Şeref Konuğumuz Radiohead

Geçtiğimiz aylarda Firuzağa’da Radiohead için ‘Velvet Indieground Records’ isimli plakçıda düzenlenen etkinliğe “Ramazan ayında içki içiliyor” gerekçesiyle yapılan saldırıyı hepimiz basından izledik. Bana en çok dokunan sanırım sizleri de en çok yaralayan Koreli işyeri sahibinin gözyaşları oldu. Öğrendik ki kendisi ülkemizi çok seven ve buraya, İstanbul’a yerleşmiş bir dünya gezgini. Ama bu sevgi kendini bilmez bazı kişiler tarafından dükkanını talan edilmesini engelleyemedi. Bir daha bu ülkede yaşayamayacağını düşünerekten bu ülkeden ayrıldı…

Olaydan sonra Radiohead yaptığı açıklamasında “Kalbimiz İstanbul’da saldırıya uğrayanlarla birlikte. Umarız hoşgörüsüzlükten kaynaklanan bu tür şiddet olaylarının çok eskilerde kaldığına tanık oluruz.” dedi. Bu yaşananları izlerken aslında olayın diğer kahramanı olan Radiohead grubunu yazmayı kendime bir görev bildim. Çünkü bu köşenin şeref konuğu olmayı fazlasıyla hakkeden bir grup Radiohead…

Radiohead’in neden bu kadar önemli bir grup olduğu sorusuna gelince şöyle bir sıralamayı hemem sizle paylaşayım. Dünya müzik devlerinden Beatles tüm kariyerini 7 yıla sığdırdı, Pink Floyd ise 15 müzik piyasasında kaldı. Radiohead ise ilk albümlerinden bu yana geçen 23 yıldan sonra bizi hala şaşırtmaya devam ediyor. Müzik piyasalarını şaşırtmanın pek kolay olmadığını da göz önüne alırsa bu inanılmaz bir kariyer. Bunu nasıl mı yapıyorlar? Radiohead her albümde yepyeni bir müzikal dil yaratabiliyor, 23 yıl da bunun tanığı.

Radiohead 1986 da Oxfordshir’de okul arkadaşları tarafından kurulun bir İngiliz alternatif rock grubudur. Grubun üyeleri Thom Yorke (baş vokal, ritim gitar, piyano ve elektronik ses işleme cihazları), Jonny Greenwood (baş gitarist ve diğer enstrümanlar), Ed O’Brien (gitar, arka vokal), Colin Greenwood (basgitar, synthesizer) ve Phil Selway’dır. (davul, perküsyon) Grup kurulduğunda sadece cumaları bir araya geliyordu o yüzden adını «On A Friday» «Bir Cuma Günü» koydular. Grup üniversite yıllarında da kopmadı. Oxfordshir’de canlı performanslar gerçekleştirdiler, birlikte demolar yaptılar. Sonunda menajerlerin ve dev müzik şirketlerinin dikkatini çekmeyi başardılar. İlk albümlerini yapım sürecinde isimlerini Talking Heads grubunun True Stories albümündeki RadioHead şarkısından esinlenerek Radiohead olarak değiştirdiler.

Radiohead’in müzik hayatı oldukça ilginç dönemeçler halinde seyretti. Creep şarkısı, grubun çıkış albümlü olan Pablo Honey (1993)’de de yayımlandıktan sonra dünya çapında bir hit haline geldi ama ülkesinde BBC Radyo 1’de, müziklerini «fazla depresif» bulduğu için yayınlamadı. 2000li yıllara gelindiğinde grup bu şarkıdan nefret ettiğini açıkladı. Fakat o zamana kadar şarkının binlerce coverı yapılmıştı zaten. İlk albümün ardından başarılı bir dünya turnesi geldi ama neredeyse grup bu başarının altında kalıyordu. Thom Yorke’un ifadesine göre «seksi, küstah ve göze hoş gelen MTV tipi yaşam tarzının» dünyaya pazarlanmasına yardımcı olduğu gerçeği onları rahatsız etti. İkinci albümleri The Bends (1995) de çıktığında artık yalnız İngiltere’de değil dünya çapında büyük bir hayran kitlesine sahiptiler. İkinci albümleri için öngördükleri tarz hedefledikleri daha derin müziğe geçiş aracılık yapmasıydı. Üçüncü albümleri OK Computer Haziran 1997’de yayımlandı. Genelde melodik rock tarzında olan bu albümde, deneysel müzik yapıları, elektronik müzik ve avangart akımları da denediler. 1997 yılında üçüncü albümleri OK Computer İngiltere listelerine 1 numaradan giriş yapan ilk albümleri oldu ve o seneki Grammy Ödülleri’nde «En iyi alternatif albüm» ödülünü aldı. Büyük ticari başarı getiren melodik rock tarzında bu albüm deneysel müzik yapıları, elektronik müzik ağırlığı ile çok olumlu eleştiriler aldı.

