Hüznün Evrensel Simgesi; Eleni Karaindrou

Bildiğiniz üzere usta yönetmen Theo Angelopoulos’u bu yıl kaybettik. Bu yazını konusu onun filmleri değil tabii ki, onlar sinema sanatının unutulmaz filmleri arasında çok uzun süreden beri yer alıyor. Fakat onun ölümü ve bu filmlere yenilerini ekleyemeyecek olması bana derin bir hüzün yaşatıyor. Usta yönetmenin filmlerini selamlamak için, konuğumuz, bu Hekimce Bakış sayısının Detone köşesinin konusu, bu filmlerin müziklerini yapan, belki de filmlere ruhunu veren Eleni Karaindrou.

Bu unutulmaz filmleri en az yönetmeni kadar unutulmaz kılan, Eleni Karaindrou, çocukluğunu dağların arasındaki küçük bir kasaba olan Teichio’da geçirmiş. Sinema ile tanışıklığı bu dönemde yatak odasını penceresinden izlediği filmlerle başlıyor. Büyükbabasıyla küçük yaşlarda mandolin çalan ve kendisinden şarkılar öğrenen besteci, yedi yaşında ailesiyle Atina’ya taşınmış. Piyanoyla ilk defa Atina’daki müzik okulu Hellenikon Odeon’da tanışmış. Atina’ya taşınmalarından birkaç ay sonra annesini kaybetmiş olması

nedeniyle sanatçı için piyano, bir avuntu kaynağı haline gelmiş ve sekiz yaşında emprovize yapmaya başlamış. Yunanistan Devlet Konservatuarı ve Atina Üniversitesi Felsefe Fakültesi’nden mezun olduktan sonra,1967 yılında Yunanistan’da diktatörlüğün baş göstermesiyle, askeri baskıdan dolayı bavulunu toplayıp, oğlunu da yanına alarak Paris’e kaçmış. Burada Fransız hükümetinin verdiği bursla Geleneksel Sanatlar Ulusal Müzesi’nde etnomüzikoloji eğitimi alarak çalışmalarına devam etmiş. Klasik müzikten, jazz’dan ve otantik müzikten etkiler alan Eleninin Paris dönemi ‘dünya müziğini’ çalışmasına olanak sağladı. Atina’ya dönüşünde ORA Kültür Merkezi’nde geleneksel enstrümanlar laboratuarını kurmuş ve Hacıdakis’le birlikte Third Radio programının etnomüzikoloji departmanında çalışmalarını sürdürmüştür.

Yaptığı radyo programlarında Türk müziğine de sıkça yer vermiştir. Besteci ülkesine döndüğünde ilk olarak, tiyatroda bir Shakespeare oyunu için müzik yapmış. Film için müzik yazmaya, bir arkadaşının kendi filmine beste yapmasını rica etmesi üzerine başlamış. Film sahnelendiğinde müziğinin bir atmosferi, etkisi ve karizması olduğunu fark ettiğini söylüyor Eleni. 1979 yılında Christoforo Christofis’in Wandering filmi için yaptığı müzik kendisini tam anlamıyla sinemaya taşıyan bir dönüm noktası olmuş. Daha sonra 1982’de Theo Angelopoulos’un Rosa filmine yaptığı müzik ile hepimizin keyişe takip ettiği eserlerin doğuşunun ilk adımı atılmış.

Angeopoulos ile sürdürdüğü sanatsal ilişkiyi izi ‘paralel işleyen iki sanatçı’ olarak tanımlıyor. Basit bir sinema-müzik birlikteliğinden ibaret olmayan bu ortaklığı Eleni

Karaindrou çalışma yöntemlerini “Aramızda Angelopoulos’la çok büyük benzerlikler var, mantıken, politik, estetik anlamda. Çok ortak noktamız ve özel bir ilişkimizin olması bizi ‘paralel işleyen iki sanatçı’ yapıyor. Mesela Voyage filmi üzerinde çalışırken bana senaryoyu anlattı, ben de ertesi güne eseri besteleyip getirdim. Çekimler sırasında da bilgi alışverişi yaparız. Örneğin Beekeeper filmi için Angelopoulos, benim film için bestelediğim eserin, atmosferi yaratabilmesi ve oyuncuların duyguyu tam anlamıyla hissederek rollerini oynayabilmeleri amacıyla, fonda çalınarak çekim yapılmasını istemiştir.”şeklinde anlatıyor.

Eleni’nin müziği kendini başlı başına ifade etme gücüne sahip. Bestelerini yaparken esinini nasıl aldığını ise şöyle anlatıyor.“Senaryoyu çoğunlukla okumam bile. Kişinin ‘vizyon’u ile iletişim kuruyorum ve o fikri, vizyonu kendi içimde bulmaya çalışıyorum. Örneğin Angelopoulos bana Eternity And A Day’in hikayesini anlattığında, onun imgesinin, yarattığı senaryonun ve anlatış tarzının bende ne etki yarattığını anlamaya çalıştım ve kafamda tek bir müzik cümlesi oluştu: The Lost Theme’in teması. Çok kesin ve etkili bir şekilde geldi. Bu son derece kişisel ve özel bir süreç. Ben beste yapmak için tamamıyla ‘özgür olma’ düşüncesinden ilham alıyorum”. Müziği, hüzün evrensel simgesi olan

Eleni Karaindrou Theo Angeopoulos filmlerine müzik yazma sürecini anlatırken üretim sürecini birlikte yaşayacağı koşullarda çalıştığını söylüyor. Bu süreç Eleninin film sahnelerini izlemesinden ya da senaryo okumasından daha çok yönetmenin sesini izlemesinden geçiyor. Film çekilmeden yazıyor müziği, Öyküyü anlatmasını istiyor, sesini kaydediyor, sonra beste ortaya çıkıyor. Müziğini mesajlar vermek için kullanmadığını söyleyen besteci, yaşadığı dönem içerisinde çevresine baktığını ve müziğinin çevresinde olanların içinde oluşturduğu etkiyi, dünyaya bakışını yansıttığını söylüyor. Müziğinin bir mesaj değil, bir acı ve bu acı otantik bir duygu yoğunluğu olduğunu,

insanların sıklıkla müziğini dinlediklerinde kendilerini ağlattığını söylediklerini belirtiyor.

Sanatçı, 1975’ten bu yana 19 film, 42 tiyatro oyunu ve 15 televizyon ve radyo programı için besteler yapmıştır. 1983 yılından bu yana Angelopoulos’un tüm filmlerinin müziklerini besteledi. Çalışmalarından bazıları: Music For Films /1992, The Suspended Step Of The Stork /1992, Ulysses Gaze /1995, Rosa – Wandering – Iyra/ 1996, Eternity and A Day /1998, Trojan Women /2001, The Weeping Meadow /2004 dur. 2000 yılında Dusseldorf Operası, Karaindrou’nu müziğini yaptığı “Phaedra” balesini sahneledi. Zurich Senfoni Orkestrasından Tayvan Ulusal Senfoni Orkestrasına, pek çok orkestra ve ünlü şeşerle konserler veren Karaindrou’nun New York’tan Tokyo’ya dünyanın dört bir yanında çok sayıda hayranı var. Ülkemizde de önemli bir hayran kitlesine sahiptir, özellikle geçmiş yıllarda İstiklal Caddesi onun müzikleri ile uzun süre şenlenmiştir.

 

DetoneHekimce Bakış 79. Sayı