Sağlık Tarihimizin Önemli Bir Hadisesi Güneş Motel’den Tam Gün Yasası’na Giden Yol

DR. METE TAN İLE RÖPORTAJ

DR. MURAT DERİN

1977 yılının son günlerinde İstanbul Belediyesi’ne bağlı Florya Plajı’nda olağandışı bir hareketlilik yaşanıyordu. Plajı çevreleyen bahçe duvarlarının gerisinde telaşlı kişiler gizli bir hazırlık içindeydiler. Öğleden sonra plajın alışık olmadığı bir mevsimde, bazı aileler plajın ana kapısından giriş yapıp, plajı yola doğru olan tarafından çevreleyen Güneş Motel’in, ruhsuz, sarı boyalı, plaj kampından çok toplama kampına benzeyen binasına yöneldiler. Kadınlı, çocuklu kalabalıklar, ilerleyen saatlerde birer birer Güneş Motel’e giriş yapıyorlardı. Bir zaman sonra hava karardı. Ortamda bir sıkıntı, kasvet vardı. Hava soğuktu. Motelin kalorifer sistemi, uzun, beton binayı ısıtmaya yetmiyordu. Akşam yemeği için yemekhaneye inildi. Ailelerin bazıları birbirlerini tanıyorlardı. Yarı ciddi, yarı soğuk, akşam yemekleri yendi, kahveler içildi; daha sonra ailelerin erkekleri, uzun sürme ihtimali olan bir görüşme için karılarına, çocuklarına iyi uyku temennilerinde bulunarak ayrıldı. 12 adam, Güneş Motel’in 12 numaralı süit odasına alınarak beklemeye başladı. Az sonra, odanın kapısından içeri Bülent Ecevit girdi, kapı kapandı ve gece boyunca sürecek ve Türk siyasi tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kayda geçecek görüşme başladı.

Güneş Motel’deki bu görüşmeyle sonuçlanan süreç, 5 Haziran 1977’de yapılan Milletvekili Genel Seçimi ile başlamıştı. 1977 yılında yapılan seçim, Meclis aritmetiğini çıkmaza sokmuştu. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yüzde 41,5 oy alarak seçimlerden birinci parti olarak çıkmıştı. Ancak 213 milletvekili, hükümet kurmasına yetmiyordu. Adalet Partisi (AP) lideri Süleyman Demirel, AP ile Milli Selamet Partisi (MSP) ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) katılımıyla II. Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu. 11 Aralık 1977’de yapılan yerel seçimleri yine CHP kazandı. Ardından gelen istifalar II.MC hükümetini TBMM’de azınlığa düşürdü. Bu fırsattan yararlanmak isteyen CHP, AP’den istifa edenlerle temasa başladı. Ecevit ile 12 eski AP’li (Tuncay Mataracı, Şerafettin Elçi, Dr. Mete Tan, Hilmi İşgüzar, Orhan Alp, Fethi Acar, Oğuz Atalay, Cemalettin İnkaya, Ali Rıza Septioğlu, Enver Akova, Ahmet Karaaslan ve Güneş Öngüt) arasındaki görüşmelerin ilki 22 Aralık tarihinde Darıca’ya bağlı Bayramoğlu’nda bir otelde gerçekleştirildi. Ancak görüşmelerin gizli tutulmasına rağmen basına sızması üzerine görüşmelerin başka bir ortamda gerçekleştirilmesine karar verildi. Görüşmelerin devamı dönemin CHP’li İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in organizasyonunda belediyeye ait Florya’daki Güneş Motel’de yapıldı.

Güneş Motel’de yapılan görüşmede, Ecevit 11 bağımsız milletvekiline, kuracağı hükümete destek karşılığında bakanlık önerdi, 10’u kabul etti. Konya Milletvekili Oğuz Atalay bakanlık teklifini kabul etmedi. CHP’nin gensorusu ile 31 Aralık 1977’de Süleyman Demirel başkanlığındaki II. MC Hükümeti devrildi. 12’ler içinde olan ve daha sonra tarihe 11’ler olayı olarak geçecek bu gensoru görüşmesine Balıkesir Milletvekili Cemalettin İnkaya eski partisinden aldığı aşırı baskı nedeniyle katılmadı. Böylece 12’ler grubu gensoru görüşmeleri sırasında 11’e düştü ve öyle anılmaya başlandı. Ardından Ecevit hükümeti güvenoyu aldı. 11’lerden Oğuz Atalay dışındaki 10 milletvekili yeni kurulan hükümette bakan oldu.
Bu bakanlardan birisi de Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olan Dr.Mete Tan’dı.

