Ince Hastalıktan Ölen Aşk Tanrıçası

Sandro Botticelli’nin (1446- 1510) Venüs’ün Doğuşu adlı tablosu Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma mitolojisinde ise Venüs olarak bilinen güzellik  ve aşk tanrıçasının doğuşunu resmeder. Venüs’ün Doğuşu ressamın 1482–1486 yılları arasında tuval üzerine tempera ile çizdiği tablodur.

Tabloda, Venüs’ün ergen bir kadın  olarak denizden doğarak kıyıya çıkışı  betimlenir.  Dünyanın  en    bilinen    resimlerinden biri olan tablo, Floransa’daki Uffizi’de sergilenmektedir. Bazı uzmanlara göre bu tablo, Giuliano di Piero de’ Medici’nin Simonetta Vespucci’ye olan aşkının anısına çizilmiştir.

Resmi incelersek, Akdeniz’in köpüklü  sularından doğan Venüs bir midye kabuğu üzerinde Kıbrıs’ın güney batısındaki kıyılara çıkmaktadır. Yunan mitolojisinde Venüs, Dev Kronos’un, babası Uranüs’ü hadım edip cinsel organlarını okyanusa fırlatmasıyla su yüzeyinde oluşan köpüklerden doğdu. Tanrıça, Kıbrıs kıyılarına, sonraları kültüne büyük saygı duyulacak olan yere geldi. Yeni- Platoncu düşünceye göre, Venüs’ün doğuş efsanesi

insan ruhunun yaratımına dair bir alegoriydi. Sevginin doğuşuydu.

Tablo da Zefirus’un midye kabuğunu, güçlü nefesiyle kıyıya taşıdığı görülüyor. Zefirus Yunan mitolojisinde baharı simgeleyen tatlı ve hafif batı rüzgârının tanrısıdır.

Büyük bir deniz kabuğu üzerinde duran tanrıça, Yunan heykeltıraş Praxiteles tarafından yapılan eserlerde olduğu gibi antik ‘Venüs masumiyetiyle’ tasvir edilir. Zefirus’a sarılı duran yarı-çıplak kadın ise sonradan Flora’ya dönüşecek olan Chloris’tir.

Çiçek tanrıçasıdır ve baharın simgesidir. Zefirus bir peri kızı olan Chloris’i kaçırmış ve sonradan da onunla evlenmiştir. Zefirus ve Chloris’in etrafında güllerin uçuştuğu görülüyor. Bunlar, Zefirus ve Chloris’in baharı simgelediğini görsel olarak vurgulamaktadır. Gül formu ve kokusuyla sevgiyi simgelediği gibi dikenleriyle de bu yolda çekilen ıstıraba vurgu yapar. Hem güller hem de portakal ağacı yaprakları, altın renkleriyle oldukça çarpıcıdır.

Venüs’ün anatomisi ve çeşitli ikincil detaylar, o dönemde Leonardo’ya da Rafael’in eserlerinde görülen katı klasik gerçekçiliği yansıtmaz. Bunun en belirgin örnekleri, tanrıçanın imkânsız uzunluktaki boynu ve sol omzundaki anatomik olarak mümkün olmayan açıdır. Kimilerine göre bu eser, maniyerizmi öncelemektedir.

Kıyıya adım atmak üzere olan Venüs’ün sağ tarafında görülen bir Hora ise, Venüs’ün  üzerine  çiçek  desenli  bir pelerin örtmek için ona doğru uzanıyor. Yunan mitolojisinde,   Zeus’un   kızları   olan   Hora’lar   mevsim tanrıçalarıdır. Klasik sanatta Hora’lar geleneksel olarak üç güzel genç kadın olarak resmedilir. Bu tanrıçalar bazen, mevsimsel bereketle bağıntılarını simgelemek üzere bitkiler ve çiçeklerle gösterilirlerdi. Bu resimde de Hora’nın üzerindeki giysideki çiçek desenleri ve göğüs kısmına sarılı gül dalları Hora’nın baharla ilişkisine bir gönderme yapıyor.

 Bu şekilde bakıldığında resim Venüs’ün doğuşunu resmetmekle birlikte asıl olarak baharın gelişine vurgu yapıyor ve bu anlamda Boticelli’nin Primavera (Bahar) adlı resmiyle bir seri oluşturuyor.

