Emekli Göğüs ve Kalp Damar Cerrahi Uzmanı Dr. Erdal Baççıoğlu, COVID–19’a yakalandıktan sonra yaşadıklarını Bursa Tabip Odası’na anlattı. Baççıoğlu, sadece fiziken değil ruhen de sarsıldığını söyledi.
Dünya geneline yayılan COVID–19 salgınının Türkiye’deki ilk tespit edilen vakası Sağlık Bakanlığı tarafından 10 Mart 2020’de açıklandı. Ülkedeki virüse bağlı ilk ölüm ise 15 Mart 2020’de gerçekleşti. 1 Ekim itibarıyla Türkiye’de, Sağlık Bakanlığı verilerine göre 317 bin 272 kişi COVID–19’a yakalanırken, 8 bin 130 kişi hayatını kaybetti. 278 bin 504 kişi ise iyileşerek sağlığına kavuştu. Salgının ilk günlerinde hastalığa, eşi ile birlikte yakalanan, sonrasında ise iyileşerek yaşantısına devam eden Erdal Baççıoğlu, yaşadığı hastalık sürecini Bursa Tabip Odası’na anlattı.
Merhaba Erdal Bey… Siz Türkiye’de koronavirüse yakalanan ilk kişilerdensiniz. Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1950 doğumluyum. İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nden mezunum. Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Uzmanı olarak senelerce görev yaptım. 2015’te emekli oldum ama iş yeri hekimi olarak çalışmaya devam ediyorum.
Hasta olduğunuzu ilk olarak nasıl hissettiniz? Neler yaşadınız bu süreçte?
Resmi olarak mart ayında ortaya çıktı Türkiye’de. Ben de o zamandan itibaren kendimi biraz daha koruyarak ziyaretlerimi azalttım, hatta son 15 gün hiç gitmemiştim iş yerine. Buna rağmen salgına yakalandık. Nerede, nasıl yakalandım bunu bilmiyorum maalesef. Sadece maske ve dokunmamak da yeterli olmuyor ne yazık ki… 8 Nisan’da vücudumda bir halsizlik hissettim, ateşimin olduğunu farkettim. Hafif bir üşütme diye fazla üzerinde durmadım, bu 2-3 gün devam etti. Bu arada ben yine de tedbir olarak evde eşimle odalarımızı ayırdık. Geçmeyince, Şehir Hastanesi’nde çalışan meslektaşımla konuştum. “Bir test yapalım bakalım. Ortalık böyle kaynarken bunu basit bir grip olarak bakmayalım” dediler. Eşimle Şehir Hastanesi COVID Polikliniği’ne gittik. PCR testleri alındı. Kan tahlilleri vs. her şey normal çıktı. Ancak çekilen tomografide akciğerlerimde, COVID için çok tipik olan buzlu cam manzarası, kristalleşme görüldü. O zamanlar PCR testleri 3-4 günde sonuçlanıyordu. Yaşım da 65’in üzerinde olduğu için, ‘Seni göndermeyelim, yatıralım, tedaviye alalım’ dediler. Bir 8-10 gün hastanede, tecrit odasında tedavi gördüm.
Peki tecrit odasında tedavi süreci nasıl geçti? Orada yatarken psikolojiniz nasıldı?
Tedavi sürecinde benim satürasyonlarım hiç düşmedi, hiç yoğun bakıma girmedim ama eklem ağrıları, halsizlik, ateş, ağızda tat duyu kaybı gibi şikâyetlerim vardı. Kısa öksürükler oluyordu ve balgam çıkaramıyordum. Hafif bir burun kanaması oldu. 8 gün sonunda tekrar PCR alındı. Testim negatif çıktı. Sonrasında ateşim daha normale geldi, kendimi iyi hissettim ve eve çıkmama izin verdiler. Bence bu hastalık Türkiye’ye daha ocak aylarının başında geldi. Bir sürü insan basit gribim diye bu hastalığı geçirdi. İnsanlar bugün COVID nedeniyle yaşanan şikayetlerin aynılarını, ocak ayında, şubat ayında yaşadıklarını söylüyorlar. Soruyorlar bana nasıl oluyor diye. COVID’de adale, eklem ağrıları oluyor, tat duyusu kayboluyor, hapşırma oluyor, nefes almada sıkıntı yaşıyorsunuz diyorum, aynısı kendilerinin daha önceki aylarda yaşadıklarını belirtiyorlar. Genç insanlar bu hastalığı evlerinde atlattılar. Yaşlıların bir kısmı teşhis konulamadan hayatını kaybetti.
