Andy Warhol 1928 – 1987
“Everyone will be famous for 15 minutes.”
Pop art akımının en önemli temsilcilerinden kabul edilen Andy Warhol, seri üretimin, seri üretim nesnelerinin sıkça kullanıldığı bir sanat türünü kullanır. Sanatçı, resimlerini afiş tekniği ile çoğaltmıştır. Bu radikallik aslında bir tepkidir ve çağın toplumsal olaylarıyla bir bütünlük içindedir. Soyut dışavurumculuğun benmerkezciliğine ve romantizmine bir tepki olarak, kitle kültürünün dejenerasyonunu imleyen “Pop Sanat” 1950’li ve 60’lı yıllarda yükseldi. Şehir hayatının getirdiği ümitsizlikte kaybolan insan, popüler kültürün, hızlı tüketimin esiri oldu. Pop sanat, popüler kültürün insana dayattığı tüm alışkanlıklara gönderme yapar. Seri üretim zinciri kimseyi ayırt etmeden içine alır, öğütür, yeniden yapılandırır. Ama bu yeniden yapılışta insana kalan yeni bir özellik yoktur; tek tipleştirme ve bundan doğan anlamsızlık vardır. Tekrar tekrar yapılan bu üretim anlamın içini boşaltır. Artık üretilen her şeyin anlamı yok edilmiş, ruhu kalıplara dökülmüştür.
Andy Warhol’un ailesi, 30’lu yıllarda Pennsylvania eyaletinin Pittsburgh kentine yerleşen Polonyalı göçmenlerden biriydi. Göç etmelerinin bazı nedenleri tarımla uğraşmanın zorluğu ve genç erkekler için zorunlu askerlikten kurtulmaktı. Andy’nin iki kardeşi vardı. Hastalıklı, fakir ve zor bir çocukluk geçirmişti.
Annesi Julia Warhola, sanatçının özel bir kişilik olduğunu küçük yaşta fark etti ve onu sanata yöneltti. Andy, Carnegie Teknoloji Enstitüsü Sanat ve Tasarım Bölümü’nden 1949 yılında mezun oldu. Okulu bitirir bitirmez New York’a taşındı. Glamour, Harper’s Bazaar gibi ünlü moda dergilerinde çizimler yaparak kariyerine başladı. New York’un atmosferi bir eşcinsel olan Andy Warhol için önemliydi. İsim yapmıştı ve etrafında dansçılar, sanatçılar ve tasarımcılar vardı. 1956 yılında dünya turuna çıktı. Japonya, Kamboçya, Hindistan, Mısır ve İtalya’yı gördü. Gazete, dergi, ilan, karikatür bandı ve popüler kültüre ait görüntüleri alıp, büyüttü, ortaya Coca-Cola (1960), Telephone (1960) ve Campell’s konserve kutuları (1960-62) gibi eserleri çıktı. 1962’de ticari kalıpları, fotoğraf karelerini konu alarak, serigrafi tekniğini ilk kez tuvale uyguladı. Elvis Presley, Elizabeth Taylor ve Marilyn Monroe resimleri Amerikan pop sanatının simgeleri haline geldi.
Andy Warhol stüdyosunu 1963 yılında, Manhattan’ın Doğu Yakası’nın ortasına taşıdı. Warhol ile 1960’lı yıllarda çalışmış olan, fotoğrafçı ve sanatçı Billy Name, yeni stüdyonun bütün duvarlarını gümüş rengine boyadı. Buraya kısaca “Fabrika” (Factory) diyorlardı. Andy Warhol burada, büyük resimlerin yanı sıra heykeller, Gerard Malanga ve diğer asistanlarıyla birlikte filmler de yaptı. New York’a o yıllarda gelen herkes fabrikayı ziyaret etmek istiyordu. Buradaki özgürlük, aşırılık ve yaratıcılık, “sanatçının stüdyosu tavan arasındaki oda olur” gibi geleneksel bir düşüncenin değişmesini sağladı.
1960’larda sipariş üzerine portreler yapmaya başladı. Portresini yaptığı kişiler arasında, uluslararası camianın çok tanınmış isimleri, sanat ve eğlence dünyasından insanların yanı sıra kraliyet ailesi üyeleri bile vardı. Portrelerin yapılmasını isteyenler fabrikaya geliyor, Andy onların birçok fotoğrafını çekiyordu. Bu fotoğraflar büyütülüyor ve tuval üzerine serigrafi yapılıyordu. Ayrıca etkilendiği diğer sanatçıların eserlerini de serigrafilere ekledi. Bunun güzel örneklerinden biride Edward Munch ve onun resimlerinin serigrafileridir. Şu sıralar Ankara Cermodern’de bu birleşimin ürünlerini izlememiz mümkün.
Bana bu yazıyı yazdıran sebep ise 14 Kasım 2013 Perşembe günü Andy Warhol’un “Silver Car Crash -Gümüş Araba Kazası” isimli çalışması 105 milyon dolara satılması oldu. New York’ta düzenlenen müzayede satılan eserde, bir kazanın ardından otomobilden sarkan ceset görülüyor. Çalışmanın, sanatçının bugüne kadar en pahalıya satılan eseri olduğu belirtiliyor. Warhol’un bir önceki rekoru, 2007’de düzenlenen bir müzayedede 71,7 milyon dolara satılan ‘Green Car Crash’ (Yeşil Araba Kazası) adlı eserine aitti.
Warhol’un felaket ve araba kazaları resimleri onun ölüm ve yaralanma olgusu üzerine çok düşündüğünün göstergeleridir.
Warhol, 3 Haziran 1968 yılında, bir filminde oynattığı feminist yazar Valeri Jean Solanas tarafından, vurulup yaralanana kadar çılgın bir hayat sürdü. Valerie Solanas 3 Haziran 1968’de Warhol’u göğsünden vurarak öldürmeye çalıştı. Okuması için verdiği bir yazısıyla Warhol’un ilgilenmemesi üzerine onu vurmuştu. Doktorun uzun uğraşı ve açık kalp masajıyla hayata döndürülen Warhol, iki ay sonra ayağa kalkabildi. 22 Şubat 1987 yılında ölümüne kadar nerdeyse 20 yıl bu doktorun çabası ile hayatına eklendi.
Andy Warhol 20. yy’ın en önemli sanatçılarından, en önemli pop ikonlarından biridir. Her yaptığı olay olmuş, her söylediği manşetlerde yer almış, çılgın yaşantısını da sanatının bir parçası yapmıştır. Sinemacı, koleksiyoncu, müzeci, fotoğrafçı, grafik tasarımcı ve belgeselci onu tanımlayan sıfatlardan sadece birkaçıdır. Kendi deyimiyle de aynı zamanda sanat pazarlayan bir iş adamı ve fabrikatördü. Sanatında Amerika’yı yansıttığını her fırsatta dile getiriyordu. Tekrarlardan hoşlanıyordu. Bunu sıkıcı bulmuyordu. Çünkü tekrarlar anlamın boşalmasını sağlıyordu. Andy Warhol’a ölümünden önce mezar taşına ne yazılmasını istediği sorulmuştu. O “FIGMENT”ı önerdi. Sanatçı hayal ya da uydurma anlamına gelen bu kelimeyi söylerken, geceleri New York diskoteklerinin, sinema kulüplerinin müdavimi olan, moda gösterileri ve medyayı yakından takip eden “Andy’nin; Andrew Warhola’nın yarattığı benzersiz ve yapay kişilik” olduğunu söylemeye çalışıyordu.