Dr. Mete Tan, işin başına geçer geçmez kolları sıvadı ve hekimlerin aynı anda hem kamuda, hem de özel muayenehanelerinde çalışmalarının önünü kapatan “Tam Gün Yasası”nı yaşama geçirdi. Dr. Mete Tan, Türk Tabipleri Birliği’nin 28. Büyük Kongresi’nde yaptığı konuşmada “tam süre ilkesinin yaşamının amacı ve övüncü olduğunu” söyler. Bunun gerekli olduğuna inanıyordu. Yasa, doğru hekimlik ideali ile hazırlanmıştı ancak tahmin edileceği gibi, hala nasıl olması gerektiği tartışılan tam gün yasasının, o dönemde de muhalifi çoktu. Üstelik bu muhalefet Adalet Partisi’nden olduğu kadar CHP içinden de geliyordu. Fakat muhalifler engel olamadı ve Tam Gün Yasası, 29.6.1978 günü, 2162 Sayılı “Sağlık Personelinin Tam Süre Çalışma Esaslarına Dair Kanun” adı altında yayımlanarak, yürürlüğe girdi. Cumhuriyet tarihinin 12 Ocak 1961 tarihinde yürürlüğe giren 224 Sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun” ile birlikte sağlık alanında ikinci büyük kilometre taşı oluşmuştu.

Yasa, uzun ömürlü olmadı. Yasanın mimarı Dr. Mete Tan’la yaptığımız röportajda okuyacağınız gibi farklı nedenlerden bekleneni vermedi ve 12 Eylül askeri darbesi sonrası, 30 Aralık 1980 tarihinde yürürlükten kaldırıldı.

Dr. Mete Tan’ın da belirttiği gibi yasanın kalıcı olmamasının en önemli sebebi yüksek enflasyonun yarattığı ücret tutarsızlığıydı. Kamuda kalan hekimlere vadedilen tazminatlar bir yıl sonra enflasyon sebebi ile komik rakamlara dönüyordu. Bu nedenle hızla kamudan kopmalar başladı. Bu kopuşlar hükümette zaten belirsiz olan siyasal ortamın yarattığı gerginlikle beraber panik başlattı. Zaten muhalefet görerek kanunlaşmış olan “Tam Gün Yasası”, bir süre sonra ateşten top gibi kimsenin eline almak istemediği bir hale geldi. Memleketin her tarafından birer ikişer hekimlerin istifa haberleri geliyordu. Yasa, su alan tekne gibi delik deşik olmuş, sağlık alanında büyük bir batışa doğru gidiyordu. Geri dönüş, yenilgiyi kabulleniş olacağı ve muhalefetin eline büyük bir koz verileceği için çok zordu.

Dr. Mete Tan’ın “Tam Gün Yasası” getirmek uğruna siyasi pazarlıklara adının karışmasını bile sineye çekmiş olması hiç şüphesiz içindeki ideal dürtüsüdür. Ömrü boyunca her zaman şerefli ve şaibesiz bir mesai hayatı sürmüş ve adı üzerinde hiçbir leke olmayan Dr. Mete Tan’ın şanssızlığı, “Tam Gün Yasası”nı memleketin en karanlık günlerinde uygulamaya kalkmış olmasıydı. Türkiye, o yıllarda anarşiyle, terörle, yokluklarla boğuşuyordu. Maraş Katliamı’nda yüzlerce kişi ölmüştü. Her gün terör olaylarında en az 30 kişinin ölüm haberi geliyordu. Tüpgaz, margarin, sigara, ekmek saatlerce kuyruk bekleyerek alınıyordu. Hiç şüphesiz istikrarlı bir siyasi ortam olsaydı “Tam Gün Yasası”, başarılı olabilirdi.

