Anımsanacağı gibi, 2003 yılında neoliberal sağlık reformlarını Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) adıyla topluma duyuran eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ, programın başarısına kanıt olarak sıklıkla kızamık olgu sayısındaki düşüşü örnek olarak gösterirdi.
Sağlık Bakanlığı istatistiklerine göre ülkemizdeki kızamık olgu sayısında 2002-2011 yılları arasında önemli bir azalma gözlenmiştir (Tablo 1). Eski Bakan bu azalmayı SDP ile ilişkilendiriyor; sağlık ocaklarında özveri ile çalışan sağlık personelinin bağışıklama konusundaki çabalarını görmezden geliyor ve 2004 yılında kendileri tarafından yapılan standart vaka tanımı ile kesin tanı koymak için getirilen laboratuvar doğrulama zorunluluğuna pek değinmiyordu.
Tablo 1. Türkiye’de kızamık olgu sayısı
2002 | 2003 | 2004 | 2005 | 2006 | 2007 | 2008 | 2009 | 2010 | 2011 |
7.810 | 5.600 | 8.744 | 1.119 | 34 | 3 | 4 | 4 | 7 | 111 |
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı, 2011.
Ülkemizde kızamık olgu sayısındaki azalma 2011 yılıyla birlikte başta İstanbul olmak üzere yerini hızlı bir artışa bırakınca, TTB ve Ankara Tabip Odası tarafından 11 Aralık 2012 tarihinde “Kızamık Var Sağlık Bakanlığı’ndan Açıklama Yok” konulu bir basın toplantısı düzenlendi[2].
Açıklamada “Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’nun 4 Aralık 2012 tarihli yazısından anlaşıldığına göre, Haziran ayından bu yana İstanbul’da kızamık vakaları görülmektedir. Kızamık Bilimsel Danışma Kurulu kararı ile İstanbul için aşılama programında yeni bir düzenlemeye gidilmiştir. Türk Tabipleri Birliği’ne sadece İstanbul’da değil, Ankara, Adana, Yozgat gibi ülkemizin pek çok bölgesinde kızamık olguları görüldüğüne dair bilgiler ulaşmaktadır. Tüm bunların yanında iki asistan hekimin de kızamık hastalığına yakalandığı bilgisi vardır” denilmekte Sağlık Bakanlığı böylesi önemli bir konuda toplumu bilgilendirmeye çağrılmaktaydı.
Türk Tabipleri Birliği’nce dile getirilen kızamık vakalarıyla ilgili iddiaları değerlendiren Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de sayıları bazen yüzlere çıkan kızamık vakaları görüldüğünü, bakanlığın aşılama yaş grubunda bulunmayan bu vakaların tümünün yurt dışından gelen virüsle kızamığa yakalandığını bildiriyor ve ”Kızamık aşısı belli bir dönemde yapılır. Çocukluk çağında yapılıyor. Biz 10 yıldır buradayız ve son 10 yılda kızamık aşılamalarını mükemmel hale getirebildik. Ondan önceki dönemlerde aşılamada eksikler var. Dolayısıyla yaşı özellikle 20-30 arasındakilerde nadiren de olsa yurt dışı kaynaklı virüs olduğunda bulaşma riski oluyor ama toplumda bunun yayılması, sayılarının binlere, on binlere ulaşması hiç bir zaman mümkün değil” diyerek açıklamasını yapıyordu[3].
Sağlık Bakanı 2011 yılında hiç yerli vaka olmadığını belirtmesine rağmen Dünya Sağlık Örgütü bunu doğrulamamakta, ülkemizde görülen 105 olgudan yalnızca 11’inin dışarıdan gelen (importe) vaka olduğunu ifade etmekteydi. Türk Tabipleri Birliği bu durumu “Sağlık Bakanlığı’na ait verilere dair böylesi bir kuşkunun ortaya çıkması hepimiz açısından kaygı vericidir” biçiminde kamuoyu ile paylaşıyordu2.
Tartışmalara son noktayı geçtiğimiz günlerde Dünya Sağlık Örgütü koydu ve Türkiye’yi kızamık salgını görülen ülkeler arasında ilan etti. Üstelik eski Sağlık Bakanı’nın “binlere ulaşması hiçbir zaman mümkün değil” dediği kızamık olgu sayısı yedi bine (Tablo 2) yaklaştı[4].
Tablo 2. Türkiye’de kızamık olgu sayısı (2002 – 2013)
2002 | 2003 | 2004 | 2005 | 2006 | 2007 | 2008 | 2009 | 2010 | 2011 | 2012 | 2013 |
7.815 | 5.844 | 8.927 | 6.200 | 34 | 3 | 3 | 8 | 15 | 105 | 698 | 6.822 |
Kaynak: Dünya Sağlık Örgütü (http://data.euro.who.int/cisid/?TabID=318842)
Yıllar sonra Türkiye yeniden kızamık salgını görülen ülkeler listesine girdi ve eski Bakan’ın SDP’nin başarısı olarak gösterdiği bir ölçüt böylece ortadan kalkmış oldu.