Radiohead 1999 yılına geldiğinde grup bir duraklama geçirdi. 1997-1998 dünya turnesi oldukça iyi geçmişti, Thom Yorke depresyondaydı ve şarkı yazamıyordu. Bu urumdan farklı bir müzikal dil geliştirerek, hatta grup elemanları rollerini yeniden belirleyerek çıktılar. 2000 yılında dördüncü albümleri Kid A’i yayınladılar. Büyük bir başarı… ve gelsin Grammy’ler, «En iyi alternatif albüm» ödülünü kazandı. Müziklerine elektronik egemen olmaya başlamış ve gitarlar geri çekilmişti. Radiohead’in ruhunda da değişim başlamış grup Avrupa turnesini sponsorsuz, çadır tipi bir sahnede; Kuzey Amerika turnesini de küçük sahnelerde gerçekleştirdi. Bu albümü 2001yılında Amnesiac izledi. OK Computer ile başlayan tarz değişimini bırakıp, yaratıcı bir şekilde ilerleyen grup 2003 de Hail to the Thief’i yayımladı.

Gelelim şimdi neden Radiohead’i bizler neden bu kadar çok seviyoruz. Öncelikle tabii ki müzikleri ve müziklerinin yaratıcı yolculuğu ama asıl faktör galiba 2007 yılında yeni albümleri In Rainbows çıkardıkları sırada yaptıkları. Yaptıkları şey müzik piyasasında devrim niteliğinde bir davranıştı. Albümü bedelsiz de indirebilmek üzere olarak internetten yayınladılar. İsteyenden gönlünüzden ne koparsa formatında bağış alıyorlardı. In Rainbows albümü onların klasik albümü haline geldi ve büyük başarı kazandı. 2011 yılında gelen “King of Limbs” aynı şekilde, önce internet üzerinden hayranlarına ulaştı.

Sevme nedenlerimizden biri de efsane solist grubun temel direklerinden olan Thom Yorke Ülkemiz Gezi Parkı olayları ile çalkanırken duyarsız kalmadı ve Facebook hayran sayfasındaki kapak fotoğrafına, olaylar sırasında çekilen meşhur ‘TOMA’ya karşı gitar çalan genç’i koydu.

2016 albümü “A Moon Shaped Pool” çok gizemli geldi. İlk olarak web sitelerini bembeyaz yaptılar. Ardından Facebook sayfaları beyaza büründü. Twitter hesaplarından da bütün gönderiler temizlendi. Son olarak ThomYorke’un kendi Twitter hesabı da bembeyaz oldu. Ama albüm umut dolumuydu? Hayır… Albüm bizim nasıl insanlıktan çıktığımızı ikiyüzlülüğümüzü, göçmenleri, dünyayı nasıl berbat ettiğimizi tamamen kendi dilleri, yöntemleri ile anlatıyordu.

Radiohead demek biraz Thom Yorke demek. Thom Yorke bir solist olarak da dönemini en çok etkileyen sanatçılardan biri. İnanılmaz falseto yorumları ile hayranlarını kendinde geçiriyor. Grubun kuruluşundan beri en önemli iki adamından biri diğeri ise enstürman sihirbazı olan Jonny Greenwood.

Radiohead’i seversiniz ya da seversiniz. Bu yaratıcı rock grubu 90 larda başlayan yolculuğunu 2000 li yılların ortalarına kadar oldukça üst sevide taşıdı. Müzikleri rocktan başlayıp jazzın vazgeçilmez tatlarına, elektroniğin cazibesine doğru yolculuk yaptı. Son albümleri ile yaylıların hakimiyetiyle devam edecek gibi gözüküyor. Ama müziklerini aynı zamanda hayattaki duruşlarını yansıtan bir araç olarak kullandılar. Dünyadaki olan bitenle ilgilenen, sayısız bağış kampanyasına imza atan ve dünyadaki haksızlıklara dikkat çeken de bir grup oldular.

 

DetoneHekimce Bakış 91. Sayı