Kış geldi, yoğun bakım krizi başladı

Türkiye’de toplam 32 bin 814 erişkin yoğun bakım yatağı var. 100 bin kişiye yaklaşık 40 yoğun bakım yatağı düşüyor. Aslında bu iyi bir oran ancak özellikle enfeksiyonların arttığı kış döneminde yatak krizi baş gösteriyor. Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Tuğhan Utku’ya göre sorunun en büyük nedeni, yoğun bakımların ‘akılcı kullanılmaması‘.

İstanbul Tabip Odası (İTO), son haftalardaki Covid-19, influenza (grip) ve diğer mevsimsel virüslerin yol açtığı hastalıklar nedeniyle, yoğun bakımlardaki doluluğun alarm verdiğini duyurmuştu.

Özellikle kış aylarında yoğun bakım yatağı ihtiyacı had safhaya çıkıyor. Kronik hastalıkları bulunanlar, ileri yaştakiler için riskli aylardayız. Sepsis ve bağışıklık sistemi fonksiyon bozukluğu görülme sıklığı da giderek artıyor. Tüm bu hastaların çoğu kez yoğun bakıma yatırılarak tedavi edilmesi gerekiyor.

Ayrıca yaşlı nüfusumuz ve kanser hastası sayımız da artıyor. Bu gruplar grip vs. enfeksiyonları daha ağır geçiriyor ve yoğun bakım tedavisine ihtiyaç duyuyor. Organizasyonla ilgili sorunlar da eklenince yatak yetişmiyor.

Diken’in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Utku’ya göre yoğun bakımları tıkayan en önemli konuların başında ‘yoğun bakımda olmayacak kadar iyi, yoğun bakımdan fayda görmeyecek terminal hastalar’ın yer işgal etmesi geliyor.

Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre erişkin yoğun bakım yatak sayısı 32 bin 814, çocuk yoğun bakım yatak sayısı 2 bin 308 ve yenidoğan yoğun bakım yatak sayısı ise 13 bin 685 oldu. Yoğun bakım yataklarının, tüm yoğun bakım yatakları içerisindeki payı ise yüzde 49,5. OECD verilerine göre Türkiye nüfus başına yoğun bakım yatağı sayısında 100 binde 39.6 oranıyla Çekya (100 bin kişiye 45.5) ve Estonya’dan (100 bin kişiye 41.9) sonra üçüncü sırada yer alıyor. Örneğin Almanya’da bu oran 100 binde 29.2, ABD’de 21.2, Fransa’da 29.7, Avusturya’da 22.3, Avusturya’ysa 22.3.

Yatakların yüzde 20-35’i yanlış kullanılıyor
Bu oranlara rağmen Türkiye’de yaşanan yoğun bakım yatağı krizi, bir yerlerde yanlış yaptığımızı söylüyor. Bazı uzmanlar yoğun bakım yataklarının yüzde 20-30’unun yanlış kullanıldığını düşünüyor.

Prof. Dr. Utku mevcut yatak sayısının yetmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Yoğun bakım yatağı 58 bin olsa sorun çözülmez. Arz talebi doğuruyor. Ulaşılabilir oldukça o yataklar da dolacaktır. Yoğun bakım sanki bir mecburi uğrak yeriymiş gibi düşünülmeye başlandı. Yoğun bakım yatak rezervini çok akılcı yönetmek gerekiyor. Yetmiyor olmasının en önemli sebebi, yoğun bakımda yatması çok da arzu edilmeyen bir grup hastanın yatmak zorunda olması. Yataklar yüksek doluluk oranıyla çalışıyor. Örneğin vefatı beklenen, terminal dönem kanser hastaları. Bu hastaları yoğun bakıma almama gibi bir inisiyatif kullanamıyoruz. Türkiye’de genel olarak hukuki sorun yaşamamak için önce gelen hasta yoğun bakıma alınıyor. Ancak hangisi daha çok fayda görecekse onun alınması çok tartışılıyor. Bunlar kişisel kanaatlerimizden çok, büyük ölçüde hukuki düzenlemelerle de alakalı. Bakanlık da bence bunun farkında.”

‘Palyatif bakım gelişmeli‘
Bazı hastalar, hayat boyu veya hayatlarının öngörebilir bir kısmında ağır bir hastalıkla yaşamak, bu süre boyunca düzenli bakım hizmeti almak zorunda. Bu hastalara palyatif hastalar deniyor. Sağlık Bakanlığı’nın 437 palyatif bakım merkezinde toplam 6 bin 397 yatak var. Yaşamlarının son dönemine gelmiş hastaların yoğun bakımlarda yatırılmaması, palyatif bakımın yanı sıra evde bakım hizmetlerinin niteliğinin artırılmasıyla sağlanabilir.

