Bu sayıda konum, sağlıkta ilk yardım sembollerimizden biri olan beyaz hacı kendilerine simge yapmış ve konukseverlik (hospitalier) ve hastane kavramlarını ilk olarak birleştirmiş şövalyeler.
İlk Hıristiyanlar kutsal Kudüs’ü ziyaret etmek istediklerinde birçok zorluklarla karşılaşıyorlardı. Uzun yolculuklar, hastalıklar ve yollardaki çeteler ile birlikte bu hac yolu çok zordu. M.S 600’lerde Papa, Büyük Gregori Abbot Probus’a fakir ve yardıma muhtaç hacılar için Kudüs’te bir düşkünler evi açması için yetki verdi. M.S 800’lerde Harun Reşid, İmparator Şarlman’ın isteği üzerine düşkünler evininin daha büyük bir yapı olarak inşasına ve yanına da kütüphane eklenmesine izin verdi. Bu hoşgörülü anlayış İslam ve Hıristiyan kültürlerini birbirine yaklaştırmış; fakat bu huzur ortamı 200 yıl kadar sonra, Halife El-Hakim zamanında son bulmuştur. Düşkünler evi ve bitişiğindeki kütüphane ortadan kaldırılmış fakat yine de iki kültür arasındaki ticaret devam etmiştir.
El Hakim’in ölümünden sonra İtalya kıyılarında küçük bir devlet olan Amalfili tüccarlar, Şarlman’ın yardımıyla kurdukları düşkünler evinin toprağını satın alarak burayı bir hastaneye çevirmişlerdir. Hospitalier Şövalyeleri’nin sembolü olan “Beyaz Haç” işareti (Malta Haçı) kurulan bu hastanenin duvarına asılmıştır. Malta Haçı olarak da bilinen bu sembol, aynı zamanda Amalfili Cumhuriyeti’nin resmi bayrağı ve Amalfili tüccarların gemilerinin de kullandıkları bir semboldü. Avrupalı Hıristiyanların 1. Haçlı Seferini başlattıktan sonra 1099 yılında Kudüs’ü ele geçirmeleriyle birlikte, kuşatma sırasında bu hastane birçok şövalyeye yardım etmiş ve hastanede tedavi olan şövalyelerin bir kısmı hastaneye yüklü bağışlarda bulunurken bir kısmı da hastanede kalarak bu kutsal mekâna hizmet etmeyi seçmişlerdir. Hastanenin kurucusu sayılan kutsanmış Gerard, Benedektin tarikatını bırakarak “Saint Jean (Aziz Yahya) Düşkünler Evi Keşişleri” adıyla yeni bir tarikat kurmuş ve ayrıca bünyesine bir askeri hizmet bölümü de eklenmiştir. 1099 yılında haçlıların Kudüs’ü ele geçirmesiyle birlikte, bu hastane daha da güçlenmiş ve Filistin yolu üzerinde birçok han kurulmuştur.
1187 yılında Selahaddin Eyyubi tarafından Kudüs’ün geri alınmasından sonra şövalyeler Kudüs’ü terk etmek zorunda kaldılar. Tarikat üyeleri bu olay üzerine Akka’ya yerleştiler. 1291 de Acre’nin (Akka) düşüşüyle birlikte hem hac yolu üzerindeki hacıları tedavi etmek hem de onlara yardım etmek için Filistin’e yakın olan Kıbrıs’a yerleştiler. Ardından 1308 yılında Menteşeoğulları’nın elinde bulunan Rodos’u ele geçiren şövalyeler burayı tarikatın merkezi yaptılar.
Mayıs 1312 tarihinde Papa V. Clement’in “Tapınak Şövalyeleri”nin kapatıldığını ve mallarının Hospitalier Şövalyeleri’ne devredildiğini açıklamasıyla birlikte tarikat daha da güçlendi. Donanma olarak güçlenen ve Akdeniz’deki Türk ticaret gemilerine ve Osmanlı donanmasına zarar veren Rodos Şövalyeleri, Osmanlı için Kanuni Sultan Sülayman’ın tabiriyle “devletin göğsünde bir hançer”di. Rodos’un daha önce kuşatılması düşünülmüştü fakat Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra bu görev yerine geçen oğlu Kanuni Sultan Süleyman gerçekleştirdi.
Rodos Adası, 1522’de altı aylık kuşatmadan sonra Osmanlı Devleti tarafından ele geçirildi ve şövalyeler adadan kovuldular. Bu konu resim tarihinde pek çok üslupla resmedilmiştir.
1 Ocak 1523’de adayı terk eden şövalyeler, Akdeniz’de başıboş dolaşmaya başladılar. Başıboş gezen şövalyelere Avusturya, İspanya ve Sicilya’yı yöneten İmparator V. Charles 1530 yılında Akdeniz’in ortasındaki Malta adasını verdi. Türkler 1565 yılında bu sefer Malta’ya hücum ettiler; fakat bu sefer başarılı olamadılar. 1798’de Napolyon Bonapart adayı ele geçirdi ve tarikatın merkezi 1834 yılında Roma’ya taşındı.
Tarikatın tarihi sürecine kısaca göz atıldığında önceleri yardım amacıyla kurulan tarikat, zamanla donanmasının güçlenerek bir askeri birlik haline gelmesine rağmen zamanla yenilgiler ve kuşatmalarla yardımcı bir tarikat görevini yeniden üstlenmişlerdir. Günümüzde kendilerine ait bir toprakları olmamasına rağmen bir yardım kuruluşu olarak bilinen tarikat, Birleşmiş Milletlere gözlemci olarak katılan bu yardımcı kuruluş aralarında Türkiye hariç 96 ülkenin bulunduğu bir diplomatik ilişkiler ağının da muhatabıdır. Toprakları olmamasına ve bir yardım kuruluşu niteliğine sahip olmasına rağmen tarikat, Katolik olması nedeniyle birçok ülkeyle diplomatik çerçevede önemli bir statüye sahiptir.
Rodos ta Eski Şehir, 6 kapıdan oluşan bu kalenin içine kurulmuş bir şehirdir. 4 kilometre uzunluğundaki yüksek kumtaşı duvarlardan yapılmış devasa bir hisar olan Rodos Kalesi, sizi zaman yolculuğuna çıkaracaktır. Rodos, surlarla güçlendirilmiş en iyi durumda olan ortaçağ kentlerinden biri sayılır ve UNESCO’ un Dünya Kültür Mirası Anıtları listesinde yerini almıştır.