Toplumun sağlığı hekimin hastalığı

Sağlık hizmeti, hekim-hasta ilişkisine dair tüm unsurların gerek etik gerekse hak temelinde hangi noktaya geldiğimizi iki cümle ile özetlemek mümkün: Geçmiş ola

Leyla Kurtoğlu Hacıosmanoğlu

Bir fısıltı geldi kulağıma, hemen sitesine baktım, doğruymuş… Mustafa Sütlaş yeni bir kitap daha yayınlamış: “Toplumun Sağlığı Hekimin Hastalığı”.

Doğrusu merak ettim, uzun yıllar birlikte çalıştığımız için içeriğine dair fikrim vardı elbette. 2000’li yıllarda yayınlandığı sırada bir hasta hakları aktivisti olarak Martin Winckler’in yazdığı “Sachs’ın Hastalığı” romanını ben de okumuştum.

O zamanlarda Mustafa Sütlaş bu kitabı hem okuyor hem de orada ele alınan konulara dair yazdıklarını paylaşıyordu. Aradan uzun yıllar geçti, sağlık ve hasta haklarına dair pek çok şey yazdı ama ve o yazıların devamı gelmedi.

Sitesine bakıp da bu yazıların bir kitap olduğunu duyunca çok şaşırdım. Çünkü epeydir yüzünü edebiyata dönmüştü ve bu içerikte bir kitap yazmasını beklemiyordum.

Sağlık hizmeti, hekim-hasta ilişkisi ve sağlığa dair tüm unsurların gerek etik gerekse hak temelinde hangi noktaya geldiğimizi iki cümle ile özetlemek mümkün şimdilerde: “Geçmiş ola.”

İşte, “geçmiş olana” dair ne söyleyeceğini, daha doğrusu söyleyecek neyi olduğunu merak ettim. Sordum, kitabı bana gönderdi, hemen göz atmaya başladım. İlk karşılaştığım 1. Bölüm “Kapıyı çalınız ve giriniz”di, ben de öyle yaptım.

Aile hekimimi ziyaret
Antibiyotik gereken bir durumum yüzünden riski en az olan kuruma, aile hekimimin bulunduğu yere gittim.

“Hafta sonu mu?” dedirtecek kadar sessizdi bina. Hekim odasına giden koridorun önünde kırmızı beyaz iki metreye yakın plastik bir zincir önümü kesti, durdum seslendim: “Kimse yok mu?”

Buna karşılık içeriden duyulan ses ve kapıda beliren hekimimiz! “Buradayız”.

Ben onu tanıyorum ama onun beni tanıdığından emin değilim. Göz rengini seçemediğim mesafeden sorulan “Neyin var” sorusu, gevelediğim bir iki şikayet.

İstenilen sadece TC. kimlik no ve hemen ardından söylenen bir reçete kodu, bekleme süresi, yarım dakika, “iyi günler” ve “teşekkürler”. Ondan sonra eve gittiğimde devamını okudum, roman tadındaki bu kitabın.

Mustafa Sütlaş

Sonra geçtim internetin başına ben sordum Mustafa Sütlaş hepimiz için yanıtladı.

Kişisel sitenizde yeni bir kitabın daha yayınlandığını duyurdunuz, kaçıncı kitap bu?

Eğer yanlış saymadıysam bu kitap “49”. e-kitabım. Bu yıl içinde de yayınladığım ikinci e-kitabım.

“Okuru çok olsun” diyelim…

Bundan çok emin değilim doğrusu. Ama eğer dediğin gibi olursa gerçekten sevinirim. Kitaplarıma ulaşmak çok zor değil, bunu biliyorsun. İsteyen ve e-posta adresini yazan herkese gönderiyorum. Hem de karşılıksız…

Pandemide hasta-hekim ilişkisi
Covid-19 salgınında yitirilen dünyalılara ithaf etmişsiniz kitabı, ama baktığımda doğrudan Covid-19’dan söz eden bir yazı yok içinde. Bu salgın insanların sağlığa, hastalıklara, hekimlere yönelik ilgisini de artırdı. Belki de bu ilgi yüzünden kitabı okumak isteyenler çok olabilir diye düşünüyorum.