1978 yılında uygulamaya konan Tam Gün Yasası’nın mimarı dönemin Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Mete Tan

DR.METE TAN
1929 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. IX.Dönem Afyonkarahisar milletvekili Dr. Avni Tan’ın oğludur. İlk, orta ve lise eğitimini Afyonkarahisar’da gördü. 1953 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Lisansüstü eğitimini aynı yerde tamamlayarak 1956 yılında Kulak-Burun- Boğaz Hastalıkları Uzmanı oldu. Vatani görevini yedek subay olarak Ankara’da yaptıktan sonra mesleki görgü ve bilgisini artırmak üzere Almanya’ya gitti. Yurda dönüşünde TCDD Eskişehir Hastanesi KBB Kliniği’ne şef olarak atandı. Bu görevi 12 yıl sürdü. Uzun süre Eskişehir- Kütahya Tabip Odası Başkanlığı yaptı. TCDD Hastanesi Başhekimi iken 1973 yılında yapılan seçimlerde Adalet Partisi’nden milletvekili seçildi.
Dr. Mete Tan, siyasete girene kadar olan mesleki yaşamında hareketli bir hekimdi. Tabip Odası Başkanlığı yanında Kızılay İdare Heyeti Üyesi, Türk Demiryolcu Dernekleri Federasyonu İdare Heyeti Üyesi ve Sağlık Sözcüsü oldu. Çeşitli mesleki makaleler, gazete yazıları yazdı. Meclis’e girdikten sonra da aynı şekilde enerjik bir milletvekili oldu. Meclis İdare Amirliği yaptı. Bütün hayali Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı olabilmekti. Bakan olmayı bu kadar çok isteme sebebi tıp mesleği ile ilgili yanlışları düzeltip, daha iyi sağlık politikaları oluşturabilmekti.

Dr. Mete Tan, 1977 seçimlerinde yine Adalet Partisi’nden milletvekili oldu ve meclise girdi. Kurulan II. Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde hem kendisi hem de temsil ettiği Afyonkarahisar adına Bakanlık beklerken, Demirel, Dr. Mete Tan’a bakanlık vermedi. Bunun üzerine zaten sancılı kurulmuş olan koalisyondan ve partisinden istifa etti. Güneş Motel görüşmelerinde kendisine Bakanlık sözü verilmesi üzerine CHP’ye geçerek Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 42.Hükümet’te Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı oldu. Dr. Mete Tan’ın 5 Ocak 1978 tarihinde başlayan bakanlığı Bülent Ecevit Hükümeti’nin istifa ettiği 12 Kasım 1979, milletvekilliği ise 12 Eylül askeri darbesine kadar sürdü. Darbe sonrası İstanbul’a yerleşti. 1986 yılında Demokratik Sol Partiye üye oldu ancak aktif siyaset yapmadı. Almanca ve Fransızca bilen Dr. Mete Tan evli ve iki çocuk babası idi. 2016 yılında vefat etti.

 

TAM GÜN YASASI’NI KALICI HALE GETİREMEDİK, ZAMANIMIZ YETMEDİ…

Röportaj ve fotoğraflar: Dr. Murat Derin

1978 yılında Türkiye ilk kez Tam Gün Yasası ile tanıştı. Yasa ve uygulaması, başarısızlıkla sonuçlandı ve 12 Eylül askeri darbesinin ardından uygulamadan kaldırıldı. O günlere yetişen kimi hekimlerimizin çok olumlu anlattığı, kimi hekimlerimizin de yerden yere vurduğu 1978 yılındaki Tam Gün Yasası’nı, 2007 yılında Bursa Tabip Odası’nın Uludağ’da düzenlemiş olduğu çalıştaya davetli olarak gelen yasanın mimarı eski Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Mete Tan’la konuşma fırsatı bulmuştuk. 2016 yılında kaybettiğimiz Dr. Mete Tan, o zaman sorularımıza açıklıkla cevap vermişti. Dr. Mete Tan’la yaptığımız bu röportajı sizlerle paylaşırken 1978 yılında uygulamaya konan Tam Gün Yasası ile ilgili olarak şu tespitte bulunmak istiyoruz: Tam Gün Yasası, olumlu ve olumsuz taraflarıyla sağlık politikalarımızın şekillenmesinde çok önemli bir model olmuş, politikaların belirlenmesinde öngörülemeyecek birçok aksaklıkların tespit edilmesini sağlamıştır. Hiçbir şeyin yapılmadığı, durumu idare eden politikaların yerine, aksaklıkları ortaya çıksa da devinim içinde olmak, politikalar üretmek, hem de bunu bir buçuk yıl gibi kısa süren bir iktidar döneminde ve ülke siyasetinin çok karışık olduğu yıllarda yapabilmek zaten başlı başına bir başarıdır. Bu nedenle Mete Tan’ın adı, sağlık tarihimize, en başarılı Sağlık Bakanlarından birisi olarak geçecektir. Kendisini rahmetle anıyoruz!

