İş ve Meslek Hastalıkları/Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. İbrahim Akkurt, Türkiye’deki 40 yaş üstü ölümlerin yüzde 5-25’inin meslek hastalıklarına bağlı olduğunu söyledi. 30 yıldan uzun süredir iş ve meslek hastalıklarıyla ilgili çalışan Akkurt, yılın ilk üç ayında en az 2 bin 778 kişinin işe bağlı meslek hastalıklarından öldüğünü ifade etti.
Meslek hastalığı tıbbi tanı sistemimizin hala olmayışını eleştiren Akkurt, şunları dedi: “Bu nedenle kayda geçmiyor, geçirtilmiyor. Ülkemizde meslek hastalıklarının yokmuş gibi görünmesi pembe bir tabloya yol açıyor. Veriler bilinçli, kasıtlı hasıraltı ediliyor, gizleniyor. Aslında bu dünyanın bir sorunu. Yüzde bir ile yüzde 99’un kavgası.”
Klasik kitaplara göre iş kazaları yüzde 98, meslek hastalıkları ise yüzde 99.96 oranında önlenebilir.
Ancak gerek kazalar gerekse meslek hastalıklarının varlığı, önlemlerin alınmadığını işaret ediyor. Akkurt, “Ölen her 100 KOAH’lı, astımlı, kalp krizli, beyin damarları hadiseli, kanserli ölümün 5-25’i meslek hastalıklarıyla ilişkili. Başka bir ifadeyle ülkemizdeki 40 yaş üstü ölümlerin yüzde 5-25’i meslek hastalıklarına bağlı” diye konuştu.
Akkurt meslek hastalıklarıyla ilgili sorularımızı şöyle yanıtladı:
Önce meslek hastalığını tanımlar mısınız?
Meslek hastalıkları, çalışma yaşamındaki riskler nedeniyle meydana geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çalışma ortamında bulunan risklerin yol açtığı hastalıkların tümünü ‘meslek-işle ilgili hastalık’ şeklinde tanımlıyor. Hatırlatmak isterim ki hastalığı yapan nedenler içinde, mesleki maruziyet aramak her hekimin görevi. Hemen her hastalık meslek hastalığı/işe bağlı hastalık gözüyle incelenebilir.
Hastalıklar mesleklerle nasıl ilişkilendiriliyor?
Normal koşullarda kişi, herhangi bir yakınmayla sağlık kurumlarına başvurduğunda hekimin yaş-cins-vb. demografik bilgilerinin yanında yaptığı işi, maruziyetlerini, çalışma koşullarını da sorgulaması, anamnez formuna yazması gerekir. Konulan tanıyla, iş koşulları irdelendiğinde çoğu dahili branştaki hastalığın yüzde 5-25’nin kişinin çalışma koşullarıyla ilintili olduğu görülür. Bunu birçok bilimsel çalışmadan biliyoruz.
Neden kayıt dışı kalıyor?
Birçok ülkede hekimin hastasını muayenesindeki bulgular tıbbi tanı (meslek hastalığı) için yeterli. Oysa ülkemizde maalesef böyle bir sistem Sağlık Bakanlığı bünyesinde yeterince oluşturulmadığı için meslek hastalığı tanısı, telaffuzu tıpkı iş kazalarında olduğu gibi yasal kayıt-bildirim sistemiyle yapılıyor. Yani ülkemizde meslek hastalığı sadece eski SSK’lıların hastalığı olarak kabul edilip “İşçinin çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal özürlülük halleridir” şeklinde tanımlanıyor. Ayrı kategoride olmalarına rağmen iş kazaları ve meslek hastalıkları genellikle birlikte ele alınıyor. Meslek hastalıklarının iş kazalarından farkı; hastalık etkeninin devamlı ve ilerleyici olması ve başlangıç tarihinin kesin saptanamaması. Örneğin bir patlama sonucu meydana gelen işitme bozukluğu iş kazası. Ancak yıllarca, yüksek şiddette gürültülü ortamda çalışmış bir işçinin işitme kaybı meslek hastalığı.
Meslek hastalığı ne kadar sürede ortaya çıkar?
Meslek hastalıkları, etkenle çalışanın ilk temasından 1 hafta ila 30 yıl sonra ortaya çıkabiliyor.
İlgili istatistikler gerçek tabloyu ortaya koyabiliyor mu?