Bunun gerçek olmasını umuyor ve diliyorum ben de…

Evet, haklısın aslında Covid-19 salgınından doğrudan söz etmiyorum ama neden salgını böyle yaşadığımızı, neden bu sonuçlara maruz kaldığımızı açıklayan unsurlar bence kitabın içindeki metinlerde yer alıyor.

İthafta belirttiğim gibi insanların birer, sayı, rakam, numara ya da istatistiksel veri olmadığını anlatmaya gayret ettim. Aslında bunu, kitabı yazarken esinlendiğim Martin Winckler’in “Sachs’ın Hastalığı” kitabı, bunun böyle olduğunun altını çiziyor.

Kitabının sonunda “Aile hekiminizle tanıştınız mı?” başlıklı bir yazı var. Kitabı okumaya başlamadan hemen önce ben de kendi aile hekimime gittim. Orada yaşadığım, kitap boyunca anlattığınızdan çok farklı. “Kötünün iyisi” demek istemiyorum ama pandemi koşullarında bir aile sağlığı merkezinde hasta-hekim ilişkisi, her iki tarafı da rahatsız etmeyecek ve zarar vermeyecek şekilde nasıl düzenlenebilir?

Aslında buna doğrudan değinmesem de kitabın bütününde yazılanlardan bunun nasıl olabileceği rahatlıkla çıkarılabilir. Sen de biliyorsun ki oransal olarak bu küresel salgında sağlıkçılar en büyük risk altında çalışıyorlar ve en büyük riski yaratıyorlar.

Ancak riski bilenler, onun risk olan yanlarını ortadan kaldıracak şekilde davranabilirler. Bu salgının çıkışına dair ortaya atılan iddialardan birisi bir laboratuardan bu virüsün yayıldığı şeklinde.

Şimdiye kadar bu konuda çalışan herhangi bir laboratuarda görev yapan sağlıkçılardan, görevlilerden herhangi birinin oradan kaynaklanan bir Covid-19 hastalığına yakalandığına dair bir şey söylenmedi.

“Tıp etiğinin birinci kuralı”
Yine aşı ile ilgili çok sayıda merkezde çalışmalar yapıldığını biliyoruz, oralarda da ortaya çıkan bir hasta olduğunu duymadık. Peki neden? Çünkü bu tip yerlerde gerekli korunma tedbirleri gereken her şeyin tamamı yerine getirilir, yani “sıfır tolerans”la çalışılır. Bu, işin gereğidir. Peki diğer sağlık ortamları için de böyle olmamalı mıdır?

Bu salgının başında pek çok sağlık kurumunda çalışanların gerekli koruyucu malzemeye ilişkin sıkıntıları dile getirilmişti. Benzer biçimde halkın kullanması gereken maskeler konusunda da aynı şeylerin olduğunu biliyoruz.

Bunları olmaması bu ilişkinin en önemli yanı. Yani ilk kural “taraflar birbirlerine zarar vermeyecekler!” Tıp etiğinin birinci kuralı bu. Bu sağlandıktan sonra ilişkinin ikinci kuralı da hizmetle ilgili karşılaşan bu kişilerin “taraf” değil, “yan yana” olmaları.

Yani dostça, kardeşçe, eşit ve olumlu bir ilişki kurulması.

İlk durumun olmaması ikincinin olmamasının nedeni olamaz, ama onun olmadığı yerde ikincisinin olması zaten söz konusu değildir, çünkü ikincisi için en gerekli olan şey “güven”dir.

Birbirinden emin olmayan insanlar iyi, doğru, güzel bir ilişki kuramazlar. Yaşadığımız tam da bu ve yanlış olan da bu.

Sach’ın Hastalığı’ndan “ilhamla”…
Kitabının bu salgın ortamında son hâlini aldığını önsözde yazmışsınız, biraz yazılış sürecinden söz eder misiniz?

Kitabın arka kapağında, az önce adından söz ettiğim “Sachs’ın Hastalığı”, Martin Winckler’in kaleminden çıkan ve Fransa’da Fransızca baskısıyla aynı yıl içinde yani 1998’de Türkiye’de de yayınlanan bir kitabın fotoğrafı var.

Ben bu kitabı 1999’un sonlarında okumaya başladım.

