Hatalar felaketi

Hatalar felaketi, bu yüzyılda erkenden ve hiçbir solunum yolu virüsü için bu denli etkili olmayan bir aşı bulunmuş olmasına rağmen neredeyse üç yıla uzayan salgını belli ki daha yıllara uzatacak

“Arı kovanı için iyi olmayan arı için de iyi olamaz.”  (Marcus Aurelius)

Zamanların en tuhafından geçiyoruz.

Her şeyin hem çok pahalı hem çok ucuz olduğu bir coğrafyada bu pandemik zamanlara yangınların da eklenmesiyle iç bunaltıcı bir yaz mevsimindeyiz.

Bir önceki yazımda , gelmekte olan fırtınayı anlatırken “bir de yangın eklenmezse” demiştim, ki bu da bir kehanet değil temeli sağlam bir öngörüydü.

Ülkemizde bu yaz “denize sıfır yangın”ların (alıntı, Güçlü Yaman) kızgın mevsimi ve hâlâ mevsimsel olamayıp tüm zamanları kaplayan pandemi ile ferah köşelere dahi kaçmayı imkansız kılıyor.

Zaman bir türlü bizim -her türlü dalgayı atlatıp bu dalgada hastalananlar, yeniden hastalananlar ve kıyıya çıkardıklarını tekrar fırtınaya bırakmak istemeyenler- istediğimiz gibi geçmiyor.

Duran saat dahi günde iki kere doğruyu gösterir misali bizim salgın ilk kez dünyadaki çoğu ülkenin salgınına benzer şekilde seyrediyor.

İngiltere’de bilim insanları, son iki ayda peş peşe pik yapan salgın dalgalarına iklim krizi ile birlikte, olağandışı sıcaklıkların da eklenmesiyle NHS (Ulusal Sağlık Sistemi)’in çökmekte olduğuna işaret ediyor.

“Sistem Covid-19 ile yaşamıyor, ölüyor başlıklı makalede hükümet dürüst olmaya davet ediliyor. (“The NHS is not living with Covid-19, it’s dying from it”BMJ 2022;378:o1779)

Hatalar felaketi, bu yüzyılda erkenden ve hiçbir solunum yolu virüsü için bu denli etkili olmayan bir aşı bulunmuş olmasına rağmen neredeyse üç yıla uzayan salgını belli ki daha yıllara uzatacak.

Uzamış salgın ise hayatın diğer karmaşalarına eklenerek süreğen bir hasara evrilecek.

Oysa aşı bulunduğunda ve sonrasında ölüm ve hastalık önleyici yüksek etkisini pekiştiren saha verileri erişime açıldığında “Covid-19 ile yaşamak” diye bir başlık açmıştık.

Aslında sloganlaştırdığımız bu başlık hem gerçekçi bir umut hem “yeniden başlamak” hazırlıklarına vurguydu. Rasyonel ve iyi bir çerçeveydi. Ama hatalar felaketinin en sık tekrarlananı olan “yalancı iyimserlik” tarafından bertaraf edildi.

Bu başlık ile kastedilen ve niyetlenilen şuydu: Virüs bir yere gitmeyecek, zaten de pandemi yapacak güçte hiçbir virüs hiçbir yere gitmemiştir. Ama aşılar hastalığı ve ölümü kontrolde çok etkili, o nedenle aşılamayı yaygınlaştırır ve artırırken yani aşılama ile toplumsal bağışıklığı güçlendirirken bir yandan basit maske gibi önlemlerle virüsün dolaşımını baskılamayı sürdürürsek pandemi kontrol altına alınabilecekti.

Özetle, yaşamlarımız kesintiye uğramazken bir yandan da pandemiden çıkış sürecine geçebilmeyi kastediyorduk.

Hemen aklınıza gelecek olan, “ama gitti, bitti” dediğimiz çiçek virüsüne ait başarı ise yüzlerce yıl süren bir pandemi hikayesi sonrasında küresel çaba, işbirliği yanı sıra virüslerin ve aşıların köklü farklılıklarındandır. Ama “Covid-19 ile yaşamak”tan kastımız hiçbir zaman maskeler havaya, testler, varyant taramaları rafa, aşı geliştirmeye ayrılan bütçeler savaşlara gitsin değildi.

Salgını üç evreye ayırırsak; başlangıç evresinde tüm dünyada hakim olan klasik ve ona en yakın varyant olan Alfa vardı ve aşı yoktu. Hastalık hastanelere taşıyor ve hatta hastanelerden taşıyor ve öldürüyordu.

İkinci evreyi, hastalandırıcılığı, akciğerlere tutunma kapasitesi yüksek olan Delta kapladı, ihmal edip unutmaya çalıştığımız, kendilerini doğal yoldan “sürü bağışıklığı” hevesine kaptırmış Hindistan’ın elverişli koşullarında serpildi.

Hatalar felaketinin en günahkâr olanı ise insanları doğal yoldan “sürü bağışıklığı”na inanmaktı. Bu yüzden, milyonlarca çocuk öksüz, yetim, eğitimsiz ve milyarlarca insan işsiz kaldı.

Milyonlarca insan önlenilebilir bir hastalıktan öldü. Özellikle ekonomisi kırılgan ülkelerin ekonomileri ve sistemleri çöküşe sürüklendi. Bu ikinci evre için “aşısızların pandemisi” diyorduk. Aşılılar hastaneye düşmüyor ve çok daha az ölüyordu. Ama bu evre aynı zamanda kırılgan grupların arafıdır.

Kırılgan gruplar aşılansalar dahi Delta etkisinden kaçamayabiliyor, evlerinden çıkmak bir maceraya dönüşüyordu.

Üçüncü evre ise bence virüsün satrançtaki en büyük ama henüz son diyemeyeceğim hamlesidir.

Yine unuttuğumuz, kendini doğal bağışıklık akışına bırakan Güney Afrika bize bir varyant ile dünyanın iyilik ve sağlık söz konusu olduğunda sınırsız olduğunu anımsattı.

Omikron, çok bulaşan ve bağışıklıktan kaçan bu varyant, hatalar felaketimizin bedelidir. Ama “nezle” gibi denilerek kamunun istismar edildiği bu süreç bize yalancı iyimserlik nereye evrilir, neden kitle bağışıklığı doğal yoldan edinilemez, bunları gösteriyor.

Uzamış bir pandemide hatalar felaketinin nasıl yazgıya evrileceğini deneyimleyeceğiz şimdi.

Şimdi bu sonbahara daha farklı ve muhtemelen ihtiyaç duyacağımız “varyant aşısı” yetişir mi, tedarik ve şema nasıl olur sorularının gölgesinde gireceğiz.

Üstelik mevsimsel avantaj ile virüs belki son, yüksek olasılıkla son olmayan daha ihtişamlı bir hamleyi, farklı ve daha güçlü bir varyant ile bu sonbaharda gerçekleştirecek.

Bu sonbahar “Covid-19 ile yaşamak” başlığı ile açmayı umduğumuz yeni başlayacak bir evrenin ilk sonbaharı değil hatalar felaketimizin “üçüncü sonbahar”ı olacak.

Dünyanın saçmalıklarının, yenilginin sonunun gelmeyeceğini biliyor olsak da, kötülüklere karşı çıkmaya, yaşama anlam katmaya çağıran Dr. Rieux gibi bir şiir yazmaya çalışmaktan başka ne çaremiz var ki.

 

Alıntı: https://t24.com.tr/yazarlar/esin-senol/hatalar-felaketi,36059