Nina Simone’la, bu 20.yüzyılın efsane caz sanatçısıyla tanışmam aslında biraz geç oldu. Yavaş yavaş caz müziğine ilgi duymaya, el yordamı ile bilgi toplamaya, okumaya ve caz klasiklerini dinlemeye başlamıştım. İşte tam bu zaman diliminde Luc Besson ‘un Nikita filminin, Amerikan uyarlaması olan Kaçış Yok(Point of No Return) filmini izledim. Konuyu biraz hatırlatayım, Nikita cinayet işlemiş bir tutukludur. Ölüme mahkum edilmiş iken, hapse gönderilmek yerine kendisine yeni bir kimlik ve tarz verilir, gizli bir casus olarak yetiştirilir ve de kiralık katil görevini üstlenir ve macera başlar. Bu arada Nikita’yı Bridget Fonda’nın oynadığını da belirteyim. Filmin ekşi sözlük yorumunu buradan paylaşmadan duramayacağım. Film için “İnsana damardan Nina Simone aşılayan 1993 yapımı bir başyapıttır” derler. Filmdeki Nikita’nın Nina Simone tutkusunu anlamak istedim ve dinlemeğe başladım, işte bu merak benim Nina Simone ile tanışmamı sağladı.
1958 yılına kadar sahnede gerçek adı olan Eunice Kathleen Waymon’u kullanan sanatçı, bu tarihten sonra, erkek arkadaşının kendine taktığı isimden yola çıkarak İspanyolca’ da “küçük kız” anlamına gelen Nina’yı ön ad olarak kullanmaya başladı. Hayranı olduğu Fransız oyuncu Simone Signoret’ten etkilenerek de sahne adını “Nina Simone” yaptı.
İlk albüm çalışması olan “Little Girl Blue”ü 1958 yılına yayımlayan Nina Simone, “I LoveYou Porgy” ve “My Baby Just Cares For Me” gibi parçalarla adından söz ettirdi. Satışı bir milyonu aşan ve Amerika listelerinde 13. sıraya kadar yükselerek başarı gösteren albümü, klasikler arasına girmeyi başardı. Hatta “My Baby Just Cares For Me” adlı parçası 30 yıl sonra bile popülerliğini korudu ve Chanel No:5 in reklam filminde kullanıldı.
1961 yılında evlenmesine kadar tam on albüm çıkardı. Bunlardan dört tanesi canlı konser kayıtlarıdır. “Wild Is The Wind“, “Sayanora” ve “Samson And Deliah” filmlerinde bu albümlerde yer alan müzikler kullanıldı. Evlendikten sonra ise üç yılda tam yedi albüm çıkarmak gibi bir çalışma temposuna girdi. Bir kızı oldu Lisa Celeste. Nina Simone denilince akla gelen kendisiyle özdeşleşen “Don’t Le t Me Be Misunderstood” parçası da defalarca yorumlansa da en iyi yorumun yine kendisine ait olduğu rahatlıkla söyleyebileceğimiz şarkıda bu dönemin eseridir. 1966-1974 yılları arasında sekiz albüme imza attı. Bu dönemin kült müzikali “Hair” deki şarkısı “Ain’t Got No” ile İngiltere müzik listelerinde iki numarayı gördü.
Nina Simone Yalnızca caz müziğinin siyah prensesi değildir, sanatçı müziğini de kullanarak insan hakları, Amerika’daki siyah vatandaşların eşitlik mücadeleleri, kadın hakları mücadelelerinde ön saflarda yer aldı. Şarkıları ırk ayrımcılığı ve siyahların eşitlik mücadelesini dile getiren çok önemli başyapıtlardır. Aslında bu duruşu ve itirazı çocukluk yıllarında yaşadığı ayrımcılık hikayelerine dayandığı söylenmektedir. Zenci hakları savunucusu Medgar Evers’in 1963 yılında Mississippi’de öldürülmesi, bir zenci kilisesi bombalanarak dört küçük zenci çocuğun ölmesi gibi olayları protesto etmek için “Mississippi Goddam” ı yazmıştır. Martin Luther King’in liderliğini yaptığı “Sivil Haklar Hareketi”ne katıldı, Lorraine Hansberry ve Malcolm X gibi siyah harekin önde gelen isimleri ile yakınlaştı. “Four Women” ve “Missisippi Goddamn” “To Be Young“, “Gifted And Black” “young, gifted, and black” “strangefruit” ırkçılığa karşı mücadelenin değişmez başyapıtları oldu. Martin Luther King’in bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra “‘Why? The King Of Love is Dead” adlı şarkısını bestelemiştir.
1978 yılına geldiğimizde protest tavrından hiç vazgeçmeyen Nina, Vietnam savaşını protesto için vergilerini ödemeyince hapse atıldı. Kısa bir süre sonra serbest kaldı ama Artık Amerika’da yaşamak istemiyordu, önce Karayipler (Barbados), sonra Liberya, sonra İsviçre ve sonunda uzun süre yaşayacağı Fransa’ya yerleşti. 2003 yılında da burada hayata gözlerini yumdu. 80 li yıllarda Fodder On My Wings“, “Nina’sBack” ve “Live AndKickin” albümlerini çıkardı. Nina Simone, son albüm çalışmasını 1993 yılında “A SingleWoman”ile yaptı.
Müzik hayatı boyunca tam 23 albüme imza atan sanatçının şarkıları hala müzik tarihinin en başarılı yorumları sayılır. Onun şarkıları derin bir hüzne sahiptir. Anlattığı öyküler diplerde yaşayan ama mücadeleyi hiç bırakmamış ruhların sesidir. Zamanında ve ondan sonra gelen pek çok sanatçıyı etkimiş bir sestir. Yolunu izleyenleri çoktur.
2015 tarihinde Nina Simone’un hayatı bir belgesele konu oldu “What Happened, Miss Simone?” bir müzikseverin mutlaka izlemesi gereken bir yapıt olduğunu düşünüyorum. Cazı çok sevmesiniz de “My Baby Just Cares For Me” yi, birde “To Be Young“ı, birde Feeling Good”u ille de “Don’t Le t Me Be Misunderstood”u ….
Yani Nina’yı dinleyin, müziksiz kalmayın.