Uygarlığın tekeri kolay yol almıyor. Kaç milyon yıl geçiyor da, tekerlek kendi etrafında bir kez bile dönemiyor. Gözlemler, deneyimler, üretilen bilgi, bunca emek, bunca zahmet, bunca göz nuru, akıl damlası, tekeri döndürmek için güç biriktirirken, yüzbinlerce yıl geçiyor. Teker dönüyor elbet, yol da alıyor doğrusu. Bu yolculuk yani uygarlık tarihi; “Tut şu tekerin ucundan çevirelim abi” hesabı yapan alimlerle, “Şu tekere nasıl çomak sokarız da seyre bakarız birader” diyen ve evrim yolculuğunda kıllarını dökemeyen zalimlerin savaşı bir bakıma. Deniz yosunlarının yaşama göz kırptığı zamandan bu yana sürüp gidiyor…
Yıl 1993. Bursa Tabip Odası dergisi Hekimce Bakış’ın 22. Sayısı. Derginin ilk sayfalarında, Hekimce Bakış imzasıyla yayınlanan bir yazı kaleme almış o zamanki yayın kurulu. O günden bu güne “Güneşin etrafında 16 kez dönmüş dünya”. Bir insanın ömründe önemli bir zaman dilimi olsa da, insanlık tarihine bakarsan nokta bile değil aslında. Okuyunca, emekler boşa gitmiş diye hayıflanmalı mı, yoksa olacaklar önceden bilinmiş diye sevinmeli mi? Doğrusu şaşıp kalıyor ve yüz milyonlarca yıldan bu yana devam eden “Alimler”le, “Zalimler”in savaşını düşünmeden edemiyor insan…
“Dünyamız bilmem kaç yılında bir, bir derece santigrad soğumaya devam ederken toplumlar ve onların sorunları sıcaklıklarını giderek arttırmakta, içinde bulunduğumuz aylar, Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Ulusal Sağlık Politikası Yasası’nın yaratacağı sıcaklığı hekimler başta olmak üzere halkımız yakından hissedecek. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve son şekli verilen tasarı kamuoyunda ve özellikle hekim örgütlerinde yoğun olarak eleştirilmekte ve götüreceklerinin getireceklerinden daha fazla olacağı kanısı ağırlık kazanmaktadır. Bakanlık, yeni yasa hazırlama gerekçelerinde “desantralizasyon” ve “demokratikleşme” yi saymakta ancak hazırlanan yasa teklifinin özünde bu kavramlara aykırı uygulamalar önermektedir. Yasa Taslağında amaçlanan, sağlık hizmetlerinde devlet katkısını sınırlamaktır. Özerkleştirme ve özelleştirme uygulamaların, birinci basamak sağlık hizmetlerinin sözleşmeli durumda olacak aile hekimlerince verilmesini ve diğer sağlık personelinin de iş güvencesinden yoksun şekilde çalıştırılmasını içeren taslak yasa, devletin sağlık sektöründeki sorumluluğunu azaltacak, liberal ekonominin bir gereği olarak (!) bu sorumluluğu halkın sırtına yükleyecektir. Böylece sağlık daha doğrusu sağlıksızlık, bunu pazarlayan kesimden, serbest piyasa koşullarınca, tüketici (hasta) tarafından satın alınacak ve böylece devlet halkının sağlık sorununu çözmüş olacaktır. Tasarının eleştirisini başlıklar halinde özetlemek gerekirse: Bu tasarı ile Devlet sağlık hizmetleri ile ilgili yasal sorumluluğunu terk etmektedir. Sağlık Bakanlığı, hizmet sorumluluğu yerine sadece standartları belirleyen bir konuma gelmektedir. Devlet Hastaneleri özelleştirilerek, etkinlik ve verimliliği arttırma çabaları göstereceklerine, para kazanmayı amaçlayan kurumlar olarak çalışacaklardır. Sağlığın bir insan hakkı olması, bu tasarının dışında bırakılmıştır. Ödenen sağlık pirimleri ile ancak belli düzeydeki sağlık hizmetinden yararlanmak mümkün olacak, belirlenen bu asgari düzeyin üzerinde hizmete gereksinimi olanların ise ayrıca para ödemeleri gerekecektir. Genel Sağlık Sigortası ile halen var olan ve tümünde de kriz yaşayan SSK, Bağ-Kur Emekli Sandığı gibi sosyal güvenlik kuruluşlarına bir yenisi eklenecektir. Devlet kendi elindeki olanaklardan verebileceği birinci basamak sağlık hizmetlerini tamamen bırakarak, bu işlevi yeni baştan yaratılan Aile Hekimliği’ne devretmiş olacaktır. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumunda bir kargaşa yaşanacaktır. Hastanelerde çalışan ve aile hekimliği yapacak olan hekimler, nesnel biçimde belirlenmeyen kriterlere göre sözleşme ile çalıştırılacaklar; merkezi bürokrasinin, yerel çıkar çevrelerinin ve kâr etmeyi temel amaç sayan işletmelerin baskısına açık, güvencesiz kalacaklardır.