Size nasıl bir tedavi uyguladılar?
Plakuinir, azitro, tamiflü verdiler. Özenli davrandılar, bütün sağlık çalışanlarına buradan tekrar teşekkür ediyorum. Ben hastanelerdeki bakımdan çok memnun kaldım.
Hastanedeki durum nasıldı? Sağlık çalışanlarının ruh halleri?
O zamanlar çok erken dönem olduğu için doktorlar dahil olmak üzere herkes korkuyordu. Mümkün mertebe az temas olsun diye tedbirler alınıyordu. Yemek dağıtımları da aynı şekilde… Vizitlerin çoğu telefonda yapılıyordu, bugün nasılsınız diye.
5 yıl önce Memleket Hastanesi’nden emekli oldum. Dolayısıyla Şehir Hastanesi’nde çalışan pek çok kişiyi tanıyorum. Ama üstümüzde maske var, astronot gibi kıyafetler olduğu için görünce birbirimizi tanıyamıyorduk …
O zamanlar pandeminin başlangıç zamanları ve hastalığın hayatımıza etkilerinin en net hissedildiği zamanlardı. O günden bugüne süreci nasıl değerlendirirsiniz?
Şehir Hastanesi’ne yattığım zaman hastanede 765 COVID hastası vadı, yaklaşık 65 kişi de yoğun bakımdaydı. Yataklar doluydu, güç bela bir yatak bulunmuştu bana. Benden iki gün sonra eşime de ilaç verdiler, evde kullansın diye ama ikinci gün evde fenalaştı. Şehir Hastanesi’ne gelmek istedi ama yer yoktu, bu yüzden mecburen ambulansla özel bir hastaneye kaldırıldı. O da orada tedavi gördü 15 gün… Eşim, hastalığı daha ağır geçirdi. Yoğun bakıma girdi çıktı. O günlerde aklımdan eşimin hastaneden dönemeyebileceği düşüncesi bile geçti.
O günlerde kendinizi nasıl hissediyordunuz? Ruhen nasıl geçti bu tedavi süreci?
O sıralar ülkemizde toplu yemekler veriliyor, halaylar çekiliyor, asker uğurlamaları, umreci karşılamaları gerçekleştiriliyordu. Hayat bütün hızıyla devam ediyordu. Ama bir kısım insanlar da eşleri veya kendileri yoğun bakıma düşmüşler, can derdinlerdi. Çünkü bu hastalığın kesin bir tedavisi yok. Bizim aldığımız ilaçların hiçbirisi direkt olarak etkili değil. Yardımcı ilaçlardı onlar. Zaten devamlı protokol değişiyor. Bu ilaçları kullanmayanlar da var. O yüzden, orada can derdindeyken, kim maske takmış, kim halay çekmiş, kurala uymamış, bunları düşünecek halde olmuyorsunuz. Mesela, yoğun bakımda, son safhada, bütün ilaçlar kullanılmış. Bir de COVID geçirmiş kişilerden plazma transfüzyonu diye bir uygulama var. Dedim ki kurtulursak karı-koca, plazma ihtiyacı olursa hemen karşılayalım istedik. Çok şükür bugün buradayız. Ama 65 yaşından büyüklerden plazma alınmıyormuş, veremedik maalesef.
Hastalık bizi kolay kolay bırakmayacak
Bir hekim olarak bu hastalığın gidişatını nasıl görüyorsunuz?
