Bilindiği gibi 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmişti. 1973’den bu yana her yıl ayrı bir ülkenin ev sahipliğinde ve belirlenen çevre temaları ile sürdürülen Dünya Çevre Günü etkinliklerinin bu yılki teması ise “plastik kirliliğine çözümler” olarak belirlenmiştir. Bir Afrika ülkesi olan Fildişi Sahili’nin ev sahipliğinde yapılan etkinliklerle tüm hükümetlere, endüstriyel kuruluşlara, toplumlara ve bireylere çağrıda bulunulup tüm dünyayı etkisi altına alan plastik kirliliğini azaltmak için bir araya gelmeleri hedeflenmiştir. Bu çabaların sonucunda deniz ve okyanusları kirleten, sucul yaşama zarar veren ve insan sağlığını tehdit eden doğadaki plastik atıkların azaltması amaçlanıyor.
Günümüzde yıllık olarak üretilen plastiğin %40’dan fazlası ambalaj malzemesi olarak kullanılıyor. Bu durum her yıl üretilen yeni plastiğin %40’nın ortalama olarak üç hafta içinde atık haline geldiğini gösteriyor. Şu ana kadar atık haline gelen 7 milyar ton plastiğin ancak %8’i geri dönüştürülebildi. Merkezi Paris’te bulunan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) göre, 2019 yılında ortaya çıkan 353 milyon ton (Mt) plastik atığın ise üçte ikisi yasal koşullara uygun olarak kısa süre içinde çöp depolama sahalarına gönderildi veya yakıldı. Örgüte göre üretiminden sonra kısa süre içinde çöp haline gelen plastik atığın %22’si ise (79 Mt), uygun olmayan alanlarla, denizlere yasadışı olarak terk edildi. OECD plastik atıkların yönetimi konusunda yeni politikalar geliştirilemezse bu miktarın kısa süre içinde iki katına çıkacağını belirtiyor. Ayrıca örgüt doğaya terk edilen plastik atığın politika değişikliğine gidilmezse 2060 yılına kadar 1 milyar tonu geçeğini hesaplıyor. Plastik atıkların büyük bir bölümünden sorumlu merkez kapitalist ülkeler ayrıca uluslararası antlaşmaları görmezlikten gelerek plastik atıklarını çevre kapitalist ülkelerin üzerine de yıkıyor. Türkiye’ye de her yıl daha da artan miktarda merkez kapitalist ülkelerin plastik atıkları giriyor. Greenpeace’nin verilerine göre, Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye 2020 yılında tam 660 bin ton plastik atık gönderildi. Bu rakam 2004’ten bu yana yıllık bazda tam 196 kat artışa denk geliyor ve ülkemize giren plastik atıkların önemli bir bölümü ambalaj yapımında kullanılan polietilen atıklar. Üstelik polietilenin üretimi OECD’nin tahminlerine göre 2060 yılına gelindiğinde daha da artacak.
Plastikler küçükten büyüğe doğru; nanoplastik (1nm-1µm), mikroplastik (1µm-1 mm), mezoplastik (1mm–1 cm) ve makroplastik ( ≥1 cm) olarak sınıflandırılıyor. Doğaya, denizlere yasadışı yollarla bırakılan plastik atıklar meteorolojik ve iklimsel olayların etkisi ile parçalanarak mikro ve nanoplastiklere dönüşüyor. Nano ve mikroplastikler insanlara besin zincirine karışarak ve solunum yolu ile olmak üzere iki temel yoldan ulaşıyor. Besinler veya solunum yolu ile alınan nano ve mikroplastiklerin insan sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili son yıllarda çok sayıda bilimsel çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda besinler ile ve solunum yolu ile insan vücuduna alınan nano ve mikroplastiklerin, karaciğer, böbrek ve barsakta biriktiği gösterilmiş ve kimyasal yapılarına göre infertilite, obezite ve kanserlere yol açabileceği bulunmuştur.
Öte yandan ikinci toplantısı geçtiğimiz hafta başında Fransa’nın başkenti Paris’te başlayan Birleşmiş Milletler Plastik Antlaşması müzakere toplantıları plastik üretimini sınırlayacak, kirliliğini önleyecek ciddi bir antlaşma metnine ulaşmaktan çok uzak olarak devam ediyor. Toplantılara plastik üreticisi ülkeler ve onların endüstriyel kuruluşları tam kadro olarak katılırken, Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) son dakikada getirdiği kısıtlamalar nedeniyle, plastik çöp dökümü ve yakılması nedeniyle zarar gören gelişmekte olan ülkelerdeki sivil toplum örgütleri ve bilim insanlarının katılımı oldukça sınırlı kaldı. Ayrıca geçen haftalarda UNEP tarafından plastik kirliliğinin önlenmesi ile ilgili yayımlanan “Musluğu Kapatmak” isimli rapor da bilim insanlarına göre gerçek dışı ve yanlış çözüm önerileri ve plastiğin insan yaşamına daha çok girmesine neden olacak önerilerle ile doludur.
1973’ten bugüne kadar 5 Haziran Dünya Çevre Günü tespit edilen için temalar sadece kâğıt üstünde kalmıştır. Dünya her geçen gün daha büyük oranda ekolojik yıkıma uğramaktadır. Son bilimsel çalışmalar, gezegenimizin sınırlarının aşıldığını, ülkemiz başta olmak üzere çevre kapitalist ülkelerin her geçen gün daha da ağırlaşan çevre sorunları ile boğuşmak zorunda kaldığını göstermektedir. Merkez kapitalist ülkelerin bu duruma dair sorumluluğu açıktır. Bu gelişmeler ışığında TTB ülkemizdeki plastik atık sorunun giderilmesi için ilk adım olarak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın atık plastik ithalini bir an önce yasaklamasını talep etmektedir.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi
Alıntı: ttb.org.tr