Orta yaşına gelmiş bir hekimin hayal kırıklıkları

Hekimce Bakış Dergimiz Yayın Kurulu, yakın zamana kadar çalışmakta olduğum ve istemeyerek ayrılmak durumunda kaldığım bir önceki adıyla Çekirge Çocuk Hastanesi, şimdiki adıyla Dörtçelik Çocuk Hastanesi Çekirge Biriminde yaşanan sorunlara ait bir yazı yazmamı istediğinde önce neden hekim olduğumu düşünecek kadar geriye gittim. 1982 yılında Tıp Fakültesine girerken ne istediğimi çok iyi bilmesem de, insani boyutu olan bir iş yapmak istediğimi biliyordum. Önümde ideal insanlar olarak gördüğüm hekim büyüklerim vardı. Sanırım onlar gibi gönül insani, gönül zengini bir erişkin olma isteği ağır bastı.

Hazır yazma fırsatı yakalamışken sadece hastane ile ilgili sürece ait değil, eğitimime, meslek hayatıma ait düşünce ve duygularımı da aktarmak istedim. Maalesef eğitimime başladıktan sonra meslek hayatım boyunca en ağır basan duygu, hayal kırıklığı oldu. Fakülte, ihtisas eğitimi ve meslek hayatı boyunca anladım ki toplumumuzda akılcı standartlar yoktu, standart olursa bu genellikle çifte standart olurdu. Kalite anlayışımızdan (var mıydı? Tam emin değilim) kolayca ödün verebilirdik. Ben kervanın yolda düzüldüğü bir Tıp Fakültesinde okudum ve ihtisas yaptım. Bu çok pişman olduğum bir gençlik hatasıydı ve bugün karşılaştığım üniversite çağına gelmiş her gence eğitim aldığınız alan kadar, eğitim aldığınız kurumun niteliği de çok önemli demeden duramamam galiba bundan. Çünkü iyi bir çiçek tohumu olsanız da, iyi bir toprak, sulama, bakım, bahçıvan bulamazsanız çiçek vermeniz çok zordur. Eğitim bu yüzden insanın kaderini, eğitimini aldıktan sonrada hizmet ettiği insanların kaderini etkileyecek kadar önemli, hayati öneme sahip bir konudur. Ben şimdi görece yeni açılanlara bakınca donanımlı, köklü kalan fakültemin çok daha yüksek standartlarda olması gerektiğini düşünürken, neredeyse her ile bir tıp fakültesi kampanyasına dönen alt yapısız açılan tıp fakültesini düşündükçe ülkemin eğitim anlayışı ile gurur duyamıyorum.

‹htisas sonrası, SGK ile anlaşma söz konusu da olmayan dönemde iki yıl özel sektörde çalıştım ve hekimle, hasta arasına para ilişkisi girdiğinde rahat hekimlik yapamadığımı, karşılıklı güven duygusunun zedelendiğini düşündüm.

Atamalarda 2001 yılı mart ayında Bursa’da yeni açılan SSK Çocuk Hastanesi’ne başladım. Alıştığımın çok üzerinde temposu olan bu hastane, şehrin merkezinde, çok güzel ulu ağaçları barındıran bir bahçesi olan misafirhaneden bozma bir binaydı. fiehirdeki diğer çocuk hastanesi de bir apartmanda hizmet veriyordu.

Devletin planlı programlı ihtiyaca yönelik uygun alt yapı ile açtığı bir Çocuk Hastanesi ülkemizin 4. büyük ilinde yoktu. Dörtçelik Çocuk Hastanesi Özlüce Biriminin de bir bağışla başladığını düşünürsek Bursa’da tam anlamıyla devletin planlayıp açtığı tek çocuk hastanesi fievket Yılmaz Hastanes’ine bağlı açılan hastane olacak.

Çekirge Çocuk Hastanesi’nde bir araya gelen ekiple çok zor şartlarda on yıla yakın bir süre çok ciddi bir sağlık hizmeti verildi.

Yataklara hastaları çift yatırmak zorunda kaldık. Kuvözlere çift bebek yatırmak zorunda dahi kaldık. Bu dönemde ben hep bir yalnızlık, tek başına bırakılmıştık duygusu hissettim. Hastayla sorunlarla baş başasınız. Çözmek zorundasınız ve pek de muhatabınız yok. Yakın zamana kadar 3. basamak yoğun bakım gereken bir çok hastayı sevkedemediğimiz çok oldu. Ancak 33 güncel son yıllarda bu sorun kısmen hallolabildi.