• “Tam Gün Yasası” nasıl hazırlandı, kimlerle müzakere ettiniz?
Yasayı, tabi ki kendi başıma hazırlamadım. Daha evvel Tabip Odası başkanlıkları yaptım ve asistanlığımdan beri Türk Tabipler Birliği’nin bütün kongrelerine Ankara ve Eskişehir Tabip Odası delegesi olarak katıldım. Bu süreç içinde Türk Tabipler Birliği Başkanı Dr. Erdal Atabek, TTB Merkez Konseyi Genel Sekreteri yakın dostum Dr. Şükrü Güner ve Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nde 2.Başkan olarak olarak görev yapmış olan Dt. Tonguç Görker ile yasayı tetkik ettik ve Dt. Tonguç Görker’i de müsteşar yaptık. Tabip Odalarının ve Hekimler Birliği’nin de önerilerini aldık. Prof.Dr. Nusret Fişek’in tam süre ile ilgili çok çalışmaları vardı, onlardan da yararlandık. Yalnız yapamadığımız bir şey var, ben bu arkadaşlarımıza da söyledim. Bir yerde bir pilot uygulaması yapıp ondan sonra kanunu bütün Türkiye’ye uygulamamız gerekirdi. Pilot bölgede yanlışları gördükten sonra daha gelişmiş bir şeklini bütün Türkiye’ye uygulayacaktık fakat bunu yapmadık.

• Yasa kimler tarafından hazırlandı ?
Ben, müsteşarım, müsteşar muavinlerim ve müfettişlerim tarafından hazırlandı. Daha sonra gerekçe ile beraber Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunduk.

• Daha önce tam gün çalışma ile ilgili bir yasal düzenleme olmuş muydu?
Olmuştu. Bizden evvel de “tam süre” çıkarıldı. Fakat bu tam süre, hekimlerin isteğine bırakıldı. İsteyen tam süreyi kabul ediyor, istemeyen de part-time çalışıyordu. Tam süre çalışmayı kabul eden hekimlerin muayenehane açmaları yasaklanıyordu ve akşam 17’ye kadar çalışıyorlardı. Sonra bu uygulama bir sistem karmaşasına neden oldu. Biz tam süreyi zorunlu hale getirdik. Yine de seçme hakkı vardı. “Sen devlette mi çalışmak istiyorsun, muayenehanede mi?” diye.. Devlet diyenleri devlete, muayenehane diyenleri muayenehaneye ayırdık. Yani hem devlet, hem muayenehane olmuyordu. Böylece hastayla hekimin arasına para girmesine engel olduk. Yani halkın sağlığının para ile satın alınmasına engel olduk.

• Hekimlerin o dönemde buna verdiği tepki nasıl oldu?
Özellikle kamu-muayenehane bağlantısı olan hekimler Yasa’ya karşı çıktı. Tabi öz eleştiri yapmam lazım, bu kanunun birçok hatalı tarafları da vardı. Bunları düzeltmeye çok çalıştık ama süre yetmedi.

• Tabip Odalarının yaklaşımı nasıldı?
Çok olumluydu.

• Yasa’nın başarısız olmasında en büyük engeliniz neydi?
En büyük engel maliyeydi. Vermiş olduğumuz tazminat enflasyon nedeniyle bir sene sonra yarı yarıya azaldı. Biz tazminatları en yüksek devlet memuruna göre hesaplıyorduk. Bu sefer maliye, en yüksek devlet memurunun aldığı parayı değiştirdi. “Şu fiyat üzerinden tazminat verebilirsiniz” dedi. Biz tazminatların maaşla ayrı ayrı vergilendirilmesini istedik. Fakat Sayıştay ikisini birleştirdi, vergi matrahı yükseldi.

