Mutasyonlar her zaman olumsuz değişiklik anlamı taşımaz. Bir bakarsınız ki mutasyona uğrayan virüs masum bir grip virüsünden daha uysal bir hale gelivermiş
Bir terim daha öğrendik: Mutasyon
Koronavirüs bizleri evlerimize hapsetti ama öğrettikleri de yabana atılmaz. Tüketim sosyologların inceleme alanına giren bir konu. Ama bunun yanında, en azından basılı ve dijital basını izleyenler, onlarca tıbbi terimle tanışmış oldu. Sağlıkçılar bu terimleri biliyordu ama toplumun geri kalanı izolasyon, filyasyon, epidemi, pandemi, karantina, entübasyon gibi sözcüklerle ilk kez tanıştı. Son haftalarda ise yeni bir kavram herkesin ağzına yerleşti: Mutasyon.
Mutasyon, canlılarda bulunan RNA veya DNA diziliminde yer alan kalıcı değişikliğe verilen isim. Bunun sonucu olarak kromozom yapısı, sayısı ve genetik yapı değişebilir. İşte bu noktada DNA’nın moleküler yapısını çözen James Watson ve Francis Crick’i anmamak olmaz. Bu ikili 1953 yılında DNA’nın ikili sarmal yapısını ortaya çıkartarak tarihsel bir başarıya imza attılar. Bu büyük başarılarıyla da 1962 yılında Maurice Wilkins ile birlikte fizyoloji ve tıp dalında Nobel Ödülü’nü aldılar.
Bu buluşun hikayesinde geri planda kalmış bir isim var: Rosalind Franklin. 1920 yılında Londra’da doğan Franklin X-ışınları görüntüleme teknikleri üzerinde uzmandı ve sürekli olarak da radyasyona maruz kalıyordu.
1952 yılında Rosalind Franklin DNA’nın X-ışını kırınım dokusunu fotoğraflamayı başarır. Bu DNA’nın moleküler yapısını o zamana kadar hiç görülmemiş netlikte göstermektedir. Bir çalışma arkadaşı olan Maurice Wilkins bu fotoğrafı, Franklin’den habersiz olarak, Watson’a gösterir ve Watson ve Crick, Franklin’in çektiği bu fotoğrafı gördükten kısa bir süre sonra DNA yapısını çözümler ve keşiflerini 25 Nisan 1953 tarihli Nature dergisinde yayımlarlar. Makalede Franklin’in adı yer almaz.
Watson ve Crick’in dürüst olmayan bu davranışı bilim dünyasında daha sonra açığa çıktı ve çok geniş çevreler tarafından kınandı. Watson, 1999 yılında Harvard Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada bu eleştiriler karşısında kendisini şöyle savunma yoluna gitti:
“Ortada dolaşan bir söylenti var: Francis ve ben güya King’s College’dakilerin verilerini çalmışız. Ben sadece Rosalind Franklin’in X ışını fotoğrafını gördüm ve sarmal orada görünüyordu. Biz de buna dayanarak bir ay içinde molekül yapısını elde ettik. Ne yapabilirdim? Wilkins bana o fotoğrafı göstermemeliydi. Ben bir çekmeceyi açıp kimsenin fotoğrafını çalmadım, onu bana gösterdiler.”
James Watson 1967 yılında çalışmalarını anlatan İkili Sarmal başlıklı bir kitap yayımladı. (1) Watson bu kitabında Rosalind Franklin’i saldırgan bir insan olarak gösteriyor ve aslında Franklin’in DNA yapısındaki çift sarmal fikrine çok da katılmadığını belirtiyor. Özür ve üzüntü cümleleri ise çok cılız.
Yıllarca X ışınlarıyla çalışan Rosalind Franklin, 1956 yılında, yakalandığı kanser nedeni ile, henüz 38 yaşındayken öldü. Fotoğrafı Watson’a gösteren Wilkins Nobel Ödülü’ne ortak oldu ama Franklin dışarıda bırakıldı.
Keşke etik tartışmaları sadece bu boyutta kalsa. Ülkemizde rektörler, bakanlar, milletvekilleri için iddia edilen intihal (çalıntı) suçlamaları bile görmezden gelinerek örtbas ediliyor. Üstelik de bu yeni bir olay değil. YÖK’ün kurucusu olan Prof. İhsan Doğramacı’nın da kitabının intihal olduğu iddiaları halen tam olarak açıklığa kavuşmuş değil.
Hepimiz başımıza bela olan virüsün mutasyona uğrayıp uğramadığını, eldeki aşıların mutant virüse etkili olup olmadığını merak etmekteyiz. Mutasyonlar her zaman olumsuz değişiklik anlamı taşımaz. Bir bakarsınız ki mutasyona uğrayan virüs masum bir grip virüsünden daha uysal bir hale gelivermiş. Hayal etmek güzeldir: Türk toplumu mutasyona uğrasa ve barış, adalet, demokrasi, eşitlik isteklerini yüksek sesle haykırmaya başlasa fena mı olur?
Alıntı: https://t24.com.tr/yazarlar/ozdemir-aktan/bir-terim-daha-ogrendik-mutasyon,29470