Gürcistan [Dünyayı Gezelim]

Sevgili dostum Fatih Öcal ın yaklaşık bir yıl yaşadığı Tiflise beraber gitme davetini elbette kabul etmemek olmazdı. Ertuğrulu da alıp çıktık yola. İstanbuldan doğuya giden uçakların büyük çoğunluğu gibi gece yarısı başlayan yolculuğumuz sabaha karşı son buldu. Otele sorunsuz ulaşmamıza rağmen hemen önündeki Agmedbagasvili caddesindeki büyük ölçekli çalışma canımızı sıkmadı değil.

Sonradan anladık ki Tiflisi bölüm bölüm yeniliyorlar. Elbette bunun asıl sebebi 4.5 milyonluk ülke için turizmin ciddi bir gelir kaynağı olduğunu fark etmeleri. Aslında yapılan var olanı tekrar ayağa kaldırma değil de mevcut binaların dış yüzüne bir proje dahilinde giydirme yapmak ve caddeye yeni bir kimlik kazandırmak.Gerçeği söylemek gerekirse bunda da başarılı oluyorlar.

Tiflis merkezde insanı en çok rahatsız eden ise kentin silüetini bozan yüksek cam kuleler. Sovyet eskisi devletlerde bir çok örneğini gördüğümüz bu tarz yapılar, sanırım Kominizm den kalan anıları silmek için yapılıyor. Yine sanki uzaydan gelmiş görüntüsüyle Barış köprüsü ve hemen yanı başındaki konser salonu da cabası. Bana sorarsanız hiç gereği olmayan yapılar olmuş.

Tiflis’te eski şehir ve Rustaveli caddesinde dolaşabilir, hamam seviyorsanız kükürtlü banyolara gidilebilir,teleferikle tepeye çıkabilir. Dry Bridge de her gün kurulan bit pazarı ve ressamların açık hava sergisinde zaman geçirebilirsiniz. Nehrin karşısındaki yeniden yapılan caddede kafelere takılabilir ve alışveriş yapabilirsiniz. Yine Kominist dönem simgelerinden olan büyük parklarda dolaşıp belki operaya ya da baleye gidersiniz.. Ancak bunlar 1 bilemediniz 2 gününüzü alır.

Eger 4-5 gün kalacaksanız Tiflis dışına kırsal bölgeye gitmenizi öneririm. Bunun için en uygun yol günlük turlardan satın almanız. Bir çok firma bu işi yapıyor olsa da size önerim yerel halkın kırmızı otobüs dediği http://www.cstbilisi.com/ olsun. Web sitesinden 2 tur alırsanız % 15 de indirim yapıyor ancak gitmeden bağlantı kurarsanız ofiste de bu indirimi alıyorsunuz. Elbette henüz türkçe rehberleri yok.

Biz eski şehir Mystheka, Borjomi ve Kakheti yi tercih ettik. Ülke küçük olsa da otoban pek yok bu yüzden yolculuklar uzun sürüyor ve gürcüler o kadar hızlı araç kullanıyorlar ki zaman zaman insanın yüreği ağzına geliyor. İlginç olansa Avrupa birliğinin 2. el araçlarını çok ucuza alabilen gürcüler eski ingiliz otomobillerinide ülkeye getirmiş. Trafikte olan araçların neredeyse dörtte biri sağdan direksiyonlu.

İlk gün en yakın tur olan eski başkent Mystheka ya gittik.Muhteşem manzarası, sert rüzgarıyla tepedeki Jvari manastırı ilgi çekici olsa da 2 adet kilise, manastır ve katedralden oluşan turda bi süre sonra bayıyorsunuz. Neyse ki 4 saat sürüyor. Hıristiyanlığı Gürcistana getiren aziz Nino nun Ürgüpten kalkıp ilk buraya gelip yerleşmesi ve buradan da Singnagi’ye olan yolculuğunun hikayesi meraklıları için ilginç olabilir. Komik olan ise rehberin Nino’dan bahsederken sanırım Anadoludan kalkıp gelmesi nedeniyle devamlı bize Türk Nino vurgusunu yapmasıydı.Belki de Türklerin Anadoluya 11. yy sonrası geldiğinden haberi yoktu.

İkinci gün iki buçuk saat süren yolculuk sonucu hemen Türkiye sınırı yakınında mağara kasaba Vardzia ya ulaştık. Bizim Kapadokyanın küçük ölçeklisi olan bölgede 500 den fazla oyulmuş mağara var. Tırmanmak biraz yorucu olsa da yukarıya vardığınızda Mtkvari nehrinin yarattığı vadinin manzarası görülmeye değer. Efsaneye göre mağaraları ilk keşfeden buralarda çocukken oynayan ünlü Gürcü Kraliçesi Tamar imiş. Mağara kilisede eğer açıksa Tamar ın büyük bir freskini görebilirsiniz.