• Tazminatlar emekliliğe yansıyor muydu o dönemde?
“Yansısın” dedik, fakat yansıtmadılar. Mesela emekli olanlara %200 verdik fakat o da Sayıştay ve Maliye Bakanlığı tarafından reddedildi.

• Sizin bakanlık döneminiz devam etseydi ve koşullar bu şekilde sürse idi geriye adım atmayı düşünür müydünüz? O günkü Tam Süre Yasası’nın iptal edilmesi söz konusu olabilir miydi?
İptal edilmesi söz konusu olamazdı ama kanunda olan birçok maddenin iyileştirilmesine gidebilirdik. Nitekim gittik de! Mesela bir yönetmelik çıkardık. Hekimlerin maaşlarını ve tazminatlarını ve saat 17’den sonra da hasta muayene edebilmelerini kolaylaştırdık. Yasa’nın 7.maddesi bizi çok zor duruma soktu, onu da değiştirdik. Fakat bakanlar da imza ettikten sonra o maddenin değişikliğine ait olan Yasa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne verilirken biz hükümetten ayrıldık. Yeni kurulan Adalet Partisi hükümeti Yasa’yı ve yönetmeliği hemen geri çekti.

• Siz hükümetten ayrıldıktan sonra kurulan Adalet Partisi hükümeti Yasa üzerinde çalıştı mı?
Yasa’yı değiştirmek ve iyileştirmek için Adalet Partisi de bazı çalışmalar yaptı. Fakat 1980 de, darbe olduktan sonra Yasa, darbenin getirmiş olduğu hükümet tarafından tamamen kaldırıldı. Hükümet aynı zamanda Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Yasa’nın 4. maddesini değiştirdi. Bu dördüncü madde aynen şöyle diyordu: Sosyalizasyonu kabul eden hekimler muayenehane açamaz. Onu da kaldırdı. Yeni hekimlerin, bütün Türkiye’de sosyalizasyon hekimi olsun olmasın, muayenehane açmalarını maalesef kabul etti.

• Peki sizin kişisel düşünceniz nedir? Kamuda çalışan hekimler gerçekten başka bir yerde çalışmamalı mı? Yoksa özel bir takım koşullarda çalışabilirler mi? Niçin Tam Gün Yasası’na gerek gördünüz?
Sağlık hizmetlerinin halka ulaştırılabilmesi, doğru dürüst verilebilmesi ve hekim ile hasta arasındaki ticari ilişkilerin kaldırılması için tam süre uygulanmalıdır. Tam süre çalışmak, hekimlerin muayenehane açmadan, ek görev almadan ücretlerini kamu kuruluşundan alarak, belirlenen çalışma saatleri içinde tüm emeklerini kamusal hizmete vermeleri demektir.

• O dönemdeki Yasa içinde kamu hizmetinin, bugünkü performans benzeri bir takım uygulamalarla derecelendirilmesi veya mükafatlandırılması gibi uygulamalar var mıydı? Yani günde 3 ameliyat yapan hekim, aynı branştan hiç ameliyat yapmayan hekimle aynı maaşı mı alıyordu?
Onu bir yönetmelik ile sonradan koyduk, başlangıçta yoktu. Fakat o yönetmelik yürürlüğe girmedi. Mesela 15 ameliyat yapan hekim ile cildiye hekiminin, -cildiye hekimlerinin kötülemek için söylemiyorum- aynı parayı almaları bir çok hekim arkadaş arasında bir ikilem yarattı. Beyin Cerrahisi gibi bir branştaki hekim ile cildiye hekimi ya da biyokimya hekimi arasında fark var.

