Geçtiğimiz 9 Kasım Berlin duvarının yıkılışının 25. yıldönümü idi. Berlin duvarının geçmişini bilmeyenimiz yoktur; bir dönem ‘soğuk savaş’ın simgesi haline gelen duvar; 1989 yılının 9 Kasım günü yer yer yıkılmış; takip eden olaylar sonucu her iki Almanya 1990’da birleşmişti. İşte Almanlar bu yıldönümüne bir yıl öncesinden hazırlanmaya başladılar ve büyük ölçüde de turistik ağırlığı olan törenlerle kutladılar.
Ben de bu yıl dönümünü oldukça erken yaptırdığım rezervasyonlarla yerinde; Berlin’de izleme fırsatı yakaladım; uzunca sayılabilecek aradan sonra gittiğim Berlin’de turistik törenlerden çok; ‘değişimleri’ görmek, insanları gözlemlemek, düşüncelerini öğrenmek benim için ilginç olacaktı; oldu da. İlk gözüme çarpan otelimizin resepsiyon görevlisinin yıldönümüne, törenlere ilgisizliğiydi. İkinci gözüme çarpan ise Alexanderplatlz meydanındaki gösteri ve sergiler idi. Bu gösteri ve sergiler en azından herkesin duvar konusunda ‘aynı görüşte olmadığını’ gösteriyordu…
Dikkatimi çeken göstericilerin oldukça genç olması; hatta birçoğunun duvar yıkılırken ya çok küçük çocuk olmaları yada daha doğmamış olmaları idi.. Hazırladıkları pankartlarla Almanya’nın duvar yıkıldıktan sonra Yugoslavya’nın parçalanmasındaki rolü gibi, Türkiye, Sırbistan ve Bosna-Hersek’in AB dışında tutulması gibi izlediği politikaları ve sonuçlarını sorguluyorlardı; özellikle eski Doğu Alman eyaletlerindeki işsizliği, gelir dağılımdaki Almanya’nın batısındaki eyaletlere göre bozukluğu tartışıyorlardı.. 9 Kasım günü parlamento ve tören meydanına geçmek istediler; ancak polis engeline takıldılar .
Parlamento’da yapılan törenlerde de ise kısa bir zaman dilimi içinde Almanya’nın hem cumhurbaşkanının, hem de başbakanının doğu kökenli politikacılardan olması bir başarı olarak vurgulanıyordu..
Duvarın yaklaşık 1,5 kilometrelik bölümünün korunduğu East Side Galery’e ise tam anlamı ile turist akımı vardı. Barkovisyon gösterileri ile ‘duvarın öyküsü’ anlatılıyordu; turistlere; ama açıklanmayan şey ise yeni yapılan bir apartman için bu tarihi 1,5 kilometrelik duvar bölümünde açılan yaklaşık 30 metrelik delik; kapı idi. Duvarın üzerinde ise 21 ayrı ülkeden 105 ressamın yaptığı resimler yer alıyordu; duvar tam anlamı ile bir açık hava galerisine dönüşmüş.
Beni en çok etkileyen resim ise 1980’den bu yana Berlin’de yaşayan; duvar yıkılıncaya kadar da Batı Berlin’de fakat duvarın dibinde; East Side’da yaşamını sürdüren İran asıllı ressam Kani Allavi’nin ‘duvarlar’ arasında sıkıştırılıp; tek yöne doğru yönlendirilen insanları anlatan resimi idi. Sonra akşam oldu; düşünceler, tartışmalar yerini “eğlenceye” bıraktı…
Ertesi sabah Berlin ve Dünya yeni bir güne uyandı; bir gün önce törenlere karşı gösterilerin olduğu Alexandrplatz meydanında karşı sergilerin hepsi kaldırılmıştı; yaklaşan cristmas nedeni ile tüm meydana küçük hediyelik eşya dükkanları kuruluyordu…
DR. Ahmet Soysal