BM İklim Raporu’ndan öğrendiğimiz 5 önemli konu

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı bilim insanlarının hazırladığı iklim değişikliği raporunun büyük etki yaratması bekleniyor.

BBC Çevre Muhabiri Matt McGrath, rapordan çıkarılması gereken beş dersten söz ediyor.

İklim değişikliği yaygın, yoğun ve hız kazanan bir sorun, gidişat bize bağlı
Batı’da yaşayanlar açısından gezegenin ısınması tehlikesi, sadece uzak bölgeleri etkileyen bir sorun değil artık.

Oxford Üniversitesi’nden Dr. Friederike Otto, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunun yazarlarından biri. Otto, “İklim değişikliği geleceğin sorunu değil, bugünü ve her bölgeyi etkileyen bir sorun” diyor.

BM raporunu güçlü ve çarpıcı kılan şey ise bilim insanlarının iddialarını özgüvenle dile getirmesi.

Raporun ‘Politika Belirleyiciler için Özet’ başlıklı 40 sayfalık bölümünde “büyük ihtimalle” ifadesine 42 kez yer verilmiş. Bilimsel açıdan bu yüzde 90-100 oranında bir kesinlik ifade ediyor.

Londra’daki UCL Üniversitesi’nden Prof Arthur Petersen, BBC’ye verdiği demeçte, “Raporda sürpriz denebilecek tek bir şey yok; bu kadar güçlü kılan şey ise genel olarak hakim olan kesinlik ifadesi” diyor.

IPCC’de Hollanda hükümetinin eski temsilcisi olan Petersen, raporun onaylanması aşamasında da gözlemciydi.

Rapor için, “Ölçülü, serinkanlı, kimseyi suçlamayan, pat, pat, pat diye durumu ortaya koyan bir rapor” diyor.

Saptanan en net konu ise iklim değişikliğinde insanın sorumluluğuna dair. Artık kaçamak bir ifade kullanılmıyor: Olanlardan biz sorumluyuz.

1,5 derecelik sıcaklık artışı limiti
2013’te yayımlanan bir önceki IPCC iklim değişikliği raporunda, sıcaklık artışının 1,5 derecede sınırlanmasının güvenli bir küresel limit olması konusu gündeme gelmemişti.

Ancak 2015’teki Paris İklim Sözleşmesi’ne yönelik siyasi müzakerelerde, gelişmekte olan birçok ülke ve adalar, bu limitin belirlenmesi için bastırmış ve bunun kendileri açısından bir ölüm kalım meselesi olduğunu ifade etmişti.

1,5 derecelik sıcaklık artışı ile ilgili 2018’de hazırlanan bir raporda da, bu oranın altında kalmanın 2 derece artışa kıyasla çok büyük avantajları olacağı vurgulanmış, bunun için de 2030’a kadar karbon emisyonunun yarı yarıya azaltılması ve 2050’de de net sıfır karbon emisyonu hedefine dikkat çekilmişti.

Aksi halde, 1,5 derecelik sıcaklık artışı 2030 ile 2052 yılları arasında gerçekleşmiş olacaktı.

Yeni raporda bu bulgu bir kez daha teyit ediliyor. Senaryo ne olursa olsun, 1,5 derece eşiğine 2040’ta ulaşılacağı, karbon emisyonunun sınırlanmaması durumunda ise bu artışın 10 yıl içinde gerçekleşmiş olacağı belirtiliyor.

Net sıfır karbon hedefi, sera gazı salımının temiz teknoloji ve yeşil enerji gibi yönetmlerle mümkün olduğunca azaltılması, geri kalanın ise ağaç dikme gibi yöntemlerle emilmesinin sağlanması anlamına geliyor.

Durum ciddi olsa da, bu ani bir felakete sürüklenmek anlamına gelmiyor.

Raporun yazarlarından biri olan Dr. Amanda Maycock, İngiltere’deki Leeds Üniversitesi’nde görevli. “1,5 derece eşiği, siyasi olarak önemli bir eşik elbette ama iklim bakımından bu bir bıçak sırtını ifade etmiyor; yani ‘1,5 derece sınırı aşıldığında her şey felaket olacak’ diye bir durum yok” diyor.

“Raporda değerlendirmeye alınan en düşük emisyon senaryosuna göre, bu yüzyıl içerisinde ısınma 1,5 derece civarında veya altında stabilize oluyor. Bu şekilde ilerlenirse, iklim değişikliğinin sonuçları büyük ölçüde önlenebilir.”

Kötü haber: Ne yaparsak yapalım deniz seviyesi yükselecek
IPCC geçmişte deniz seviyesinin yükselme riskini değerlendirme bakımından fazla muhafazakar davranmakla eleştirilmişti. Bu konuda net araştırmaların olmaması nedeniyle geçmiş raporlarda Grönland ve Antarktika buzullarının erimesinin potansiyel etkilerine yer verilmemişti.

Bu kez öyle olmadı.

Raporda, mevcut senaryoya göre, deniz seviyesindeki yükselmenin muhtemel oranı aşarak bu yüzyıl sonunda 2 metreyi, 2150’de ise 5 metreyi bulabileceği belirtiliyor. Bu ihtimal düşük olsa da, sera gazı emisyonunun çok yükseldiği bir senaryoda ihtimal dışı da değil.

