– Artıyor.
– Gerçekten öyle mi acaba? Yoksa sadece gazetelerde falan mı daha fazla görüyoruz? Ne yani, daha önce kadınlar kocalarından dayak yemiyor muydu?
– İyi de bu kadar cinayet var mıydı? Hem okullarda da aynı. Geçen gün bir öğrenci sınıfa girmesine izin vermedi diye öğretmenini bıçakladı.
– Evet, iki kız öğrencinin okulda birbirini bıçakladığını hatırlıyorum.
– Her gün hekimlere dayak atıldığını okumuyor muyuz? Hatta geçende bir hekimi bıçaklayarak öldürdüler hastanede.
– Biliyorum…
– Eskiden böyle miydi?
– Değildi… Peki, ne oluyor? Neden hekimleri, hemşireleri dövmeye başladık birden? Durum cinnet düzeyinde neredeyse. Çocuğunu yitirenin o anda kendisini kaybetmesini bir yere kadar anlıyorum da, ya şu hastaneye giderken çantasına tabanca koyan kadına ne demeli? Lazım olur diye almış yanına, sonra da hekimin kafasına dayamış…
– Bilmiyorum. Sosyologların araştırması gerek. Anlayamıyorum…
– Evet; biraz ezbere konuşuyoruz bence.
– Hekimlere sorarsan hemen hepsi aynı şeyi söylüyorlar: Bütün bu özelleştirme hikayesine bağlıyorlar işi.
– Nasıl?
– Hekim sözleşmeli işçiye dönüştükçe toplumsal konumu da değişiyor. İster özelde ister kamuda, parasını verip aldığın birşeye dönüşüyor sağlık. Vergi ödüyorsun, prim ödüyorsun, fark ödüyorsun ya da tamamını ödüyorsun. Üstelik ödediğin giderler değil sadece, bir de üstüne kâr etmelerini sağlaman gerek. Ancak bütün bunları ödeyebiliyor olmanın gücüyle birşeylere erişebiliyorsun. Bir kez erişince de o güç sana yeni yetkiler veriyor.
– Mesela “parasını verdim, öyleyse …” yetkisini…
– Evet işte, müşteri mantığı.
– Haksız mı peki böyle düşünmekte?
– Böyle düşünmesi doğal. Sağlık hizmetine dair algısı çarpıtılıyor insanların. Üstelik müşteri olarak satın aldığın şeyden memnun kalmadığın anda buna itiraz edebileceğin tonla mekanizma var. Hasta hakları birimine gidebilirsin, 184’ü arayabilirsin, malpraktis davası açıp tazminat alabilirsin. Nasılsa sigortası var adamın… Yani şikayet etmeye teşvik ediliyorsun resmen…
– İyi de şikayet etme olanağı var diye şikayet edilmez ki? Ya da böyle bir olanakla ‘gidip doktoru bir döveyim’ mantığının ilgisi var mı?
– Şöyle var: Bütün bunların üzerine politikacılar sürekli olarak beyanat veriyor; doktorlar üçkağıtçıdır, paragözdür, bunların tepesine bineceğiz, hesabını soracağız filan diye. Sen de tamam diyorsun, en ufak bir şeyde kimden hesap soracağın belli artık. Hem de hesap sormakta özgürsün. Zaten adalet duygusu zedelenmiş, adalet mekanizmasına güveni olmayan insanlardan söz ediyoruz. Adaleti tesis ediyor kendi bildiğince…
– Hmm…
– İşte hekimler de buna itiraz ediyorlar. Bilinçli bir “itibarsızlaştırma” politikasıyla, hizmetlerdeki yapısal sorunların sorumlusu olarak kendilerinin hedef gösterildiğini söylüyorlar. Bunun için de hasta haklarının araç olarak kullanıldığını ileri sürüyorlar.
– İşte burada haksızlar. Hasta hakları onlara karşı değil ki?
– Tabii; ama zaten tarafların hasta haklarından kastı, klasik anlamda anladığımız hasta hakları değil pek. Politikacıların hasta hakkı dendiğinde söyledikleri şey genellikle seçme ve başvuru, daha doğrusu şikayet hakkından ibaret… Hastalar da bunu böyle anlıyor doğal olarak; çünkü onlara sadece bunlar anlatılıyor. Kimsenin “benden aydınlatılmış onam düzgün alınmadı”, “mesleki gizliliğe dikkat edilmedi” filan diye etrafa saldırdığını duymadık. Genelde gerekçe, hizmetten duyulan herhangi bir memnuniyetsizliğin hekimin kusuruna bağlı olduğu düşüncesi…
– Öyleyse mesele hasta hakları bilincinin gelişmesi filan değil. Hani deniyor ya, hasta hakları bilincinin gelişmesiyle hastalar haklarını daha fazla talep ediyorlar, bunun sonucunda da hastanın yerine karar veren hekim tiplemesinden kararlara hastaları da katan hekim tipine doğru bir değişim yaşanıyor diye. Mesele dediğin gibiyse, ne hastanın talebi bu yönde, ne de hekim tiplemesi değişiyor.