2000 yılı başında da o zamanlar sayıları çok fazla olmayan popüler tıbbi sitelerden birisinde köşe yazıları yazma önerisi almıştım. Bu kitabı okurken bir yandan da orada yazılanlara dair düşünmeye ve eş zamanlı yazmaya, bu sitede de yayınlamaya başladım.

Oldukça popüler oldu ve ilgi çekti. Yanlış anımsamıyorsam kırk civarında yazı yazdım yaklaşık bir buçuk yıl içinde. Sonra araya başka şeyler girdi sürdüremedim, 200’li yılların ortalarında yeniden ele aldım ve 20 civarında yazı daha yazdım.

Covid-19 salgını sırasında da biriken kimisi farklı sitelerde yayınlanan tüm yazıları elden geçirerek, 40’a yakın yeni yazı daha yazdım ve kitap böylelikle oluştu.

O zaman kitabın “Sachs’ın Hastalığı”na karşılık veren bir kitap olduğunu söyleyebilir miyiz o zaman?

“Karşılık” demeyelim. Öncelikle “Sachs’ın Hastalığı” kitabı edebi bir eser, bir “roman”, Bruno Sachs adında bir hayali doktorun yaşadıklarını, onunla bir arada olan çok farklı kişilerin gözünden anlatıyor.

Ama bunu anlatırken, sağlığı, hastalığı, hastaları, yakınlarını, hizmeti, insanların tutum ve davranışlarını, birbirleriyle ilişkilerini de ortaya koyuyor.

Ben bu kitabı okurken, okuduğum bölümlerde benim dikkâtimi çeken ve üzerinde konuşulması ya da vurgulanması gereken noktalara değinmeye, tartışmaya çalıştım. “Esinlenme” ya da “ilham alma” belki daha doğru tanımlar olabilir.

Hekim, aktivist, hasta ve hasta yakını gözüyle

Çoğalma ve çoğaltma
“Esinlenme, ilham alma” dediniz, aslında sizin böyle bir başka yapıttan yola çıkarak kaleme aldığınız başka kitaplarınız da var. Bu bir tesadüf mü yoksa tercih mi?

Evet! Bu yıl yayımladığım bir şiir kitabım daha var, adına “Nazire”dedim. Çünkü gerçekten nazire olsun diye yaptığım bence ilginç bir deneme.

Sevgili Murathan Mungan’ın geçen yıl bu zamanlarda yayımladığı “Çağ Geçitleri” adlı bir şiir kitabı vardı. O kitaptaki her şiire
verilen bir karşılıktan oluşuyor “Nazire”. Dolayısıyla bu tam anlamıyla bir esinlenme, hattâ “karşılık verme” sayılabilir.

Sağlık, Sağlık, Sağlık…
“Toplumun Sağlığı Hekimin Hastalığı” kitabının içeriğinden de söz edelim mi biraz da?

Tabii. “Sachs’ın Hastalığı” kitabında daha önce de söz ettiğim gibi Bruno Sachs’ın Paris’in banliyölerinden birinde açtığı bir muayenehane ve burada sunduğu aile hekimliği hizmeti arka planda anlatılırken bu doktorun başından geçen bir aşk macerası dile getiriliyor.

Ama Dr. Bruno muayenehanesinde verdiği hizmetle ilgili birçok konuyu ayrıntılarıyla ortaya koymuş.

Bundan yola çıkarak, sağlık hizmeti sunulan ortam ve mekânlardan başlayarak sağlık hizmetiyle, tıpla, hastalıklarla, hastalarla, yakınlarıyla ilgili pek çok unsuru hem ülkemizde olan durumu hem de olması, yapılması gerekenleri göz önüne alarak tartışmaya çalıştım.

Belki kitabın içindeki yazıların başlıkları bu içeriğe dair bazı ipuçları sunabilir. Şöyle başlıklar var örneğin: “Kapıyı çalınız ve
giriniz”, mekânımız bizi ele verir!, “İyi günler baylar bayanlar…”,