Sonuç olarak bu tasarı ülkemizde sağlık hizmeti uygulamalarında çözümsüzlüğü arttıracaktır. İnsanlığın tarihi, bir anlamda, devletin sosyal içerik kazanması için verilen uğraşlarla doludur. Sağlık, insana yaraşan toplumsal düzende insan hakkı olarak tanınmış ve bu noktada tartışılmaz olmuştur. Sağlığın alınıp satılan bir meta olarak yorumlandığı toplumlar, uygarlıktan uzak kalabalıklar olmaktan kurtulamazlar.
Gerçek bir sağlık reformu, öncelikle toplumdaki sağlık eşitsizliklerinin yok edilmesini hedefleyen, sağlık çalışanlarının yaşam ve çalışma koşullarının düzeltilmesini ve bu alanda söz, karar sahibi olmalarının sağlanmasını içermelidir. Bu nedenlerle tasarının yasalaşmaması için TTB ve Bursa Tabip Odası olarak elimizden geleni yapacağız.
Ülkemizde hukuk devleti varlığından şüphe uyandıracak uygulamalar yaşanmaktadır. Yasanın ve yürütme organlarının hayatın gerisinde kaldıkları söylenebilir. Sorunların önleyici ve önlem alıcı uygulamalarda bulunması gereken devlet; ortaya çıkan sorunlara tıbbi terimle “tedavi edici” yaklaşımlar bile gösterememektedir. Bu konuda, hekimlik uygulamalarını da yakından ilgilendiren en canlı örnek tıpta Uzmanlık Eğitimi veren hastanelerdeki asistanlık kadrolarına “Yatay Geçiş” hilesidir. TUS’a giren hekimlere, tüm meslektaşlarımıza ve giderek halkımıza verilecek olan sağlık hizmetine yapılan bu hileler tutum acilen çözümlenmesi gereken bir sorun olarak ortalık yerde durmaktadır. Göreceli olarak küçük sayılan bu durum karşısında erkini kullanmayan Devlet (Sağlık Bakanlığı). Ülkemizde sağlık reformuna soyunmuş durumdadır (!) “Yatay Geçiş” hilesi karşısında TTB gerekli uyarı ve önerilerini saptamış ve yetkililere iletmiştir. Bu duruma son verecek etkin önlemlerin bir an önce alınmasını bekliyoruz. Yöremizde hekimlik uygulamalarında son zamanlarda “gönder hastanı al komisyonunu” yönteminin bazı hekimler tarafından benimsendiğini üzülerek izliyoruz. Bu tür davranışları meslek ahlakı (Tıbbi Etik) ve Deontoloji ilkeleri ile bağdaştırmak mümkün değildir. Meslek onurumuzu alçaltan bu gibi davranışlara karşı mücadele edilebilmesi ve bu tür davranışların kanıtlarının toplanabilmesi için tüm meslektaşlarımızı Odamız ile işbirliğine çağırıyoruz.
Çağdaş hekim kapalı bir mekanda hasta bakan ve tedavi uygulayan kimse değildir. Mesleğindeki gelişmeleri yakından takip etmeye çalışan ve aynı zamanda içinde yaşadığı toplumu ve yaşamı irdeleyen kimse olmak durumundadır. Ülkemizin iyi eğitim görmüş elit bir kesimini oluşturan hekimlerin, yaşadıkları ülkeye bu anlamda da borçları vardır. Çağdaş hekim olmaktan verilecek Şre; çağdaş hekimlik ortamını ve bununla ilişkili olarak çağdaş toplum olma uğraşını ertelemekle eş anlamlıdır.”
Dr. Hamdi UĞUR