1184-1213 yılları arasında ülkeyi yöneten kraliçenin adı bazı dillerde Tamara olarak da anılıyor. İktidarda olduğu dönem içinse Gürcistanın altın çağı deniyor.

Gezi sonrası Mtkvari nehri yanında yerel bira eşliğinde yöresel gürcü yemeği Odzhahuri yi mideye indirip Akhaltsikhe yani Ahıskaya doğru yola çıkıyoruz.

Çıldır savaşı sonrası (1578) Türklere geçen bölge 1828 Osmanlı Rus savaşı sonrası Ruslara bırakılmış. Daha sonra bölgedeki müslüman ve katolik gürcülerin önemli bölümü anadolu ve istanbula göçmüşler .II . Dünya savaşı sırasında da kalan müslüman ahıskalılar Sovyet yönetimince sürülüp yerine ermeni nüfus yerleştirilmiş.

Bölgedeki en önemli yapı Rabati kalesi, Harap olan yapı bizim de maddi ve teknik desteğimizle yapılan restorasyon ile 2012 yılında ziyarete açılmış. Yapılan yenileme çalışmaları ülkemizde yapılan restorasyon rezaletlerinin bir benzeri. Şıkır şıkır yepyeni bir kale yaparken orjinal planı hiçe sayıp kale içinde ki camiye kat çıkmak dahil içerideki medreseyi beton plakalarla kaplamış ağaç işçiliklerini suntadan kesip boyamışlar. İşin içinde bizim parmağımız olması da en acısı tabi. Tarihi dokuyu göz ardı ederek yapılan bu yenileme keşke hiç yapılmasaydı daha iyiymiş diyor insan, tam bir rezalet.

Günün son ziyaret noktası Borjomi. Milli park olan bölge şifalı sularıyla ünlü. Çeşmelerden akan sülfür ve demir içerikli sıcak ve ılık maden suları 1896 dan beri şişelenerek satılmakta ve ihraç edilmekteymiş. Vadi boyunca devam eden park yeşilin ve akan suyun birlikteliğiyle güzel bir yürüyüşe imkan veriyor.

Üçüncü gün Gürcistana geliş amaçlarımızdan biri olan güzel şarapların üretim bölgesi Telavi ve Kakheti ye gittik. Doğruyu söylemek gerekirse hayatım boyunca şaraptan anlayan biri olamadım bir türlü. İçindeki tatları ayırmaya çalışmalara da kafam basmaz. Benim için önemli olan içilebilir olmasıdır, bir de yanındaki dost sohbeti. . Bana sorarsanız şarapları güzel ama bizimkilerden de çok fazla değil.

Gürcüler şaraplarıyla övünmeyi çok seviyorlar, haklılar çünkü şarap ihracatı önemli bir gelir kapısı.Örneğin Türkiyenin yıllık ihracatı 11 milyon dolar iken Gürcistanın 180 milyon. Yunanistanın 83 Bulgaristanında 55 milyon dolarlık dış satım yaptığına bakarsak ne kadar ezik bir durumda olduğumuzu anlarız. Ha diyeceksiniz ki onlar hıristiyan biz müslümanız belki bu etkendir. Hiç de öyle değil, mesela Malezya yılda 50 milyon dolardan fazla şarap ihraç ediyormuş. Şarapcılık teşvik edilir ağır vergi yükü hafiletilirse Türkiyenin bu rakamlara yaklaşmaması için hiç bir sebep yok.

Şarap yapımının günümüzden 8000-9000 yıl öncesine uzanan, tarihteki en eski izlerine bugünkü Gürcistan’da rastlanmış. Kafkasya’dan aşağıya, oradan Orta Doğu’ya doğru yavaş yavaş yayılmış. Şarabı Mısır’a ve tüm Akdeniz havzasına yayanlarsa büyük ölçüde Fenikeliler olmuş. Bu sebepten dolayı Yunan Tanrısı Dionysos un Gürcü olduğu geyiğini duyarsanır sakın şaşırmayın.

Gürcistan da öğrendiğimiz bir detay ise hiç bir Gürcü nün şişe şarabı içmediği oldu. Evde yapılmış açık şarap tercih edilirmiş. Bu bilgiden sonra restorantlarda dikkat ettik hemen hemen hepsi karafta açık şarap söylüyorlardı. Biz de ev şaraplarını bir kaç kez tattık ve memnun kaldık.