“Sizin için ne yapabilirim?”, “Basamaklı sağlık hizmeti”, “İzmanların koruyucu sağlık hizmeti vermesi”, “Çocuklarla ilişkiler”, “Meslektaşlara yönelik tavırlar”, “Sır saklama yükümlüğünün sınırı”, “Yarım kamyonet kağıt…”, “Beyaz gömlek giymesi çok iyi”, “Doktorlar ve hâlleri”, “Hastalar hekimlerini tanımalı”, “Yetmişinde yirmisindeki gibi olmak”, “Nasıl söylemeli?”, “Duygular işe karıştığında”, “Eşsiz doktorlar, yalnız doktorlar”, “Hekim ölüme yardım eder mi?”, “Karanlıkta bırakılanlar”, “Algılar, söylentiler ve söylenceler”, “Sağlık ortamında şiddet”, “Bulaşıcı hastalıklar ve sonuçları”…

Sanırım bunların ardında yazılanlar tahmin edilebilir ve kitabın içeriğine dair yeterli fikir verir.

Ben severek okudum. Eline, yüreğine, kalemine sağlık. Son olarak okurlarına ne söylemek istersin.

Aklımda olanların çoğunu sordun ve ben yanıtlarken söyledim. kalanınında kitabın içinde olduğunu söyleyeyim. Ama okurların benim yapmak

istediğimi yapmalarını isterim. Bir zamanlar bu kitapla ilgili bir blog oluşturmuştum. Sonra devamı gelmeyince de kapatmıştım. Şimdi eğer kitapla ilgili okur yanıtları, katkıları gelirse o bloğu yeniden oluşturmayı düşünüyorum.

Çünkü bunların hepsi çok önemli sağlıkçı ya da hizmetten yararlananlar olarak hepimizi ilgilendiriyor. Benzer konuları kişisel sitemde sürekli işlediğimi belirtmek istiyorum. Aralıklı da olsa okurlar oraya da göz atabilirler.

Kitabın Künyesi:

“Toplumun sağlığı hekimin hastalığı.” Mustafa Sütlaş, Kasım 2020, kendi yayını, e-kitap, 426 sayfa
(LK/PT)

Leyla Kurtoğlu Hacıosmanoğlu

 

MUSTAFA SÜTLAŞ KİMDİR?

1980’de İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1985-1988 arasında İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji ABD’de uzmanlık eğitimi aldı. Ethiopia’da ALERT’te “Lepra ve Kontrolü” ve İngiltere’de “Slade Hospital”de “Yara tedavisi ve bakımı” eğitimlerine katıldı; İstanbul Lepra Araştırma Uygulama Merkezi’nin elemanı olarak 1983-2006 yılları arasında Türkiye Lepra Kontrol Programı’nda koordinatör ve alan çalışmacısı olarak görev yaptı. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile İstanbul Tabip Odası(İTO), Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nda değişik pozisyonlarda gönüllü çalışmalarda bulundu.

Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği, Hasta Hakları Platformu ve Sağlık Hakkı Hareketi Derneği’nde kurucu üyelik ve YK üyeliği, genel sekreterlik ve başkanlık görevlerini yürüttü.

1993 yılında basılan “Dermatoloji Alanından Örneklerle Sağlık ve Tıp Alanında Bilgisayar Kullanımı”(Cem yayınevi), sağlık hizmeti ve tıp konusunda 2000 yılında yayınlanan “Köşe yazıları” (TTB yayını) ve hasta hakları konusunda “Hasta ve Hasta Yakını Hakları”(Çiviyazıları), ve 2007 yılında çıkan sağlık ve medya alanında “Medya İçin Sağlık, Sağlık için Medya” (TGC-Bashas yayını)adlı kitapları bulunuyor. Emekli olduktan sonra aktif hekimlik yapmıyor. Yön Radyo’da 1996-2006 yılları arasında on yıl süreyle “Merhaba Acil” adı altında, Türkiye’de en uzun süreli yayınlanan “sağlık programını yaptı”.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin(TGC) gündelik olarak yayınladığı Bizim Gazete’de 1996-2006 tarihleri arasında; “Bağımsız İletişim Ağı(BİANET)” adlı haber sitesinde 2000 yılından bu yana düzenli olarak sağlık, medya, insan hakları, sağlık hakkı ve hasta hakları konularında yazılar yazıyor. Mesleği ve yaptığı çalışmalara ilişkin, çok sayıda bilimsel, politik, mesleki yazı ve yayını bulunuyor.

Alıntı: https://m.bianet.org/biamag/saglik/236594-toplumun-sagligi-hekimin-hastaligi