Film, bir kadının yaşam öyküsünden kesitler veriyor bize; daha doğru bir ifadeyle, bir trajediyi getiriyor gözlerimizin önüne. Ama bu, herhangi bir kadın değil; çağının önemli felsefeci ve eğitimcilerinden, İskenderiye’li Hypatia’dır. Theon’un kızı, efsanevi İskenderiye Kitaplığı’nın en son yöneticisi ve aynı zamanda bir yeni-platoncu olan, bir kadından bahsediyoruz! İ.S. 4. Yüzyılda yaşamış olan Hypatia, astronom, matematikçi, felsefecidir ve aynı zamanda kişiliğiyle de İskenderiye’de saygın bir konuma sahiptir.
Günümüze kalan herhangi bir eseri olmamasına karşın, başka tarihsel belgelerde sıkça bahsedilmesine yetecek kadar tanınmış ve iz bırakmış bir şahsiyettir Hypatia. Roma’nın çöküşüne ve buna paralel olarak, eski pagan inanışların yıkılışı ve ondan boşalan yere bu kez hristiyan yobazlığının yükselişine denk düşen bir tarihsel kavşakta olaylar vuku bulmaktadır. Kentin yönetimine katılan bir danışman; hristiyan olmayan biri, üstelik kadın (!) olması, iktidar mücadelesinde diğer inanışları bertaraf etmeye çalışan “kilise” çevrelerinin gözüne fazlasıyla batar. Bir gözdağı vermek gereklidir; en uygun örnek de ortadadır.
Bu kararı verirken İncil’e dayanılır; kararı veren İskenderiye Patriği Cyril bunun uygulanması için de İsa’nın askerleri de denen Parabolanileri görevlendirir. Hypatia herkesin gözü önünde-bazı rivayetlere göre taşlanarak-infaz edilir; ve cesedi yakılır. Patrik Cyril, daha sonra aziz ilan edilmiştir; halen de öyledir.
Filmin, meramını iyi anlattığını söyleyebiliriz. İzleyeni bilim ve bilimsellik, yobazlığın kötücül iktidarı, toplumda kadının yeri ve tarihselliği üzerine düşünmeye yönelten bir yapım bu. Bilimsel düşünme adına, eğer bu binbeşyüz yıl heba edilmeseydi, bugün insanlık nerede olurdu diye düşünmeden edemiyoruz, açıkçası…
Dr. Seçkin Kara