bir programı olmamasıdır.
Bugün ülkemizde kuduz başta olmak üzere hayvanlardan geçebilecek hastalıkları önlemek için en önemli hizmeti sağlayacak olan veteriner halk sağlığı otoritesi ne yazık ki yoktur. İnsanların hayvanlarla kurduğu ilişki sonucu çıkan sorunlara, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın teşkilat yapısı içerisinde, şube müdürlüğüne indirgenerek çözüm sağlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca belediye veteriner işleri müdürlükleri de, 2004 yılında 1580 sayılı kanun yürürlükten kaldırılınca veteriner hekim çalıştırılması ilçe belediyelerde isteğe bağlı bırakılmıştır.
Hayvanlardan insanlara geçen kuduz ve diğer tüm hastalıklarda ilk ve en önemli savunma hatlarından biri veteriner hekimliktir. Bu sistem içerisinde veteriner hizmetleri ile ilgili düzenleme gerektiren önemli eksiklikler söz konusudur.
Tüm insanlığı, toplumu, hayvanları, hayvan sürülerini yaşatmak kolay değildir. Bunun sağlanması için, tıp hekimleri, veteriner hekimler başta olmak üzere; tüm sağlık çalışanları ve doğanın talanı ve tahribatına karşı çıkan herkesin bir vücut halinde işbirliği içerisinde çalışmaları gerekir.
Özellikle zoonotik hastalıklara yaklaşımda insanlar, hayvanlar ve ekosistemin birlikte değerlendirilmesini savunan tek sağlık sisteminin Türkiye’de kurumsal anlamda tartışılma ihtiyacı halen sürmektedir.
Belli gruplarca kışkırtılan, evrensel hekimlik değerleri çerçevesinde asla kabul edilemez olan ve yeni ekolojik krizlerin kapısını aralayacak toplu hayvan itlafı gibi tartışmaları kaygıyla izliyoruz. Diğer taraftan sayıları son derece yetersiz olan ve hayvanlar için yaşamdan ziyade ölümü ifade eden hayvan barınakları da çözüme katkı sunmak bir tarafa sorunu katmerleştirmektedir. Merkezi ve yerel düzeyde konudan sorumlu kurum ve kuruluşlar ise bütçe yetersizliklerini gerekçe göstermektedir. Ayrıca hayvanlarla ilgili idari yapılanmanın hayvanlarla ilgisi olmayan birimlerce yapılması da mevzuat düzenleme ve uygulamalarda aksamalara neden olmaktadır.
Sorunun çözümü için bize ışık tutacak olan kuduz riskli temas ve kuduz vakaları hakkındaki verilerinin Sağlık Bakanlığı tarafından ayrıntılı haliyle kamuoyuyla paylaşılması ve kuduzla mücadele eden kurumların koordinasyon ve desteklenmesinin yanında; hayvanların aşılarının yapılması, üremelerinin kontrol edilmesi, sahiplenilmiş hayvanlara uygulanan çip uygulamasındaki eksiklerin giderilmesi, hayvanlara işkence uygulayanlara ve sahiplenilen hayvanları sokağa terk edenlere dönük cezai müeyyidelerin uygulanması, vahşi hayvan kuduzunun kontrol altına alınması hızla hayata geçirilebilecek önlemlerdir. Kamu otoritesinin bu iradeyi göstermesi halinde önlemlerin alınmasına destek verebilecek önemli miktarda gönüllü hayvanseverin varlığı da göz ardı edilmemelidir.
Kuduz aşısının mucidi Louise Pasteur’ün ölüm yıldönümü olan ve bir süredir Dünya Kuduz Günü olarak anılan 28 Eylül, kuduz konusunda önleyici ve eğitici halk sağlığı çalışmalarının bilimsel olarak ciddiyetle ve yoğunlukla ele alınmasının bir miladı olmalıdır. Uygarlığın ilk zamanlarından beri birlikte yaşadığımız kedi ve köpekler ile uyumlu ve doğa ile bütünleşik bir yaşam mümkündür.
Türk Tabipleri Birliği
Türk Veteriner Hekimleri Birliği
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği
Veteriner Hekimler Derneği
Alıntı: ttb.org.tr