– Daha doğrusu değişim var, ama ne yazık ki kutuplaşma oluyor artık. Hizmet alan-hizmet sunan ilişkisinde karşılıklı defans duygusu belirginleşiyor, belirleyici oluyor. Hekimler artık “madem hasta hakları diyerek hastaları tepemize çıkardınız, o zaman bizim de hekim haklarımız var, biz de hasta seçebilmeliyiz, onlar da bize nazik, güleryüzlü, saygılı yaklaşmalı, biz de onları şikayet edebilmeliyiz, bizi boş yere şikayet edenler cezalandırılmalı” vs demeye başladılar.
– Yani hekimler de hasta hakları derken hastaların kendilerini şikayet edebiliyor olmasından söz ediyorlar.
– Evet; bu tepkisel yorumlara bakılırsa öyle…
– Of bu ne kadar tehlikeli ya… Hekime nasıl güveneceğim ben? Benim için en iyisini yapacağından nasıl emin olacağım, aklında bin türlü kaygı varken? Ya esas derdi beni değil kendisini korumaksa?
– Muhtemelen bu duygu da etkili hastaların davranışlarında…
– Tabii bizde hep duygular ön planda…
– Ama biliyor musun, sağlık çalışanlarına yönelen şiddet dünyada da artıyor. Meksika’da da, Finlandiya’da da, Zambiya’da da…
– Nedenlerini araştırmadan konuşmak biraz ezber oluyor derken haklıymışım demek… Bu işi hasta tarafından açıklayacak araştırmalar lazım bize.
– Tabii konuşageldiğimiz nedenlerin yanlış olduğunu göstermez bu. Anekdotal bilgiler bile anlamlı. Mesela bir keresinde hastasını hastane hastane dolaştırıp yer bulamayınca, dördüncü hastanede ilk gördüğü hekimi döven bir hasta yakınının hikayesini okumuştum. Bakanlık olay çıkmasını istemediği için derhal yatak bulundu babama, diye anlatıyordu. Bir iş halletme aracı olarak şiddet…
– İşte bu iyi bir örnek. Sağlık sistemindeki sorun karşısında hasta ne yapıyor, yapabileceği tek şeyi yapıyor, erişebileceği kişiye gösteriyor tepkisini. O kişinin herhangi bir suçu olmadığını bildiği halde…
– Böyle durumlarda “sağlıkçılara panik butonu”, “kamera”, “X-ray” gibi şeyler işe yarayabilir belki…
– İşe yarama’nın tanımına bağlı… Daha az dayak yemeyi ya da içeriye bıçak sokulmasını engellemeyi kastediyorsan belki bir miktar işe yarar…
– Sağlık çalışanlarına dövüş sanatları eğitimi verilecekmiş bir de…
– !!! Şu yaratıcılığın bir kısmını temel nedenlere yönlendirseler…
– Haklısın; bütün bu polisiye önlemler şiddeti doğuran nedenlere yönelik değil. Bu yönüyle de etkisiz kalmaya mahkum…
– Hekime şiddetin cezalandırılması için özel yasa çıkarılması da öyle…
– Doğru… Ama bu mantıkla sağlık çalışanlarının eylemlerinin de yeterli olmayacağı sonucu çıkarılabilir; çünkü ipin ucu kaçmış görünüyor…
– Önemli olan bütün tepkileri şiddeti doğuran nedenlere yöneltmek; topluma, hastalara değil… Hasta hakkı da hekim hakkı da birbirine bağlı; ya ikisi de gerçekten yaşama geçecek ya da ikisi de durmadan ihlal edilecek. Kendilerini korumak için hastaları korumaları şart, mesleki değerleri korumak için hasta haklarını, sağlık hakkını savunmak şart… Bu sağlıktan tasarruf etme, sağlıktan kâr etme aklına hep birlikte karşı çıkmamız şart…
– Nasıl?
Dr. Murat Civaner