Utku, “Palyatif yatakların en büyük avantajı yoğun bakanı yataklarından çok daha ucuz olması. Hem yapılanma hem de idamesi yani insan kaynakları yönetimi açısından daha kolay. Mevcut palyatif sistem ihtiyacı karşılamıyor. Kanser hastaları yararlanabiliyorlar ama nefes alabilecek durumda olmaları, dolaşım vs. sistemlerinin sağlıklı olması bekleniyor” dedi.

Türkiye’de ömür uzuyor, dolayısıyla da yaşlı nüfus artıyor. Utku bunun da yoğun bakım ihtiyacında etkili olduğuna dikkat çekti: “Son yıllarda yaşlı hasta grubuyla uğraşmaya başladık. 96- 100 yaşın üstünde hastalar alıyoruz. Sayıları giderek artıyor. Daha da artacağını tahmin ediyorum. Çünkü hem yaşlanan nüfus hem de kalitesiz yaşlanmalar çok artmaya başladı. Özellikle Covid-19’dan sonra yaşlılarda neredeyse 10 sene fatura etti. 75 yaşındakiler bir anda 85 gibi oldu.”

Hastayı yoğun bakımdan çıkarmak da sorun
Yoğun bakıma yatış nasıl sorunsa, hastaların çıkarılması da sorun olabiliyor. Bazen hastalar çıkabilecekleri halde servislerde yatak bulunmadığı ya da “bakamayız” denilerek alınmıyor. Utku, prensip olarak yoğun bakımdan eve hasta çıkarmadıklarını, normal koşullarda önce servise, oradan eve gönderilmeleri gerektiğini söyledi ve ekledi: “Ancak bazen hiç yatak olmadığı için doğrudan evine gönderdiğimiz hastalar da oluyor.”

Utku bu konuda ‘taraf’ olarak yorum yapacağını belirterek şöyle devam etti: “Hiç yatak bulamayınca sapa sağlam bir hastayı yoğun bakımda tutmak zorunda kalıyoruz. Yoğun bakımda hayatımızı geçirdiğimiz için bize servislerde hastalar kolay bakılırmış gibi geliyor. Ama farklı branşlardan meslektaşlarımızın bakamayacağı hasta popülasyonu oluşmaya başladı. Bu tabi ki bir eğitim, organizasyon, bir niyet sorunu. Diğer yandan kısıtlı sayıda hekimle servislerde çok ağır hastalara bakmak çok pratik değil. Branş hekimleri hastalarını bir an önce yoğun bakıma devretme konusunda, haklı gerekçelerle istekli oluyorlar. Belki servislerin koşulları dönüştürülse, daha esnek olabilse veya desteklenebilse en azında bazı hastalar servislerde kalabilir.”

Yoğun bakım yatağına ihtiyacı artıran bir başka faktör, büyük ameliyatlar. Açık kalp damar ameliyatları, büyük batın, göğüs cerrahisi gibi büyük ameliyatları geçirenlerin neredeyse tamamı en az bir-iki gün yoğun bakımda tutuluyor.

Gençler hevesli değil
Türkiye’nin önündeki sorunlardan biri de genç hekimlerin yoğun bakım uzmanlığına hevesli olmaması. Halen altı branş (anesteziyoloji, genel cerrahi, enfeksiyon, nöroloji, göğüs hastalıkları ve iç hastalıkları) yoğun bakım uzmanlığı için kaynak oluşturuyor. Geçtiğimiz günlerde Tıpta Uzmanlık Kurulu, acil tıp uzmanlarına da bu yolun açılmasını tavsiye etti. Son yıllarda yan dalların doluluk oranları kaygı uyandıracak kadar düşük. Bunun başlıca sebebi üç kez mecburi hizmete gitmek. Tıp fakültesi, uzmanlık eğitimi ve arkasından yandal uzmanlığından sonra toplam altı yıl mecburi hizmet yapılıyor. Üstelik karşılığı da yok.

Prof. Dr. Utku şöyle konuştu: “Türkiye’de şu anda 600 civarında yoğun bakım yan dal uzmanı var. Kaçı yapıyor bilmiyorum. Medikal estetik yapan ya da işyeri hekimi olarak çalışan, hatta mesleği bırakan bir çok arkadaşımız var. Tümü işbaşında olsa bile yoğun bakım yataklarını çeviremez. Bir yoğun bakım doktoru en fazla 14-15 yatağa bakabilir. Yoğun bakım yatağı açmak kolay. Ancak yatak kendi başına çalışmıyor. Doktor gerekiyor. O doktorun yetişmesi en iyi ihtimalle tıp fakültesine başlamasından itibaren 15 sene kadar. Yan dal yaparsa 20-22 sene kadar sürüyor. Nasıl dönecek bu sistem.“

 

Alıntı: diken.com.tr