Her Yüzyılda Bir Latin Amerika’da Bir Bolivar Doğar (Pablo Neruda)

HUGO CHAVEZ FRİAS

”Orinoco’da hüzünlü bir sabah, Chavez’i sevmek bizi insan yaptı, bize güç verdi. Chavez şurayı temizleyen kadın, metro girişinde gazete satan adam, şu dükkanda çalışan işçi, dondurmacı, şimdi artık oturacak bir evi olan nine. Kurtarılmış Afrikalının ve yerlinin, şiirin ve 20 yıl önce Amerikada imkansızken şimdi mümkün olan herşeyin Chavez’i. Dayan Chavez, bize güç vermeye devam et ki bu yüzyıllık yalnızlığımızın korkusu bitsin.” diye yazmıştı Juan C. Monedero, bir İspanyol gazeteci, akademisyen.

Hastalığı duyulduğunda ülkesinde olduğu kadar tüm Latin Amerika kıtasında ve dünyada pekçok insanın yüreğine bir ateş düşmüştü. Tüm yoksulların, ezilenlerin, dışlananların sesi olmuş, onların insanca, eşit ve adil bir dünyada yaşayabilmeleri için savaşmıştı. 20.yüzyılın sonunda Latin Amerika yeni bir kurtarıcı ile tanışmıştı. Simon Bolivar’ın öğretisiyle donanmış bu eski asker, devrimci önder Bolivar’ın düşünü gerçekleştirmek için yola çıkmıştı. Tüm Latin Amerikayı Büyük Anavatana dönüştürmek.

1954 yılında Venezüella kırsalı Sabenata’da doğdu. Eğitimci bir anne babanın 6 çocuğundan ikincisiydi. Yarı yerli yarı Afrikalı bir Zamboydu. Bu özelliğiyle övünür ve Yankileri iki kez kızdırdığını söylerdi. Gençliğinde beyzbol, resim, müzik ve şiirle ilgilenmişti. Başkanlığı sırasında her konuşmasında ünlü ozanlardan şiir okumayı ve büyüdüğü yörenin halk türkülerinden Llanero söylemeyi severdi. 1971 yılında askeri akademiye girdi. Askeri bilim ve sanat akademisinden mühendislik derecesiyle mezun oldu. Askerlik kariyeri sırasında Bolivarcı subaylarla birlikte Che Guevara, Fidel Castro ve Salvador Allende’den etkilenerek bir örgütlenme oluşturmuştu. Bağımsızlık,yurtseverlik, ülkenin zenginliğinin eşit olarak paylaşılması, yolsuzluğun ortadan kaldırılması temel amaçlarıydı.

1989 yılı Chavez için bir dönüm noktası olmuştu. Ülke tarihine Caracazo olarak geçen halk ayaklanmasında hükümetin emriyle ordunun giriştiği katliamda 3000 den fazla kişinin öldürülmesi Bolicarcı subayların sabrını taşırmıştı.Venezüellada diğer Latin Amerika ülkerinden farklı bir durum vardı: Venezüella oligarşisinin tam anlamıyla kontrol altında tutamadıkları tek kurum orduydu. Caracazo olayı genç subaylar arasında büyük bir öfke yaratmış ve Bolivarcı Dönüş hareketinin yayılmasına neden olmuştu. Bu hareketin önderi genç bir albay olan Hugo Chavezdi. 4 Şubat 1992de IMFye tam anlamıyla teslim olmuş hükümete karşı başlatılan ordu ayaklanmasının komutanı da oydu. Darbenin başarısız olması üzerine televizyondan yaptığı konuşmada ”şimdilik başaramadık” diyerek tüm sorumluluğu üstlendi ve yargılanarak hapse atıldı. ”Por Ahora” yani şimdilik sözü ve hiç kimsenin hiçbirşey için sorumluluk almadığı bir ülkede bu davranışı Venezüella halkını derinden etkiledi. Chavez ve arkadaşlarına daha ağır bir ceza verilememesinin nedeni halkın ve subayların gözündeki bu itibarlarıydı. Baskılar nedeniyle bir süre sonra serbest bırakılacaklardı. Olanları Havanada uzaktan izleyen kıtanın yaşayan devrimci önderi Fidel 1994 yılında Havana Üniversitesinde Bolivar üzerine bir konuşma yapması için Chavez’i Kübaya çağırdı ve havalanında bizzat kendisi karşıladı.

