KuIIanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
Sabahattin Ali
Öncelikle bir yanlış anlama olmadan kesinlikle hekimce bakışın edebiyatla ilgili köşesini okumadığınızı belirtmek istiyorum. Hatta şunu da ilave etmem gerek ki yazılar baskıda da karışmadı. Detone köşesi, Sabahattin Ali şiirlerinden ilham alan ölümsüz şarkıları bu sayımıza konuk ederek, Sabahattin Ali’ye saygı duruşunda bulunmak istiyor.
Herkes bir televizyon kanalının, cahil sunucusunun, bilge görünmek adına devirdiği çamları, ya televizyondan ya da sosyal medyadan izlemiştir. Sabahattin Ali’nin 1943 yılında yazdığı kitabın roman kahramanını günümüzün Pop ikonu Madonna ile karıştırmak… Konunun neresinden tutup konuşalım deseniz orası elinizde kalıyor. Halimize gülmek mi, ağlamak mı gerektiğini kestiremediğimiz durumlardan biri. Ama bende durumdan bir görev çıkarıp bu güzel insanı biraz anıp, çokça güzel müziklere ilham olmuş, müzik tarihimizin unutulmaz şarkılarının sözleri olan şiirlerini ve o müzikleri yazmak istedim. Sabahattin Ali’nin kitaplarını okumamış olasınız bile bu yazının sonunda anlayacağınız gibi pek çok kez onun mısralarını mırıldanmış bulunuyorsunuz. Edebiyatımızın değeri sonradan anlaşılan, en güçlü yazarlarından biridir Sabahattin Ali. Edebiyata dair cümleleri edebiyat köşelerine bırakıp, biraz yaşamından bahsedelim, kısacık…
Sabahattin Ali 25 Şubat 1907 tarihinde Edirne’nin Gümülcüne Sancağına bağlı Eğridere ilçesinde doğdu. Çocukluk yılları Çanakkale harbi sırasında Çanakkale’de, Yunan işgali sırasında Edremit’te geçer. Önce Balıkesir Muallim Mektebi’nde sonra İstanbul Muallim Mektebi’nde okudu. İstanbul’da okurken şiirleri, hikayeleri dergilerde yayınlanmaya başladı. Öğretmen olunca Yozgat’ta atandı. O sırada Atatürk tarafından önerilen bir proje çerçevesinde, yurtdışında yabancı dil öğretmeni yetiştirmek için yurtdışına gönderilen 15 öğretmenlerden biri oldu ve Almanya’ya gitti. Almanya’da Nazım Hikmet’le tanışır ve bu tanışma onun düşünce hayatını çokça etkiler. Dönüşünde önce Orhaneli’ne sonra Aydın’a öğretmenliğe atanır. Artık iktidarın izlediği bir adama dönüşmüştür, yazılarından ve düşüncelerinden dolayı hakkında yargılamalar başlar. Aydın cezaevinde yatar. Serbest bırakılınca Konya’da öğretmenlik yapar. Arkadaş toplantısında okuduğu bir şiir nedeniyle 1932’de tutuklanarak bir yıla mahkum edilir. Konya ve Sinop cezaevlerinde yatar. Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla özgürlüğüne kavuşur. Cezaevinden afla çıkınca öğretmenliğe ve yazılarına geri döner. 1944 de Aziz Nesin’le beraber Markopaşa dergisini çıkarır. Toplumcu gerçekçi mizah anlayışıyla Markopaşa, o dönemlerin adeta ana muhalefeti haline gelir. Baskılar daha da artınca nakliyatçılığa başlar ve ülkeden ayrılma planları yapmaya başlar. Evet, sonra herkesin bildiği trajik bir ölümle hayatı sonlanır ve ölümü bu ülkenin çözülmemiş faili meçhul cinayetlerinden biri olarak tarihe geçer.
“ Kara Yazı”, cezaevi yıllarından önce Sabahattin Ali’nin Konya’da öğretmenlik yaptığı sıralarda Nahit Hanım için yazdığı bir aşk şiiri. Türk edebiyat tarihinde Nahit Fırat herhalde, şairlere en çok ilham olmuş efsane kadınların başında geliyordur; düşünsenize Can Yücel, Orhan Veli, Edip Cansever, Necip Fazıl Kısakürek, Ece Ayhan gibi birçok şairimiz Nahit Hanım’a aşık olmuş. Sabahattin Ali ile Nahit Hanım 1920’lerin sonunda Yozgat’a öğretmen olarak tayini çıkmadan önce İstanbul’da tanışmışlar ve yazarımız Nahit Hanım’a aşık olmuş, ancak aşkı karşılıksız kalmıştır. Nahit hanıma birçok aşk şiiri yazar Sabahattin Ali. Bu şiirlerden Kara Yazı şiiri Ahmet Kaya tarafından bestelenir. “Yalnız ona yar demiştik/Onda bir şey var demiştik/O bizi anlar demiştik/Böyleymiş kara yazımız…”
Ali Kocatepe tarafından bestelenip, Sezen Aksu tarafından söylenen “Dağlar” şiiri, Sabahattin Ali’nin öldürüldüğü iddia edilen yere, kızı Filiz Ali tarafından dikilen temsili mezar taşının üzerine yazılıdır. “Başım dağ saçlarım kardır/Deli rüzgarlarım vardır/Ovalar bana çok dardır/Benim meskenim dağlardır”.
Sinop cezaevinden önce, 1932’de Konya cezaevinde yattığı yıllarda Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı’ya aşık olur. Ancak bu aşk da karşılıksız kalır ve en güzel şiirlerinden biri doğar “Melankoli”. “ Ne bir dost, ne bir sevgili/Dünyadan uzak bir deli/Beni sarar melankoli”. Ali Kocatepe’nin bu şiire yaptığı güzel bestesini Nükhet Duru seslendirdi.
Sevginin, aşkın en masum en naif halini anlatan, yine Ayşe Sıtkı için yazılan“Çocuklar Gibi” şiiri, Ali Kocatepe tarafından bestelenmiş, pop müziğimizin kraliçesi Sezen Aksu tarafından söylenmiştir.
Geldik bu beste ve şiiri müzik tarihimizin en klasik türkülerinden biri olan Leylim Ley” e. Sabahattin Ali’nin 1937’de askerdeyken yazdığı “Ses” öyküsünde geçen “Leylim Ley” şarkısının besteleyeni ve söyleyeni hepimizin bildiği gibi Zülfü Livaneli. Öykünün kahramanı yol inşaatında çalışan bir amele çocuk tarafından söylenen türküye hayat veren bu beste ile ilgili çok söze gerek olmadığını düşünüyorum.
Son olarak, yine Ahmet Kaya tarafından bestelenip yorumlanan “Kız Kaçıran” şiirinden bir dizeyi buraya alalım. “Peşime düştü takipler/Boynumu bekliyor ipler/Zeybekler seni ayıplar/Yürü yağız atım, yürü.”
41 yıllık kısa yaşantısına üç roman, on öykü, iki şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdırmış olan yazarımızın eserlerinin halen kitapçıların en çok satan kitaplar rafında yer almasının nedeninin tartışmasını edebiyat köşelerine bırakıp, sözü “Değirmen “adlı öyküsünden bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
Siz sevemezsiniz adaşım, siz, şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birisine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler. Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız bizler biliriz.
Müziksiz kalmayın, Dostlukla kalın.