Resmi istatistikler kesinlikle meslek hastalıkları ve bunlara bağlı ölümlerin gerçeğini yansıtmıyor. Meslek hastalıkları istatistiklerinin Sağlık Bakanlığı’nda toplanması gerekir. Yasal bir gerekliliktir de. Ancak maalesef bu olmadığı için her meslek hastalığı, maluliyet-tazminat gerektiren yasal kategoride kabul edilip SGK’nın İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları (İKMH) sigortacılık kolunca işleme tabi tutuluyor. Tespit, bildirim, kayıtla ilgili o kadar zorlu süreçler var ki buradaki kayıtlı meslek hastalıkları rakamlarının sonuna bir değil iki sıfır ilavesi gerekir. ‘Olmayan meslek hastalıkları’ sayıları SGK istatistik yıllığında her yıl yayımlanır. Normal koşullarda iş kazalarının en fazla yarısı olması gerekirken (ki yıllık iş kazası sayılarımız 400-500 binlerde) bu tablonun kaosu nedeniyle ancak yüzde 1’i bu sayılara intikal ediyor.
İş kazaları ne derece kayıt altına alınabiliyor?
İş kazaları istatistikleri için bunu söylemiyorum, büyük oranda doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü iş kazalarının anında kolluk kuvvetlerine-adli kurumlara yansımış olanları gün yüzüne çıkmak zorunda. Meslek hastalıklarındaki durum oldukça vahim. Ancak bu vahameti ILO’nun 28 Nisan 2013 tarihli deklarasyonu ile daha net anlayabiliyoruz. Buna göre, çalışma yaşamında sağlık ve güvenliğe bağlı ölümlerin yüzde 14’ü iş kazalarına; yüzde 86’sı ise meslek hastalıklarına bağlı. Dolayısıyla bu bahsettiğiniz veri iş kazaları için bile gerçeği yansıtmaz. İş kazaları için ifade edilen sadece saklanamayan, kolluk kuvvetlerine intikali engellenemeyen iş kazalarından ölümlerin sayıları. Bu rakamların iş kazaları için doğru olduğunu kabul etsek bile çalışma yaşamındaki tüm ölümlerin ancak yüzde 14’ü. Sayıyı kabaca altı ile çarparsanız meslek hastalıklarına bağlı ölümlerin sayılarına ulaşabilirsiniz. Bu ILO’nun, WHO’nun da ifade ettiği bir rakam olacaktır.
Hangi iş kolları meslek hastalıkları açısından daha riskli?
Çalışma ortamları o kadar çeşitlendi ki doğrudan bir tanımlama yapmak gerçekten de zor. İş kolları çok riskli, orta ve düşük riskli diye sınıflansa da pratikte ortaya çıkan tablo oldukça farklı olabiliyor. Örneğin dev plazalar, akıllı binalar her birinin günümüzde içinde çalışanlar/yaşayanlar için adeta birer hastalık üretim merkezi. Stres, pulmoner (akciğer), sistemik etkileri tablolara neden olduğu için akıllı bina sendromu/plaza hastalığı gibi tablolar literatüre girmeye başladı. Klasik söylemle baktığımızda tabi ki tozlu, kirli, kimyasal, fiziksel ajanların yoğun olduğu iş kolları ön planda gelir.
Her işin risk faktörleri farklı. Bunları nasıl sınıflıyorsunuz?
İnceleme kolaylığı bakımından risk faktörleri gruplar halinde değerlendirilir. Bunlar:
1. Fiziksel risk etmenleri (gürültü, titreşim, aydınlanma, ısı, nem, tozlar, ışınlar, basınç)
2. Kimyasal risk etmenleri (madenler, tozlar, solventler, zehirli gazlar, asit ve alkaliler, plastikler)
3. Biyolojik risk etmenleri (bruselloz, şarbon, veba, tularemi)
4. Psiko-sosyal risk etmenleri
5. Ergonomik risk etmenleri (çalışma süreleri, yorgunluk, monotoni, duruş bozuklukları)
Yıllar içinde değişen koşullar, üretim biçimleri vs. hastalıkların görülme sıklığını da değiştiriyor mu?
Evet, tabii ki… Plaza-akıllı bina örneğinin yanında evden çalışma, mobbing, strese bağlı ciddi patolojiler vs. birçok durum söz konusu. Meslek hastalıklarının tümü aslında ülkemiz ve dünya için büyük bir tehdit. Bilinenlerin yanında henüz meslek hastalığı olarak telafuz edilmeyenler var. Kas iskelet sistemi bozuklukları, mobbing, anksiyete bozuklukları, beyin ve kalp damarları hastalıkları, KOAH, astım gibi mesleksel boyutu bilinmeyenler yani günlük yaşamdaki her türlü patoloji mesleki olarak da bir sorun.
WHO’nun bir raporuna göre, dünya nüfusunun yüzde 15’i malul. TÜİK’in son raporunda nüfusun yüzde 50’sinin çalışmaya katıldığı; katılmayanların yüzde 18’nin sağlık yani maluliyet nedeniyle çalışamadığı belirtiliyor. Dünyada da ülkemizde de mesleksel maruziyetlerin oluşturduğu patolojilerin en iyi tahminle yüzde 25’lere vardığını düşünüyorum.
Meslek hastalıkları hastaneleri vardı. Şu anda pek kalmadı. Bu soruna özel hastaneler olmalı mı?