Hapisten çıktıktan sonra kurduğu 5. Cumhuriyet Hareketi partisiyle politikaya atılan Chavez, yoksulluğun %66 larda olduğu petrol zengini Venezüellada yoksulların ve yoksullaşan orta sınıfın desteğiyle 1998 deki başkanlık seçimlerini o zaman dek görülmemiş bir zaferle kazandı. Yolsuzluk ve yoksulluk karşıtı bir programla yola çıkmıştı.Bolivarcılar iktidara geldiğinde ülkenin durumu vahimdi.Nüfusun üçte ikisi yoksulluk, sefalet ve açlık içindeyken yüzde onluk bir kesim ulusal gelirin yarının sahibiydi.Karakasta zenginlerin yaşadığı gösterişli banliyöler, yoksulların, yok sayılanların inanılmaz koşullarda yaşadığı tepelerdeki teneke evlerle çevriliydi. Barrio denilen bu mahalleler Bolivarcı devrimin hedefi ve motor gücüydü. Petrol geliri artık yoksulların yararına projelere harcanıyordu. Eğitim, sağlık, beslenme alanına yapılan yatırımlarla barriolardaki insanların yaşamında belirgin düzelmeler olmuştu. Küba ile yapılan anlaşmalarla ülkeye çok sayıda hekim, sağlıkçı ve öğretmen gelmiş ve barriolarda çalışmaya başlamışlardı. Bir anayasa meclis kurarak geniş kesimlerce tartışıldıktan sonra halkın onayına sunulan yeni anayasa ile demokratik haklar genişletilmiş, ülkenin bağımsızlığı tanınmıştı. Chavez herşeyden önce insanlara onurlarını geri vermişti. Halkla doğrudan ilişkisi olan bir başkandı, radyo programı ALO PRESİDENTE ile onların dertlerini dinledi, çözüm bulmaya çalıştı.