• Bu düzenlemeleri neden yapamadınız? Sonuçta iki yıla yakın bir süre bakanlık yaptınız. Hükümet yeterince destek olmadı mı size?
1,5 yıl bakanlık yaptık, bu çok uzun bir süre değil. Hükümet destek oldu. Nitekim sonunda kanun da çıkarttık. Sonrasında Başbakan’la yazışmalar yaptık. Kanunun 7.maddesini de değiştirdik. Tam süreye tabi hekimlerin saat 17’den sonra muayenehane açabileceklerini ve hekimlerin tazminatlarının daha da yükseleceği maddeleri de getirdik. Fakat istifa etmek mecburiyetinde kalınca her şey yarım kaldı.

• 7.madde bunu mu öngörüyordu? Tam süre hekimlerinin saat 17’den sonra muayenehane açabilecekleri şeklinde miydi?
Evet.

• Saat 17’den sonra muayenehane açabilmeleri tam gün çalışmanın mantığına aykırı değil mi?
Saat 17’den sonra muayenehane değil, hastaya bakabilmelerinin yolu açılıyordu. Buna karşılık döner sermayeden pay alacaklardı. Hastanın hekim seçme hakkını da bu şekilde sağlamış olacaktık.

• Yasaya göre tam gün çalışan hekimlerin, işyeri hekimliği gibi ek bir takım kazanç getirici işler yapması mümkün müydü?
Hayır, değildi.

• Yasa akademik unvanı olan hekimleri de kapsıyor muydu?
Bizim hazırlamış olduğumuz yasada üniversiteler ve askerler yoktu fakat Yasa TBMM’ne gittiği zaman, karşısında olanlar bu Yasa muvaffak olmasın diye kanuna üniversitelerin de, askerlerin de katılması için bir önerge verdiler ve TBMM tarafından da bu önergeler kabul edildi. Kabul edilince bir sistem karmaşası oldu. Çünkü biz kanunu, bünyemizdeki ve SSK’ya bağlı hastaneler için yaratmışken hazırlıklı olmayan üniversiteler ve hiyerarşik siteme çok dikkat eden askerler devreye girdi. Böyle olunca bir kargaşa başladı, Yasa yozlaşma yolunu tuttu.

• Bakanlık döneminizde sağlık sisteminin aynı çatı altında toplanmasına yönelik girişimleriniz oldu mu?
Evet, bununla ilgili de çalışmalara başladık. Fakat yine o çalışmalarında sonucuna biz yetişemedik. Yoksa yapıyordum. Yasa teklifini, gerekçesi ile birlikte hazırlamıştık.

• Bu dönemde hekimlerin maaşlarında ne kadar iyileştirme oldu?
Maaşlarının %80’ine kadar tazminat verdik. Türkiye’yi bölümlere ayırdık. En yoksul yerlerde çalışanlara %80 verdik. Mesela İstanbul’da 5 lira alıyorsa, Yozgat’ta 7 lira, Hakkari’de 9 lira gibi. Çünkü hekim rahat yaşamak ister. Ekonomik bakımdan rahat olmak ister, sosyal bakımdan rahat olmak ister, bilgi bakımından da rahat olmak ister. Hekimlerin o zaman 2-3 ay rotasyonla Avrupa’ya, gönderilmesini de düşünmüştük ama bunların hiç birini yapamadık. Çünkü zaman çok azdı.

• Siyasi bakımdan Türkiye’nin çok karışık olduğu bir dönemdi.
Çok, bildiğiniz gibi değil. Günde 30 kişi ölüyordu. Hükümet tam süre ile mi uğraşsın, anarşi ile mi uğraşsın?

• Maraş olayları sırasında sizin de başınıza bir şeyler gelmiş.
Evet, ben olaylar sırasında Maraş’a gittim. Silahların gölgesi altında. Oralara iki uçak dolusu sağlık personeli gönderdim. Hastaneye girdik. O anda silahlar patladı. Hükümet binasının önüne kadar geldiler. Neredeyse jandarma komutanı da dahil olmak üzere hepimizi temizleyeceklerdi orada. Hastaneye getirilen ölülerden elli ikisini inceledim. Bunlardan üç tanesi sopayla öldürülmüş, diğerleri mermilerle. Boğularak öldürülenlerin de olduğunu söylediler. Yetmişlik yaşlıları, üç yaşında bebekleri vurmuşlardı. Kurşun yağmuru altında gidip geldim.

 

 

Hekimce Bakış 95. Sayı