“Bak beyim sana iki çift lafımız var”

Aile hekimlerine filyasyon için ek ödeme yapacakmışsın. Bunu da aradıkları kişi başına yapacakmışsın. Biz hastalarımızı para kaynağı, salgını performans getirisi olarak gören hekimlerden değiliz. Özel hastanelerde patronluk ya da medikal direktörlük özgeçmişimizin baş köşesinde duran bir ünvan değil. O nedenle belki anlaman zor. Ama bir daha anlatmaya çalışalım.

Ortada bir salgın var. Bu ülkenin birinci basamağında çalışan ebe, hemşire ve doktorlar dağ bayır, köy kent, sokak sokak, kapı kapı gezerek nice salgınların başını ezdi. Salgının başından beri bunu da yeneriz bize güvenin dedik. Sen ne yaptın? Bu ülkenin bulaşıcı hastalık, salgın yönetimi nedir tecrübesi olan on binlerce birinci basamak çalışanını ve hastalarımızı kaderine terk ettin.

Biz hastalarımızı senin vereceğin üç kuruş için aramıyoruz, onların derdine çare olmak derdimiz.

Biz hastalarımızı sen üç kuruş vermedin diye aramaktan vazgeçmedik, ne hastaneye sevk imkanı verdin bize, ne filyasyon ekiplerin bize bilgi verdi, ne de hastaların tanı ve tedavilerine katkımız olmasına izin verdin. Biz kağıt üstü takiplerin aracı olmamak için kapattık o telefonu.

Biz aile sağlığı merkezine gelen yaşlılarımız, bebelerimiz, gençlerimiz için güvenli bir ortam kurmak istedik. Hastalarımız ve bizlerin hastalık riski azalsın istedik, sen yurt dışına çıkanlardan başlayarak, hastanelerinde test yaptıran pozitif hastalara kadar herkesi saçma bir rapor için kapımıza dayadın.

Biz kamu tarafından yapılmış uygun ASM binaları istedik. Ayrı bir izolasyon odamız bari olsun dedik. Sen binlerce ASM yapabileceğin para ile Atatürk havalimanına bin yataklı ayrı bir salgın hastanesi yaptın. ASM lerimizde bir izolasyon odamız bile yokken cezaevlerinde çalışanlara hem hasta bak, hem test al dedin. Çalışanın da, hastaların da riskini artırdın.

Biz her gün binlerce kişinin aynı anda daracık ASM koridorlarına yığılmaması için randevulu çalışalım, mesafe kurallarına uyalım dedik. Sen kuaförlere bile randevu ile gidilsin diye rehber çıkarttın ama ASM lere randevulu gidin demekten çekindin. Salgının merkezlerinden İstanbul’da sağlık müdürlüğünün sayfasında aile hekiminize randevusuz gidebilirsiniz diye boy boy manşetin duruyor halen.

Biz hastalarımız dip dibe durmasın diye kapımızı kontrollü olarak açalım hastalar kapalı ortamda bir arada durmasın dedik, sen bunun için bizden savunma istedin.

Biz hastalanmayalım, kimseyi de hasta etmeyelim diye koruyucu ekipman istedik, sen bizi karaborsacıların kucağına attın. Yedi düvele maske gönderdin de yanı başında, bu ülkenin gariban halkının hizmet aldığı aile sağlığı merkezine bir dezenfektan, iki kutu eldiven gönderemedin. Başınızın çaresine bakın dedin.

Biz senden iki telefon için üç kuruş istemedik. Çocuklarımızı geride bıraktık, çalışan annelere bir kreş, idari izin istedik. Hasta olan arkadaşlarımız için güvenli çalışma ortamı, onlara da hastanelerde ilçe sağlıklarda çalışan meslektaşlarımız gibi idari izin istedik.

Biz senden performans ödemesi istemedik. Hastanelerde kime ne faydası olmuş ki performansın bize faydası olsun. Biz hastalanınca bir geçmiş olsun de istedik. Sen maaşımızı kestin.

Biz senden koruyucu ekipman ve salgın yönetimine uygun çalışma ortamı istedik. Birinci basamakta çalışan elli bin çalışanına uygun koruyucu ekipman sağlansın diye aylarca ses verdik, sesimizi duymadın. Müdürlerin başımızın çaresine bakmamızı söyledi.

Bir salgının ortasındayız, biz senden yıllardır artan aşı karşıtlığı ve salgın hastalık riski için bir yasa çıkartmanı istedik, sen hasta isterse aşıyı da reddeder, korona tedavisini de reddeder dedin.

Otelleri açtın, turizmi açtın, tatil kredileri verdi meslektaşın, tek çalışan ebe, hekim ve hemşirene izin bile vermedin. Beş gün dinlenmeyi bize çok gördün.

Bak beyim sana iki çift lafımız var. Önümüz kış, bu yolun devamı zorlu. Bizi ne baskılarınla yıldırabilir, ne de üç kuruşunla susturabilirsin. Bunlardan korkumuz yok, tek endişemiz artık meslektaşlarımızın bıkmış olmasıdır. Yok sayılmaktan, yalnız bırakılmaktan bıktık. Doğruları söyleyen, hastası ve kendisi için en sağlıklı, güvenli çalışma ortamını sağlamak isteyeni dışlamandan bıktık.

Duyulup dinlenmemekten bıktık. Biz bıktık ve bu salgını yönetme imkanını kaybediyoruz. Biz kaybedersek herkes kaybeder.

Yoksulluk sınırı altında gelire mahkum ettiğin yüzbinlerce çalışanın var. Emeklilikte süründüren bir maaşın var, izin hakkı vermiyorsun, ülkenin sağlık hizmetinin üçte birini birinci basamağa yaptırıyorsun ama on çalışanından dokuzu hastanelerde. Bu yetmezmiş gibi aklına gelen her işi birinci basamağa yıkıyorsun. Sağlıkta şiddet yasası çıkartmıyor, malpraktis giyotinini başımıza asıyorsun, sağlıkta şiddet ile göstermelik mücadele ediyorsun. Senden yanımızda olduğunu göstermeni istedik, üç kuruşunu değil.

Sahibi olduğun özel hastanelerin parlak koridorlarına benzemiyor bizim dünyamız. Bizim derdimizi de o hastanelerin ceolarının anlayacağı mevzu değil. Sen en iyisi bize vereceğini söylediğin o üç kuruşları verme, yeter ki maaşlarını kestiğin çalışanlara ve hayatlarını kaybeden kardeşlerimizin ailesine hak ettikleri maddi desteği ver.

Başka da bir şey istemeyiz dedik, sözümüzün arkasındayız…

Dr. Murat Bolat

 

covid-19filyasyonkoronavirüs