Dış politikada da önemli bir değişim yaşandı. Önce OPEPi yani petrol ihraç eden ülkeler örgütünün yeniden devreye girmesini sağladı. Kübayla yaptığı anlaşmalar, Irak’a yaptırım uygulanmasını reddetmesi, Afganistan işgaline karşı çıkması Washington’u kızdırmaya yetmişti. 2002 nisanında Chavez’e karşı provokatif bir miting düzenleyen muhalefet Chavez yanlılarının ateş açtıklarını iddia ederek orduyu harekete geçirdi. Chavez yüksek rütbeli ABD yanlısı subayların yaptığı darbede tutuklanarak bir adaya gönderildi. Halkın tepkisinden çekindikleri için kendisinin istifa ettiğini ileri sürdüler. Tarihin bu en kısa ömürlü darbesi halkın örgütlenip Barriolardan inerek başkanlık sarayını işgal etmesi ve Chavez yanlısı subayların da desteği ile 2 günde püskürtüldü. Darbeciler ülkeden kaçmak zorunbda kaldılar. O sırada devlet televizyonu susturulmuştu, özel televizyonlar da halkın ayaklanmasını göstermek yerine çizgi film yayınlamışlardı. Rastlantısal olarak Karakasta Bolivarcı Devrim hakkında bir belgesel çekmekte olan İrlandalı bir grup sinemacı darbeyi, başkanlık sarayında yaşananları, halkın isyanını filme çekmeyi başarmışlardı. ”Devrim Televizyondan Yayınlanmayacak” adlı bu belgesel Venezüella sağının iç yüzünü gözler önüne sermiş ve tüm dünyada izlenme rekorları kırmıştı. ABD darbeyle ilgisi olmadığını iddia etmiş ancak darbe hükümetini Aznar’ın yönettiği İspanya ile birlikte tanıyan ilk ülke olmuştu. Darbeyle sonuç alamayan Venezüella oligarşisi bu kez henüz ellerinde bulundurdukları petrol şirketlerini greve sokarak ülke ekonomisini sarsmaya ve Chavez’i düşürmeye çalıştılar. İşverenler sendikasının düzenlediği genel grev petrol şirketi PDVSAnın devletleştirilmesiyle son buldu. Muhalefet bir kez daha yenilmişti. Ancak bu kez 1999 anayasasında yeralan bir maddeyi kullanarak Chavez’den kurtulmayı denediler. Anayasa gereğince seçilmiş başkan ve diğer yöneticiler seçmenlerin belli bir oranınınisteğiyle geri çağrılabiliyordu. Yani bir tür güven oylaması gibi bir referandumla yeniden seçime girmeleri gerekiyordu. Chavez imzaların doğruluğunu bile denetlemeden muhalefete meydan okudu ve 2004 teki referandumu da büyük bir zaferle kazanmış oldu. Halk referandum için örgütlenirken ”uh, ah Chavez no se va” (Chavez gitmeyecek) sloganını yaymıştı. Sonraki tüm seçimlerde de kullanılacak olan bu slogan çok popüler oldu.Bütün bu sınavlardan güçlenerek çıkan Bolivarcılar Chavez’in önderliğinde dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olan Venezüellada 21.yüzyıl sosyalizmini kurmak için pekçok projeyi hayata geçirdiler. Kurulan misyonlarla eğitim, sağlık, konut, çocuklar ve yaşlıların korunması, kadınların toplumsal hayata katılımı, toprak ve tarım reformu gibi yoksulluğu ve cehaleti ortadan kaldırmayı, daha eşit ve adil bir yaşamı hedefleyen çalışmaların yanısıra katılımcı demokrasiyi amaçlayan Bolivarcı Çevreler aracılığıyla da halkın politik yaşama katılımı sağlandı. Venezüellada bir seçim izleyen herkes halkın coşkusuna şaşabilir. İktidarda oldukları 1998den bu yana tam 16 seçimle sınandılar, anayasa değişikliği için yapılan referandum dışında hepsini kazandılar. Bunca seçime rağmen 7 Ekim 2012de yapılan başkanlık seçiminde de katılım %80 lerin üzerindeydi. Venezüella’da bugün halkın politik dili 1950lerden kalma antikomunist klişeleri kullanan sağ elitlerinkinden çok daha ileridir. Chavez’i diktatör olmakla suçlayan ulusal ve uluslararası medyaya ve politikacılara en güzel yanıtı Brezilyanın eski başkanı Lula vermiştir: Venezüellada aslında gereğinden çok demokrasi var, neredeyse heryıl bir seçim yapılır, olmasa da Chavez bir neden bulur.