Ancak, emisyonun sınırlanması ve sıcaklık artışının 2100 itibarıyla 1,5 derece civarında tutulması halinde bile deniz seviyesi yükselmeye devam edecek.

IPCC raporunun yazarları arasında olan Melbourne Üniversitesi akademisyeni Prof. Malte Meinshausen’e göre, tehlike “uzun vadede deniz seviyesi artışıyla ilgili bu korkutucu rakamlarla ilgili”.

“Raporda, 1,5 derece sıcaklık artışında bile, uzun vadede 2-3 metrelik deniz seviyesi yükselmesi söz konusu. En kötü senaryoda ise 2150’de birkaç metrelik yükselme olabilir. Bu ürkütücü; bizim ömrümüzün sonunda olmasa da çok yakında olabilecek bir şey ve gezegen açısından sorunlu bir miras.”

Deniz seviyesindeki yükselme görece daha az bile olsa, bunun kaçınılmaz sonuçları olacak.

IPCC raporunu hazırlayan çalışma grubunun başkanlarından Valerie Masson-Delmotte’ye göre, “Deniz seviyesinin giderek yükselmesi, geçmişte yüz yılda bir yaşanan olayların, gelecekte çok daha sık yaşanması anlamına gelecek”.

“Geçmişte yüz yılda bir meydana gelen olay, bu yüzyıl ortasında on yılda bir veya iki kez yaşanacak. Bu raporda sunduğumuz bilgi çok önemli; göz önünde bulundurulmalı ve bu olaylara hazırlık yapılmalı.”

İyi haber: Bilim insanları neyin işe yarayacağı konusunda daha emin
Raporda, geçmiştekilere kıyasla daha net ve ciddi uyarılar var. Ama umut da var.

Bilim insanları, iklimin karbondioksite (CO2) karşı duyarlılığının sanılandan daha fazla olduğunu düşünüyor ve uzun zamandır endişe duyuyordu.

CO2 seviyesinin iki katına çıkmasının gezegende sıcaklık artışına etkisinin ne olacağına dair beklentiler bakımından, 2013 raporunda 1,5 derece ile 4,5 derece arasında bir artıştan söz ediliyordu.

Doğal gaz işletme tesisinden sızan metan gazını gösteren kızılötesi kamera görüntüsü

Doğal gaz işletme tesisinden sızan metan gazını gösteren kızılötesi kamera görüntüsü

Bu raporda ise üst sınır 3 derece olarak belirlendi.

Rapordaki bir diğer büyük sürpriz de atmosferin ısınmasına yol açan gazlardan biri olan metan gazı ile ilgili.

IPCC’ye göre, gezegende sıcaklık şu anda 1,1 derece artmış durumda ve bunun 0,3 derecesi metan gazından kaynaklandı.

Petrol ve doğal gaz, tarım ve pirinç ekiminden kaynaklı emisyonların azaltılması kısa vadede büyük sonuçlar elde edilmesini sağlayabilir.

ABD Çevre Savunma Fonu’ndan Fred Krupp, “Rapor, özellikle petrol ve doğal gaz sektörünün yol açtığı metan kirlenmesinin acilen azaltılması konusundaki tartışmalara son noktayı koyuyor; bu alandaki azaltma en hızlı ve en ucuz yoldan sonuç almayı sağlayacak” diyor.

Prof. Krupp, küresel ısınmaya karşı en hızlı ve en etkili yolun, insan etkinliklerinden kaynaklı metan gazı emisyonunu azaltmaktan geçtiğini vurguluyor.

Politikacılar tedirgin, mahkemeler yoğun olacak
IPCC raporunun, Kasım ayında İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılacak COP26 iklim değişikliği konferansından birkaç ay önce yayımlanmış olması, muhtemelen müzakerelerde temel alınacağı anlamına geliyor.

Zira IPCC’nin 2013 ve 2014 raporları Paris İklim Sözleşmesi’ne giden yolun taşlarını döşemişti.

Yeni rapor, politikacıların harekete geçmemesi halinde neler olacağına dair çok daha güçlü, net ve emin öngörüler içeriyor.

Zamanında önlemler alınmaz ve COP26 fiyaskoyla sonuçlanırsa mahkemeler daha fazla devreye girebilir.

Son yıllarda İrlanda ve Hollanda’da çevreci kampanyalar hükümetleri ve şirketleri harekete geçirmek için davalar açtı ve bunlar etkili de oldu.

Çevre örgütü Greenpeace Nordic’ten siyasi danışman Kaisa Kosonen, “Eylemsizlik yoluyla bu raporun rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğiz. Kendimiz mahkemelere taşıyacağız” diyor ve şöyle devam ediyor:

“İnsan kaynaklı emisyonlarla aşırı hava olayları arasındaki bilimsel verileri güçlendirme yoluyla IPCC, fosil yakıt sanayini ve hükümetleri iklim değişikliğindeki doğrudan sorumlulukları bakımından her yerde herkes için yeni ve etkili araçlar sunuyor.

“IPCC’nin bilimsel verilerinin ne kadar güçlü olduğunu anlamak için STK’ların Shell’e karşı kazandığı davaya bakmak yeterli.”

 

Alıntı: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58146970