Bu hastalığa en son yakalanan en şanslı. Çünkü virüsün öldürücülüğü azalıyor. Benden size atladığı zaman biraz daha ehlileşiyor virüs. Dolayısıyla bütün bu korunmalar, maskeler, fiziksel mesafelerdeki amaç hastalığın yayılma sürecini uzatmak. Bir anda yüklenme olmasın diye. Hastalığın 1,5-2 yıl devam edeceğini düşünüyorum. Başlangıçta temmuz-ağustos gibi yok olur diyordum ama belli ki bu hastalık bizi kolay kolay bırakmayacak. Dolayısıyla daha koruyucu tedbirler almamız lazım. İşyerlerinde, okullarda, hastanelerde, toplu taşımalarda biraz daha dikkat etmemiz gerekiyor. Maskeyle yaşamaya, dezenfektan kullanmaya kendimizi alıştırmalıyız.
Hastalığı geçirmiş, iyileşmiş bir kişi artık rahattır diyebilir miyiz?
Hayır diyemeyiz. Ben de görüyorsunuz maskeyle dolaşıyorum hala. Ben hastalığı geçireli 6 ay oldu. Vücudun ürettiği antikor seviyesi, iyileştikten 3 ay sonra sıfıra yaklaşıyor. Yani iyileştikten 3 ay sonra sanki hiç o hastalığa yakalanmamış gibi yaşamaya devam ediyorsunuz. Hastalığı geçiren bir daha geçirmez diye bir şey söz konusu değil anlayacağınız. Vuhan’da tekrar bu hastalığa yakalananlar da var zaten.
Sizin söylemek, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Basın, internet, medya bu hastalıkla ilgili yayınlar var. Uyarılar var. Hafife alınacak bir hastalık değil. Biz atlattık ama her yakalanan atlatacak diye bir garantisi yok. Ben şanslı hissediyorum, yeniden hayata dönmüş gibi hissediyorum kendimi. Dünyaya bakış açımda da bir takım değişiklikler oldu. O yüzden insanlarımız mümkün mertebe, maske kullansınlar, fiziksel mesafeyi korusunlar, sık sık ellerini yıkasınlar. Arkadaşlarımızı, dostlarımı özledik ama toplu yemekleri erteleyelim.
Pandemi süreci dramlarla dolu
Pandemi süreci aslında dramlarla dolu. İnsanlar cenazelerini bile bir-iki kişi gittiler kaldırdılar. Doğru dürüst cenaze törenleri bile yapılamadı. Yollar kapandı. Benim kızım Berlin’de okuyor. “Acaba kızım cenazeme gelebilir mi?” diye düşündüm. Yani en yakın kardeşlerim, akrabalarım ziyaretime gelemediler. Hiç kimse sana yardım edemiyor, kendinizden başka. Yapayalnız kalıyorsunuz. Gittiğiniz zaman eşinizin yanına giremiyorsunuz, izole odada çünkü. Çok ağır bir travma aslında. Ruhsal olarak çöküyorsunuz. Bir tek odadasınız akşama kadar. Yemekler kapıdan bırakılıyor. Çekip gidiyorlar, yemeği kimin getirdiğini bile görmüyorsunuz.
Herkes bizim gibi şanslı değil. Mesela televizyon var odada, hastayım, yatarken ona bakıyorum. Alt yazı geçiyor… Büyük Türkiye Partisi lideri Haydar Baş, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu COVID nedeniyle hayatını kaybetti haberlerini izliyorum. Cemil hocam o zamanlar yataktan konuşmuş, ‘İyi olacağım, aranıza döneceğim’ diyordu. Ama sabah ne olur bilemiyorsunuz, kendimizi her şeye hazırlamaya çalıştık.
Eşimin tedavisini üstlenen Prof. Dr. Halil Özgüç, Dr. Kürşat Keskin, Dr. Hakan Bahadır ve sağlık çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Benim tedavimi üstlenen Dr. Necmi Tunç, Dr. Seher Göktaş ve hastane sağlık çalışanlarına çok teşekkür ediyorum, sağolsunlar, varolsunlar. Bizi hayata döndürdüler.
Röportaj: Onur Fidansoy