Chavez iktidara geldiğinde tüm kıtada yalnızdı.ABDnin arka bahçesi Latin Amerika kıtası Friedman’ın neoliberal ekonomi politikalarının kobayı olmuştu. Amerikalar okulunda eğitilen ABD yanlısı orduların faşist darbelerinin ardından tüm direniş hareketleri sindirilmişti. Chavez uyuyan devi uyandırmıştı, onun ardından Brezilyada İşçi Partisi Lula’nın önderliğinde iktidarı almış, Arjantinde halk ayaklanmaları IMF yanlısı politikacıların yerine Peronist Kirschner’i seçimle iş başına getirmişti. 2005te Arjantinde yapılan Mar Del Plata Zirvesinde Fidel, Chavez, Kirschner’in girişimleriyle ABDnin istediği ALCA (Amerika serbest ticaret anlaşması) reddedilmiş ve Bush kovulmaktan beter olmuştu.Artık Latin Amerikada başka bir rüzgar esiyordu. Kıtanın ezilenleri bu yeni kalkışmanın önderi olarak Chavez’i görüyorlardı. Tupac Amaru, Simon Bolivar, Jose Marti, Augusto Sandino, Fidel, Che Guevara, Salvado Allende gibi.Bolivyada Evo Morales,Ekvadorda Rafael Correa, Nikararaguda Sandinist devrimin komutanı Daniel Ortega, Hondurasta Zelaya, Şilide Michele Bachelet ,Uruguayda Mujica,Paraguayda Lugo 2000lerde kıtanın dümenini sola kıran liderler oldular. Chavez’in girişimleri ve desteği ile kurulan ALBA, PETROCARİBE, UNASUR, MERCOSUR, CELAC gibi örgütlenmeler ve Telesur yani Güneyin Televizyonu Latin Amerika ve Karayip halklarını büyük anavatan düşünü gerçekleştirmek üzere birleştirmiş sömürünün ve kar dürtüsünün yerini dayanışma ruhu almıştır. Bu nedenledir ki Chavez’in hastalığı tüm kıtada derin bir acının yaşanmasına neden olmuştu. Liderler Chavez’i ülkelerinin zor zamanlarında yanlarında olan yakın bir dost olarak tanımlamış düzenlenen ayinlerde Tanrıdan onun için iyilik dilemişlerdi. Latin Amerikanın ve dünyanın pek çok ülkesinde halklar kendi dillerinde ve inançlarında farklı bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren yüreği insan sevgisiyle çarpan bu adam için dua ettiler. Chavez’in yakın dostu aktör Sean PENN Bolivyada Evo Morales ve Aymara yerlilerinin ayinine katıldı.Azerbaycandan, Türkiyeden, Angoladan, Avrupadan, Güney Amerikadan,Çinden, Rusyadan dünyanın dört yanından gençlerin, kadınların, erkeklerin ”Ben Chavez’im” diyerek ölümsüzlüğünü anlattığı videoda ünlü yazar Eduardo Galeano ütopyayı anlatır: Ütopya ufukta ama ben ona ulaşamam, yaklaştıkça uzaklaşır, o zaman ütopya neye yarar, yürümeye.

Venezüella halkı hasta yatağında yatarken onu son bir kez daha onurlandırdı, 16 Aralıkta yapılan seçimlerde 23 eyaletin, muhalefetin kaleleri de dahil olmak üzere 20sini Chavezci adaylar kazandı.

Hastalığının yeniden tekrarladığunı Kübada öğrendiğinde doktorlara rağmen Venezüellaya dönmek , halkına durumu açıklamak istemişti. Kendisinden sonra devrimi korumalarını ve yerine kendisiyle birlikte tüm sınavlardan yüzakıyla geçmiş Dışişleri bakanı Nicolas Maduro’yu seçmelerini dilemişti. Hastalığı boyunca tüm dünya sağı ve temsilcileri nedya tarafından en çok taciz edilen hasta olmuştu. Öyle ki İspanyanın El PAİS gazetesi bir başka hastanın solunum cihazına bağlı fotoğrafını Büyük bir hevesle Chavez’in son fotoğrafı diye basmaktan geri kalmamış, bir başka insanın da haklarını çiğnemek onları rahatsız etmemişti. Hasta insan,eğer Chavez ise tüm insanlık hakları çiğnenebilirdi. Batı basınının, dünya sağının ve ABD imparatorluğunun bunca nefretinin nedeni açıktı. Çünkü Chavez tüm dünyanın ezilmişlerine, umudunu yitirmişlere başka bir dünyanın mümkün olacağını göstermişti.

Engin DEMİRİZ
( Cumhuriyet gazetesi 07.03.2013)

 

bolivarchavezHekimce Bakış 82. Sayı