Ayrıca idari kadroların seçiminde günlük siyasetin çok etkili olduğu bu nedenle kurumsallaşma zorluğu çekildiği şeklinde bir düşüncem hep oldu. Neden o yıllarda bu hastanenin sorunları bugünkü kadar görülmedi, gündeme gelmedi diye sormadan edemiyorum. Sanki cevapta bir arkadaşımızın söylediği gibi “kedi yavrusunu yiyeceği zaman fare görür” de gizli. Arsanın rantı, kıymeti gündeme geldi, sorunlar görülür oldu. Bu demek değil ki hastane bu bina ile bu şartlarda çalışsın. Bunu hiçbir çalışan istemedi. Ama bu sürede çalışanlar şunu hissettiler, hastanelerinden hergün bir araç, gereç, çalışan Özlüce birimine çekildi. Hastanenin hekimleri, çalışanları uygumalar hakkında muhatap alınmadılar, yok sayıldılar. Ben, kendimi evime hergün haciz geliyor gibi hissettiğimi söylediğimde, bir arkadaşım da ülkesi işgale uğramış biri gibi hissediyorum demişti.

Sağlık müdürü Sayın Dr. Özcan Akan ile bu konu konuşulurken bize hastane arsası küçük 13,5 dönüm yer, arsa uygun değil, ambulans girişi sorunlu derken çifte standartlar gündeme geldi. Biz de kendisine eskiden SSK’ya ait olan arsaya Çekirge Çocuk Hastanesi’nden çok daha küçük alana, bizim hastanemize paralel bizden sonra yapılmış hastaneyi, yine otoparkın üst kısmına, bizim hastanemizden bölünen ve söylentilere bakılırsa, 4.5 dönüm kadar olan araziye yapılması planlanan yeni hastaneyi sorduk. Cadde üzerinde de yine bizim hastanemiz için sayılan kıstaslara uymayan iki hastane hizmetteydi. Aldığımız cevap onlar başka oldu. Çocukların, ailelerin sıkıntılı işler için geldikleri hastanede biraz ferahlamalarını sağlayan bu güzel bahçeye çocuklar için yeni bir hastane binası yapmak çok mu zordu?

Eksikliklere rağmen çok gönülden, sevgiyle, saygıyla çalışan bir ekip bu süreçte dağıldı. Ben de ikinci evim gibi gördüğüm hastanemden ayrılmak zorunda kaldım. fiimdi yine, yeniden, yeni kurulan belirsizliklerin olduğu bir hastanedeyim. Artık Türk vatandaşı olmanın bir parçası bu diyorum kendime.

Eski hastanede son haftam poliklinikten, otoparkın üzerindeki, yeni hastane yapılacak olan 4.5 dönümlük arazide ağaçları kesen hızarların sesini duyarak geçti.
Bir Alman arkadaşım ev yaptırırken tek bir ağaç kesmek zorunda kalmıştı ve oturduğu şehrin Belediyesi Şorayı da takip ettiği için bir kızılcık ağacı dikmeden tapuyu vermemişti.
Bursa’da günümüzde sessizce 4.5 dönüm yeşil alan yok edildi.

Ben artık şehir içinde ayağımı basacak toprak, altına sığınacak ağaç bulamayacağımdan da endişe ediyorum. Midas’ın her dokunduğunun altına çevrilmesi gibi, her dokunduğunu betona çeviren bir rant canavarı hayatımıza hükmediyor.

Samimiyetle sorunlarımızla ilgilenildiğini hiç hissedemiyorum. Acilde hafta sonları zaman zaman üçyüz-dörtyüze yakın hasta bakmak zorunda kalan hekim arkadaşlarımı görüyorum. Çok yoğun değildi 150-200 hasta baktık rakamlarını duyuyorum. Bu arkadaşlara haliniz nicedir diye bir soran var mı? Merak ediyorum.

Tek kaygım hastalarıma rahatça, gerektiği gibi bakmak olmalıyken, 22 yıllık bir hekim olarak gelecek kaygım devam ediyor. Emekliliğime yansıyacak temel maaşım bir hakim maaşının yarısından az, geçimim; yapılan işin niteliğini değerlendirmeden niceliğine bakan parça başı iş sistemine dayalı. Son derece büyük sakıncaları olan gerçek bir performans değerlendirmesi de olmayan bu sistem yapay bir sağlık arzı yaratmasına neden oluyor, iş barışını, meslektaşlar arasında dayanışmayı bozuyor. Bu sistemde ayda 3-4 nöbet tutuyor, tam çalışıyor yine de şu ortalama denen şeyi tutturamıyorum, puan lafını telaffuz etmekten utanıyorum. Ciddi anlamda haksızlığa uğrarken, sistemin dayattığı yozlukların dışında kalmak istiyorum.

Hepimizin daha mutlu, verimli çalışabileceği, insanlarımızın çok daha iyi hizmet alabileceği şartları oluşturmak çok da zor değilken heba olan ülke kaynaklarına üzülmemek elde değil. Bu kısa dertleşme yazısını benzer kaygıları taşıyan meslektaşlarıma sabır, dayanma gücü dileyerek ve birlikten kuvvet doğar sözünü hatırlatarak bitirmek istiyorum.

 

Hekimce Bakış 77. Sayı