Asıl adı‘Alessandro di Mariano di Vanni Filipepi’ olan Sandro Botticelli, 1444 ve 1510 yılları arasında, yani Floransa’nın altın çağında “İl Magnifico” Lorenzo de’ Medici himayesi altında yaşadı. Botticelli adını erkek kardeşinin takma ismi olan Botticello (küçük fıçı) isminden aldı. Genç yaşta Fra Filippo Lippi ‘nin atölyesinde resim, desen ve geometri öğrenmiştir.

Botticelli, Rönesans resim sanatının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Kendisini deliliğin sınırına sürükleyen kaygısı, sanatına yön vermiştir. Uçucu ve coşkulu figürler çizmiştir. Ayrıca hastalık derecesine varan zerafet duygusu eserlerine kendine özgü, şiirsel bir hava verir. Yapıtlarında hareket ve duruşun inceliği, ince uzun bedenli, uzun boyunlu ve ciddi ifadeli kadının zarifliği zengin bir doku oluşturur. Botticelli dini konu alan tablolar yapmış olsa da, dinsel bir ressam değil, güzelliğe tutkun bir ressam olmuştur.

Boticelli’ye bu ünlü tablosunda modellik eden kadın, Rö- nesans döneminin en güzel kadınlarından biri olarak bili- nen Simonette Catenau’dur. Cenovalı Simonetta, 1453’de dünyaya gelir ve 16 yaşında Marco Vespucci ile evlenerek Vespucci soyadını alır. Evet Amerika’ya ismini veren Ame- rigo Vespucci’nin kuzeni ile evlenmiştir. Kıyısına çıktığı toprakları Colomb’un düşündüğü gibi Hindistan olarak görmeyen, bu toprakların çok daha büyük Novus Modus (Yeni Dünya) olarak isimlendiren kâşif ile güzel Venüs’ün akraba çıkması dünyanın küçüklüğüne dair bir ironi olsa gerek.

Simonette Vespucci evli olmasına rağmen dönemin yö- neticisinin ve ünlü ressam Boticelli’nin başını döndürmeyi başarmış güzel bir kadındır.

Şair Politian bile onun için, “Kızgın Neptün’ün kayaları döv- düğü yerde, ligurya kıyısında, Venüs gibi dalgaların için- den doğdu Simonetta” diye dizeler yazmıştır. Güzelliği dil- den dile yayıldıktan sonra birçok ressamın model olmasını istediği Simonette, birçok tabloda modellik yapmayı kabul etmiştir. Bu açıdan o dönemdeki birçok eserde güzeller güzeli Simonetta’ya rastlamak mümkün.

Bu resimde Piero di Cosimo, Simonetta’yı boynundaki en- gerek yılanıyla kraliçe Kleopatra olarak resmetmiştir.

Floransa’da Boticelli ile tanışan Simonette’ye vurulduğu söylenen Boticelli, birçok tablosunda onun yüzünü res- metmeye devam etmiştir. Boticelli’nin çizdiği Pallas Athe- ne adlı tabloyla karşılaştırıldığında gözle görülür benzerliği fark etmemek mümkün değil.

Atlı mızrak dövüşü turnuvası için Boticelli’ye bu resmi ıs- marlayan Giuliano Medici, Simonetta’yı Atena olarak res- mettirirken, kendisini de ona yol gösteren Kentaur olarak tarihe geçirmiştir. Modelin o dönemde Giuliano’nun met- resi olduğu bilinmektedir. Ancak bu güzeller güzeli Simo- netta Vespucci 22 yaşında tüberkülozdan vefat etmişti.

Her ne kadar tüm bunlar söylentiden öteye gidemese de Boticelli’nin birçok tablosunda bu aşkın izlerini yakalamak mümkündür. Güzeller güzeli Simonette’nin ölümünün ar- dından dokuz yıl sonra popüler Venüs’ün Doğuş’u tablo- sunu bitiren Boticelli’nin aşk acısı çektiği aşikâr. 34 yıl son- ra Botticelli ölmeden hemen önce Simonetta’nın ayakları ucuna gömülmeyi istemiştir. Ve bu isteği yerine getirilir. Her ikisi de Floransa’daki Chiesa d’Ognissanti kilisesinin bahçesinde yatıyorlar. Floransa’yı gezerken her zaman ya- pılanın aksine Vereccio Köprüsünden Uffuzi tarafına değil de diğer tarafa yönelirseniz Ognissanti Meydanına gele- ceksiniz ve kilisenin içine girip Aşk Tanrıça ’sının ayakları- na dokunduğunuzda sizde bu hikayeye dahil olabilirsiniz. Ben oldum.

 

 

Bir resim binbir söylenceHekimce Bakış 91. Sayı