Kakhetiye yolculuğumuz 2 saat sürdü tepelere tırmandık indik arada ineklerin otladığı yaylalarda mola verdik, bizim karadenizin coğrafi yapısına çok benzer olan bölgede denizin uzak olması ve toprağın yapısı sebebi ile üzüm bağları epey fazla. Doğal olarakta şarap yapımı da. Eskiden ayakları ile üzümün suyunu çıkaran Gürcüler Sovyet döneminde makinaya dönmüşler.Fakat bu da şarabın kalitesini bozmuş.

Sıkılan üzüm suyu toprağa gömülü büyük küplerde fermentasyona bırakılıp daha sonra su kabağından yapılan büyük kepçelerle dışarı alınırmış. Su kabağının alameti farikası ise şarabın tadını değiştirmemesiymiş. Bir de Gürcüler hayvan boynuzundan yada topraktan yapılan kadehlerden içerlermiş şarabı. Ama kadeh bir kez kaldırıldımı maçoluğun şanından mıdır artık bilmiyorum dibini görmek adettenmiş.

İlk olarak Tsindali de ünlü bir Gürcü ailesi olan Chavchavadzelere ait villaya gidiyoruz. Ünlü bilim adamları, askerler, şairler ve devlet adaları çıkarmış, Gürcistanın siyasi ve kültürel tarihine etki etmiş ailenin evinde yüzyıldan fazladır kullanılan eşyalar sergileniyor. Devasa bahçesi ve şarap mahzeniyle en önemlisi de aslına uygun restorasyonuyla görülmeye değer.

İkinci durağımız Alazani vadisinin muhteşem manzarasına karşı hala ayakta duran kale surları, dar sokakları ve kırmızı çatılı küçük evleriyle dikkat çeken Sighnaghi. Şehir yüzyıllar önce Pers saldırılarına karşı korunmak için inşa edilmiş. Aşk şehri olarak da anılan bu kasabaya günümüzde bir çok çift evlenmek için geliyormuş.

Son olarak Bodbe de St Nino manastırındayız. Gürcistana hıristiyanlığı getiren Kapadokyalı Nino nun son durağı burası olmuş ve kalıntıları da manastırın içinde gömülüymüş. Dünyada hristiyanlığı kabul eden ilk ülke olan Gürcistanın önemli Haç mekanlarından birisi olan manastırda Ninoya dua eden inananlar bunun karşılığında sağlık ve kudret kazanmaktaymışlar.

Efsaneye göre Hz. Meryem tarafından Nino ya verilen Ortodoks kilisesinin en büyük sembollerinden olan kolları eğri haç (Grapevine) bir çok ülke dolaştıktan sonra günümüzde Tiflis te Sioni katedralinde bulunmakta.

Ülkenin büyüklüğü bizim marmara bölgesi kadar olunca Tiflisten 2-3 saatlik yolculuklarla doğu ve batı sınırlarına ulaşmak mümkün. Gürcüler turizmin ilerde ciddi bir gelir kapısı olacağının farkına vardıkları için okullarda ingilizceyi zorunlu hale getirmişler. Tiflisi bölüm bölüm restore ederek göz alıcı hale getirme çabaları devam ettiği için bazı caddeler şantiye görünümünde olsa da sanırım bir kaç yıl sonra bu durum da ortadan kalkacaktır.

Rezo Gabriadze kukla tiyatrosu da bu turizm potansiyelini görmüş ki 2005 yılında tiyatronun hemen önüne enteresan bir saat kulesi dikmiş. Günün belli zamanlarında saatin vurmasıyla hayatın ritmi adlı küçük bir kukla oyununun da sunulduğu, tepesindeki nar ağaçıyla her an yıkılacakmış gibi duran yeni olmasına rağmen turistlerin ilgi odağı olmuş biraz Prag’da ki meşhur saati andıran yapıyı görmeden dönerseniz pişman olabilirsiniz.

Özellikle Tifliste adım başı devriye gezen polisleri görmek insanı rahatlatsa da aman siz çantanıza cüzdanınıza sahip olun. Dönüş uçağında bunca yıldır uçan biri olarak ilk kez duyduğum ”uçaktan inmeden paranızı, değerli eşyanızı kontrol edin” anonsu sonrası cüzdanını üst rafa bırakmış bir yolcunun 1100 dolarının çalınması bizi 1 saat uçakta mahsur bıraktı. 2 şüphelinin polis tarafından alınması esnasında panikleyen hırsızın yere attığı paranın uçak içine bulunmasıyla esaretimiz sona erse de giderken aynı şekilde parasını çaldıran ama otelde fark eden Fatih’in ”Demek ki insanı daha uçaktan inmeden soymaya başlıyorlar, keşke bu anonsu biz giderken de yapsaydınız.” serzenişine yol açtı.

https://www.instagram.com/dunyayigezmeli/

http://dunyayigezmeli.tumblr.com

Hekimce Bakış 93. Sayı