Ancak sorun bununla sınırlı kalmadı. Sağlık Bakanlığı’nın SDP’nin başarılı olduğunu kanıtlamaya çalıştığı göstergelerin birçoğunun kimi sorunlar içerdiği gün geçtikçe ortaya çıkartılmaya başlandı. Bu göstergeler arasında bebek ölüm hızı başta olmak üzere kimi mortalite istatistikleri önemli yer tutmaktadır. Bakanlığın iddiasına göre SDP ile bebek ölüm hızında büyük bir azalma gerçekleşmiş ve hız binde 7.7’ye gerilemiş bulunmaktaydı.
Ancak ülkemizde bebek ölüm hızına ilişkin toplanan veriler, çeşitli yöntemlerle yapılan kestirimler ve saha araştırmalarının sonuçları Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan verilerden farklılık göstermektedir[5].
Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2011’de Türkiye’de bebek ölüm hızı 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılları için sırasıyla binde (12.1), (10.2), (7.8) ve (7.7) olarak verilmiştir. Kaynak olarak 2011 yılı için “Bebek ve Beş Yaş Altı Ölüm Araştırması 2012” adlı bir araştırma, diğer yıllar için Türkiye Halk Sağlığı Kurumu gösterilmiştir. Ancak 2011 yılı için kaynak olarak gösterilen araştırmanın yayınlanıp yayınlanmadığı, yayınlandıysa nerede yayınlandığı belli değildir. Daha da ilginci, Sağlık Bakanlığı tarafından 2011 yılında yayınlanan Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2010’da bebek ölüm hızı 2008, 2009 ve 2010 yılları için sırasıyla binde (17.0), (13.1) ve (10.1) olarak verilmiştir. Her ikisi de Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan istatistik yıllıklarında aynı yıllara ilişkin bebek ölüm hızı değerlerinin farklı olarak verilmesi düşündürücüdür.
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, bebek ölüm hızı, 2009 yılında binde 13.9 iken bu hız 2010 yılında binde 12.1’dir. Türkiye’de bebek ölüm hızı OECD tarafından 2010 (ya da en yakın yıl) için binde 13.6, Dünya Sağlık Örgütü tarafından ise 2010 yılı için binde 12 olarak açıklanmaktadır. Tüm bu veriler Türkiye’de bebek ölüm hızının binde 7.7 olduğu iddiasını kökten çürütmektedir.
TÜİK tarafından toplanan veriler kırsal alandan veri toplamak zorlukları, bebeklerde nüfusa kaydettirilmeye ilişkin sorunlar gibi kısıtlılıklara karşın Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan değere göre ülkemizde bebek ölüm hızının en azından %57 daha yüksek olduğunu göstermektedir.
SDP’nin başarılı olduğu iddialarının çürütülmesine ilişkin örnekler çoğaltılabilir. SDP çatırdamaktadır. Hükümet bunu anlamış olduğu için SDP’nin mimarı olarak sunulan eski Bakanı görevden alarak yoluna devam etmek kararını vermişse de, bu karar SDP’yi toplumun desteklediği bir politika olarak yeniden ayaklandırmaya yetmeyecektir.
SDP ile birlikte ilk günden bu yana sağlık çalışanlarının memnuniyet düzeyi azalmakta; Hükümet ise bu durumu umursamamaktadır. Hükümet için SDP’yi değerlendiren en önemli ölçüt hasta memnuniyeti olarak dile getirilmektedir. Bilindiği gibi, bağımsız araştırma sonuçlarına göre sağlık alanında hasta memnuniyetinde de bir azalma söz konusudur.
2011 yılının Ekim – Aralık ayları arasında saha araştırması tamamlanan ve Türkiye’yi temsil eden bir çalışmada katılımcıların %43’ünün sağlık sistemini yetersiz veya kısmen yetersiz olarak gördükleri, %35’inin sağlık sistemini yeterli olarak kabul ettiği, beşte bir kadarının da (%19) kararsız olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmacılar sağlık sistemimizin yeterli olduğunu düşünenlerin oranının %35 olması, çeşitli konularda değişiklik yapılmasına vurgu yapanların oranının %50 ve üzerinde seyrettiği anlaşıldığından sağlık sisteminin genel görüntüsündeki olumlu algının yerini daha eleştirel bir manzaraya bırakmakta olduğunu vurgulamaktadır[6].
Bugün SDP’nin “katkı payı” marifeti ile hastalardan toplanan para tüm ülkedeki gelir vergisi tahsilatının yarısından fazlaya ulaşmış bulunmaktadır. Yurttaşların giderek bu durumun farkına varmaları kaçınılmazdır ve SDP başlangıçta yarattığı hasta memnuniyetinin giderek azalmasının ardından, çatırdayarak yıkılmaya doğru ilerlemektedir.
Kaynaklar:
[1] Prof.Dr., Bursa Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı.
[2] TTB, http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/kizamik-3488.html (Erişim tarihi: 19.08.2013).
[3] NTVMSNBC http://www.ntvmsnbc.com/id/25406397/ (Erişim tarihi: 19.08.2013).
[4] WHO http://data.euro.who.int/cisid/?TabID=318842 (Erişim tarihi: 19.08.2013).
[5] Pala, K. Sağlık İstatistikleri Siyasallaştırılıyor, Toplum ve Hekim 2013; 28(1):66-69.
[6] Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Türkiye’de Sağlık: Toplumbilimsel bir Değerlendirme, Koç Üniversitesi Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi http://research.sabanciuniv.edu/19127/1/Saglik_Raporu.pdf (Erişim tarihi: 19.08.2013).