Türkiye’de sahte negatif test raporu üreten merkezlerin varlığı çok önceden ortaya çıkmıştı. Dijital Yeşil Sertifika’nın da sahtesinin çıkacağı kesin. Buna öncülük edecek olan ülkelerin en başlarında Türkiye olursa pek kimse şaşırmaz sanırım.
Zorunlu olmayan aşının pasaportu nasıl olacak?
Benim ilkokulu okuduğum yıllarda okullarda aşı günü olurdu. Aşı için okul bahçesinde veya koridorlarda hazırlıklar başlar, bizleri korku dolu bir heyecan sarardı. Kimimiz heyecanımızı kahramanca saklamayı başarır, kimimiz ise kaçmanın yollarını arardı. Kimseye de aşı olup olmayacağı sorulmazdı.
Aşı gününün tek iyi tarafı ertesi günün tatil olmasıydı. Muhtemelen o dönemlerde aşı saflaştırması ve hijyenik ortam mükemmel olmadığından azımsanmayacak sayıda öğrenci gece ateşleniverirdi.
Aşı günü cumartesiye gelince de çok kızardık. Şimdi bütünüyle unutuldu ama o dönemlerde hem okullarda hem de kamu kuruluşlarında cumartesi günleri yarım gün çalışılırdı. Öyle ya, hem aşı oluyoruz hem de ertesi günkü tatilimiz iç ediliyor. Haksızlık değil mi?
Bu salgın döneminde hararetle tartışılan konulardan biri de aşı pasaportu. Artık günümüzde hiç kimseye zorunlu aşı dayatması yapılamıyor. Aşı olmanın toplumsal bir sorumluluk olduğu vurgulanırken aşı olmayanlara da ayrımcılık uygulanmaması isteniyor. Bunun nasıl gerçekleşeceği ise bende merak konusu
Avrupalı Doktorlar Daimi Komitesi (CPME), Avrupa Parlamentosu altında çalışan, ülke tıp birliklerini temsil eden bir kuruluş. Bu kuruluş uzun zamandır tartışılan aşı sertifikası ile ilgili olarak bir bildiri yayınladı. Bildiride öneri Dijital Yeşil Sertifika (Digital Green Certificate) oldu. Kısacası, yeşil sertifikanın Avrupa’da ülkeler arası dolaşımda kullanılması önerisinde bulunuldu.
Dijital Yeşil Sertifika sahibi olabilmek için Covid-19 geçirmiş olmak, aşılanmış olmak veya negatif test sonucuna sahip olmak gerekiyor. Bu koşullardan biri sertifika almaya hak kazandırsın isteniyor.
Bildiride aşı olunması şiddetle tavsiye edilmekle birlikte tek başına zorunlu tutulmamakta. Bunun en önemli gerekçesi aşı olmak istemeyenlerin bu kararına saygı göstermek. Ayrıca aşıya ulaşamayanların olduğuna ve aşı dağılımındaki eşitsizliklere de dikkat çekilmiş. Bizim ülkemizi ilgilendirecek noktalardan biri de hangi aşıların geçerli sayılacağı. Bilindiği gibi bizde yaygın olarak uygulanan Çin aşısı, şimdilik, WHO tarafından onaylanmış olsa da, Avrupa’da onaylanmadı.
Hastalığı geçirmiş olmanın nasıl belgeleneceği de açık değil. Hastane kayıtları mı aranacak, yoksa yeterli antikor düzeyi mi araştırılacak belirlenmemiş. Ülkeler arası seyahat eski düzeye geldiğinde artan talep sonucu test yapılan merkezlerin yeterli olamayacağı da söz konusu.
Test konusu çok tartışmalı, çünkü üç gün sonra ne olacağı belli olmadığından sık aralıklarla test yaptırmak mı gerekecek? Test yaptırmanın ciddi bir maliyeti de söz konusu. Tüm ülkeler, sağlık birimleri bunu bir kazanç aracı yapmış durumda. Hızlı sonuç istediğinizde, rapor başka bir dile çevrildiğinde, damga ve mühür eklendiğinde fiyat tüm ülkelerde artıyor.
Hasta bilgilerinin korunması da bu durumda çok güç gözüküyor. Dijital sertifikada “minimum” bilgi olması öneriliyor ama ne demek olduğu da anlaşılmıyor.
En önemli tartışma konularından biri de sahte raporların önüne nasıl geçileceği. Türkiye’de sahte negatif test raporu üreten merkezlerin varlığı çok önceden ortaya çıkmıştı. Dijital Yeşil Sertifika’nın da sahtesinin çıkacağı kesin. Buna öncülük edecek olan ülkelerin en başlarında Türkiye olursa pek kimse şaşırmaz sanırım.
Özetle, “Dijital Yeşil Sertifika” uygulaması sorunlarla dolu. Artık yarım saat içinde sonuç veren testler olduğuna göre en makul ve yaygın uygulamanın bu testler olacağını düşünüyorum. Haberlerde anında tanı koyan köpekleri de görmeye başladık. Ancak, sistem genelde insanları aşı olmaya zorluyor.
Salgın öğretmeye ve uyarmaya devam ediyor. Özelleştirilen sağlık sisteminin nasıl bir sorunlar yumağı oluşturduğu ortada. Bundan en çok şikayet edenler de sağlığa en çok para harcayan ülke olan ABD vatandaşları. Oradaki sistemde hastane faturası eve gittikten sonra geliyor. Can havli ile hastanelere koşanlar tedavi bitiminde astronomik faturalar karşısında afallamış durumdalar. Hastanelerin de borcunu ödemeyen/ödemeyenlere dava açmakta hiç tereddüt etmedikleri haberlerde yer alıyor. ABD hastaneleri ve sağlıkçılar bu gelişmeler ile artan sağlıkta şiddet olaylarından yakınıyor ve tedbirleri konuşuyor.
ABD’de Covid-19 nedeni ile ölenlerin yüzde 50’sinin azınlıklar arasından olduğu saptanmış. Oysaki bu kesim toplumun sadece yüzde 25’ini oluşturuyor. Bu önemli farkın nedenleri arasında bu kesimin sağlık hizmetine ulaşımındaki zorluklar nedeni ile beslenme bozukluğu, obezite, sigara kullanımı, kronik hastalıklar gibi olumsuz durumlar ile daha fazla karşı karşıya olduğu gösteriliyor. Covid-19 nedeni ile hastalandıkları zaman aldıkları sağlık hizmetinin yeterliliği de tartışılıyor elbette.
Türkiye’de bu tür veriler açıklanmıyor ama aynı durumun söz konusu olduğu gözlemlenebiliyor. Salgın nedeniyle eşitsizlik tüm dünyada daha belirginleşiyor ve fakirler (kişiler ve ülkeler) daha ağır bir bedel ödüyor. Umalım ki bu gerçeği daha da görünür hale getiren salgın, sistemin düzeltilmesine de yardımcı olsun.
Alıntı: https://t24.com.tr/yazarlar/ozdemir-aktan/zorunlu-olmayan-asinin-pasaportu-nasil-olacak,31375