Evet. Ancak maalesef meslek hastalıkları hastaneleri de işin özüne yönelik kurgulanmadı. Dolayısıyla olumlu katkılarının yanında meslek hastalıkları tablosunun bu halde olmasına da çok ciddi etkileri var. Ülkemizdeki meslek hastalıkları hastaneleri Sağlık Bakanlığına bağlı birer ikinci koruma, çalışma yaşamındaki birincil korumayı denetleyici bir fonksiyon yerine getirme özelliklerinden yoksundu. Hem daha önce hem de şimdi SGK çatısı altındayken sigortacılığın zarar etmemesi için meslek hastalıklarını gizleme merkezi halinde çalışıyorlardı. Çünkü SGK hem davulu, hem tokmağı, hem zurnayı taşıyarak meslek hastalıkları sorununu sürekli sümen altına atıyordu.
SGK neden bunu yapıyor?
Malum yasal meslek hastalığı tanısı demek maluliyet-tazminat demek. Bu da sigortanın zarara uğraması anlamını taşıyor. Zararı önlemek için SGK kendi kurduğu sistem içinde meslek hastalıkları bildirimi alıyor. Yetkilendirdiği hastanelere sekreterya hizmeti yaptırıyor. Bunları ret etme amaçlı inceleme/bildirme, meslek hastalıkları kurullarınca kırk dereden su getirerek reddetme yollarını bulma gibi görevleri var. Konu yasal meslek hastalığı/maluliyet/tazminat/SGK/ ve oluşturduğu kurul ve kurumlar girdabından kurtarılmadıkça sürekli mahkemelik hale gelecek. Her 100 gerçek meslek hastasından ancak biri bu sürece girmeye cesaret ediyor. Yıllarca süren bir didişme sonunca çoğunlukla mağlup ayrılıyor.
Türkiye ILO’nun kurallarına ne kadar uyuyor?
ILO söylemleri duymazlıktan geliniyor ya da işimize geldiği şekilde algılanıyor. Bu konuda ILO’nun da çok masum olmadığını düşünenlerdenim. ILO’yu işverenler kurdu. Çalışanların-işçilerin 18’inci yüzyıldan itibaren başlamış hak arama mücadelelerinin 1917’de doğu bloğunda başarıya ulaşmasını görünce bunun batı bloğuna yayılmasını önlemek için geliştirdikleri sosyal devlet paradigması gereğince kurdular. Arkalarına da işçi ve devlet erklerini de alarak ‘üçlü birliktelik: işçi-işveren-devlet’ üçgeni ile sağlam bir çatı oluşturdular. Böylece işveren her kararını ‘sosyal tarafların-paydaşların’ bir kararıymış gibi rahatça deklare etme olanağı buldu, kuzu kuzu uygulattı.
Hukuk davaları nasıl sonuçlanıyor? Etkili mi?
Çok ciddi sıkıntılar var bu konuda. Mahkemelik olan meslek hastalıkları tam bir kaotik hal alıyor. Yıllarca süren davaların belki de en somut, elle tutulur, iç acıtıcı boyut silikozis– pnömokonyozlarda yaşanıyor. Aslında silikozis meslek hastalıklarının sadece su yüzüne bir kısmı çıkmış ufacık bir parçası. Her türlü kirli-tozlu işin bizim gibi ülkelere pompalandığı günümüzde en çok sıkıntıyı da bizler çekeceğiz. Dünyanın en büyük seramik fabrikaları bizde. Cam sanayi, mozaik, mermer üretimi, dökümcülük, her türlü lüks arabanın yan sanayi ürünleri bizden dünyaya gidiyor. Onunla yetinmeyip her türlü taşlanma, kum püskürtme gerektiren tekstil üretimi, süs eşyası üretimi bizde. Tüneller, barajlar vb yapısal işler ucuz işçilik şeklinde görüldüğü müddetçe silikozis bitmez. Silikozis olgularıyla ilgili durum tamamen popülist bir yaklaşımla günü kurtarma şeklinde gittiği için hiçbir şey çözümlenmedi. Sağlık Bakanlığı göstermelik bir genelgeyle kot kumlamacılığını, püskürtücülüğünü yasakladı.
Anlaşılan masum değiliz, hiç birimiz…
Özetle şunu söyleyebilirim ki meslek hastalıklarının bu durumda olmasında maalesef başta devlet-işçi-işveren, hiçbir kesim masum değil. Konu suistimale açık, popülist söylemlerle sürekli ötelenen bir durumda. Acınası halinde hepimizin, her kesimin, biz hekimlerin, hekimlik kurum ve kuruluşlarının da çok ciddi payı var. Evet, bir özeleştiri olarak artık itiraf etmeliyiz ki farklı birim gibi biz hekimler de meslek hastalıklarının bu halde olmasında, tanı almamasında masum değiliz. Çok ciddiye almadık.
Alıntı: diken.com.tr