Dilin söyleyemediğini beden söyleyince

Hemen bir ilaca sarılmak en kolay çözüm ama hastalara zaman ayırıp iyi bir iletişim kurmak hekimlerin önde gelen görevi olmalı.
Hayat akıp gittikçe her alanda bazı kavramların değişmekte olduğunu görüyoruz. Tezgahtârlar “satış görevlisi”, kapıcı “apartman görevlisi” oldu. Bunları anlayabiliyoruz. İnsanların yaptıkları işi küçümsemenin alemi yok.

Dilin söyleyemediğini beden söyleyince

Özdemir Aktan Prof.Dr.

Tıpta ise hem tanımlar değişiyor, hem de yeni hastalıklar beliriyor. Öyle ya, eskiden “çok yaramaz çocuk, duvarlara tırmanıyor” dediklerimiz “hiperaktif”, “içine kapanık” diye tanımladıklarımız “otistik” oluverdi, içe dönüklük de “şizoid kişilik bozukluğu” gibi hastalıklara evrildi. Sözü edilen çocukların bazılarının tedaviye ihtiyacı olduğu bir gerçek ama, sınırlar o kadar belirsiz ki, bazen tedavinin abartıldığını düşünüyorum.

Bu konuyu derinden inceleyen bir kitap İş Bankası Kültür Yayınlarından çıktı: Utangaçlık (1). Yazar Christopher Lane bir kişilik özelliği olan utangaçlığın nasıl bir hastalık haline geldiğini tüm ayrıntıları ile anlatıyor. Psikiyatristler birçok diğer durumda olduğu gibi utangaçlığın da psikiyatrik çatışmalar veya toplumsal gerilimlerden değil de, beyindeki kimyasal bir dengesizlikten kaynaklandığına karar vermişlerdi. Böylece utangaçlık yeni adı ile “sosyal fobi” haline dönüşmüş. “Sosyal kaygı bozukluğu” tanımı ise durumun daha da ciddiyetle ele alınmasını öğütlüyor.

Kompulsif satın alma bozukluğu, aşırı yeme bozukluğu, kompulsif cinsel davranış bozukluğu, internet bağımlılığı da tedavi edilmesi gereken durumlar arasına hızla ilerliyor. İlaç firmaları bu genişlemiş pazardan memnun oluyor ve daha da genişlemesi için ellerinden geleni de, elbette, yapıyorlar.

Yıllar önce ülkede hekimlerin her tarafı ağrıyan hastalar için uydurduğu bir hastalık tanısı vardı: Damar damar üstüne binmesi. Damar damar üstüne binince neden ağrı yapıyor diye kimse de sormazdı. Bu durum şimdi uluslararası bir isme sahip oldu ve “fibromyalji” deniyor. Her hangi bir hastalığa bağlanamayan kas ve kemik ağrıları bu şekilde nitelendiriliyor. Tanıyı koyduracak bir laboratuvar veya radyolojik inceleme yok. Tamamen hekimin iki dudağının arasında.

Tedavide ağrı kesiciler ve antidepresanlar kullanılıyor ve bunların ne kadar işe yaradığı da tartışılır. Antidepresanların bu kadar yaygın kullanılması problemin psikolojik olacağını akla getiriyor elbette.

Stres tam olarak tanımlanamayan bir durum. Mutlaka ölüm, hastalık gibi nedenler gerekmiyor, günlük yaşamın tekdüzeliği de stres nedeni olabiliyor. Bu durumda insan vücudu bir şekilde alarm veriyor. Kimisinin başı ağrıyor, kulağı çınlıyor, kalbi sıkışıyor veya çarpıntısı oluyor, kimisinin de ağrıları oluyor. Bu durumu deneyimli bir meslektaşımız “Dilin söyleyemediğini, vücut söylüyor” şeklinde özetlemişti.

Benzer bir durum “spastik kolon” veya “irritabl bağırsak sendromu” olarak tanımlanan klinik tablo için de geçerlidir. Bu hastalarda karın ağrısı, şişkinlik ve zaman zaman olan ishal ve kabızlık şikayetleri vardır. Yapılan kolonoskopi, tomografi, kan tahlilleri hiçbir somut bulgu vermediğinde bunun “irritabl bağırsak sendromu” olduğuna kara verilir. Konuya uzak olanlar bu durumu ciddi bir sağlık sorunu olan “inflamatuvar bağırsak hastalığı” ile karıştırmasınlar lütfen.

Bu durumun da tanı yöntemi olmadığı gibi tedavisi de yok. Değişik diyetler, ne işe yaradığı tam olarak bilinmeyen ilaçlar, iyi bir uyku, egzersiz ve elbette antidepresanlar tedavide uygulanan yöntemler arasında. Hastaları bu sorunun ömür boyu devam edebileceğine ikna etmek ve kabullenmesini sağlamak da hekimin görevleri arasında.

Böyle bir ortamda “iyi hekimlik” kavramı daha da ön plana çıkıyor. Hemen bir ilaca sarılmak en kolay çözüm ama hastalara zaman ayırıp iyi bir iletişim kurmak hekimlerin önde gelen görevi olmalı. Bunu yapmak için de bilgi, deneyim ve sabır gerekiyor. Hastalara bu gibi sorunların alacağı bir hap ile düzelemeyeceğini anlatmak da hekimin işi. Mevcut sağlık ortamında bunu yapmak o kadar zor ki… Sonuçta en kestirme yol bir ilaç reçetesi yazmak oluyor.

 

1. Lane, C. Utangaçlık: Normal bir davranış tarzı nasıl hastalık haline geldi? Türkiye İş Bankası Yayınları, 2022.

 

 

Alıntı: t24.com.tr