H.B: Merhaba, sizi tanımak isteriz. Kendinizi bize tanıtır mısınız?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Öncelikle beni meslektaşlarımla buluşturduğunuz için çok teşekkür ederim. 1992 Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. 15 yıl kadar kamuda, 11 sene de özel sektörde Acil Servis Doktoru olarak görev yaptım. 2017 yılında Hukuk Fakültesini bitirdim. 2020 Temmuz ayında ruhsatımı aldım. O zamandan beri aktif Avukatlık yapıyorum. Çeşitli STK ve meslek kuruluşlarında üye ve yöneticiyim. Evliyim, bir oğlum ve üç kızım var. Oğlum da baba mesleğini seçti. Şu an Tıp Fakültesi 4. Sınıf öğrencisi.
H.B: Neden böyle bir meslek değişikliği yaptınız? Doktorluk toplumumuzda ağırlığı olan, prestijli bir meslek. Böyle bir değişiklik sizi ürkütmedi mi? Bazı kaygılarınız olmadı mı?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Mesleğin başlangıcında elbette bazı kaygılarım vardı. Ancak şunu belirtmek isterim ki, Hukuk kesinlikle sözel beceri gerektiren bir meslek değil, sanıldığının tam aksine sayısal beceri gerektiren bir meslektir. Çünkü tüm hukuksal sorunların sağlıklı anlaşılması ve çözümü için, bir mantık zinciri gerekmektedir. Biz doktorlar da herkesin bildiği gibi sayısal düşünmeyi iyi bilen kişileriz. Bu sebeple yeni mesleğime kolay alıştım.
Meslek değişikliğimin kişisel sebeplerinden ilki, hala çok sevmeme rağmen, ülkemiz şartlarında doktorluk yapmanın zorluklarının artması ve giderek de artacağını öngörmemdi. Retrospektif değerlendirdiğimde, 2019’dan günümüze bu öngörümün ne yazık ki doğru çıktığını görüyorum. Diğeri ise artık aileme daha çok zaman ayırabileceğim, daha düşük tempolu bir çalışma hayatı arzulamamdı. Avukatlık bu amaca ulaşmamı da sağladı.
Kişisel sebepler dışındaki ana sebep ise, doktor meslektaşlarının Sağlık Hukuku alanında, Doktor Avukatlara gereksinimi olduğunu fark etmemdi. Çünkü son yıllarda biz doktorların, hukuksak alanda sorunları giderek artmıştı ve bu konularda ne yazık ki yalnızdık.
H.B: Bu sorunlar sizce nelerdir?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Başlıca üç ana başlıkta toplanabilir bu sorunlar. İlki sağlıkta şiddet olaylarının artması. Birçok meslektaşımızın şiddet mağduru olması ve faillerin genelde cezasız kalmaları. Bir diğeri artan malpraktis davaları ve bunların doktorlara getirdiği ceza ve tazminat yükü. Üçüncüsü ise idari sorunlar. Özlük haklarında, yıllar içinde ciddi anlamda gerilemeler olması, doktorlara karşı uygulanan idari yaptırımların artması, yöneticilerin bilerek yapmadıklarını düşünmek istediğim, mobbinge varan baskıları. Bunların dışında, birçok başka hukuksal sorunlarımızın daha olduğu da, bilinen bir gerçektir.
Biz doktorlar, yoğun tempo içerisinde insanlara faydalı olmaya ve bilim üretmeye çalıştığımız için, ne yazık ki hukuk alanında bilgilerimiz çok sınırlı kalmaktadır. Bir ceza davasının veya bir hukuk davasının süreçlerini, haklarımızı, hukukta çok önemli olan süreleri, itiraz mercilerini ne yazık ki çok az biliyoruz. Hatta hiç bilmiyoruz. Çoğumuz devlet memuru olduğumuz halde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu bile okumuş değiliz. İdari haklarımızı bilmiyoruz.
H.B: Çözüm için sizce neler yapılabilir? Neler yapmalıyız?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Öncelikle bir an önce, Tıp Fakültelerine, “Sağlık Hukuku” dersleri koymalıyız. Farkındalığı oluşturabileceğimiz ilk nokta burasıdır. Sonrasında bu farkındalığı arttırmak için meslek içi eğitimler vermeliyiz. Ben aynı zamanda kurulduğundan beri, iki dönemdir Hukukçu Hekimler Derneği (HHD) Yönetim Kurulu üyesiyim. Derneğimizin tüm üyeleri, hem Tıp Fakültesi hem de Hukuk Fakültesi diplomasına sahipler. Dernek olarak esas misyonumuz: Doktor meslektaşlarımızın hukuksal sorunlarında, onların yanında olmak ve talep halinde onlara ücretsiz eğitimler vermek. Bizim derneğimize benzer STK’lar, bu çalışmalarda aktif rol oynayabilirler. Bu tür eğitimler verdiğimizde, katılımın her zaman yüksek olduğunu görüyoruz. Katılan arkadaşlarımız oldukça ilgili ve sordukları sorularla bu konularda bilgiye ne kadar aç olduklarını da bize hissettiriyorlar. Gözlemlediğimiz bir diğer nokta da, ne yazık ki birçok doktor meslektaşımızın sürmekte olan bir davası veya idari soruşturmasının mevcut olmasıdır.
İkinci önemli konu, hukuki bir süreç başladığını öğrendiğimiz andan itibaren bunu ciddiye almalıyız. “Bu konuda zaten bir şey olmaz, benim suçum yok ki” yaklaşımı çok yanlıştır. Olay basit bile olsa, ciddiye almalı ve bir profesyonelden destek almalıyız. Olay tıbbi içerikli ise, bu avukatın Tıp kökenli olmasının tabi ki faydası olacaktır. En azından hukuki sorunu olan doktor ve avukat aynı dili konuşma şansına sahip olacaktır. Avukatınızla dosya hakkında sık sık görüş alışverişi yapmak ve arada UYAP sisteminden dosyayı incelemek de çok doğru bir yaklaşım olacaktır.
H.B: En büyük sorunlarımızdan birisi olan Malpraktis davaları ile ilgili bize söyleyecekleriniz nelerdir?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Doktorun kamuda veya özel sektörde çalışmasına göre süreçler farklı işlemektedir. Ayrıca her malpraktis iddiasında, genelde iki ayrı süreç beraber işliyor. Bunların ilki, olayın Ceza soruşturması ve gerekirse sonrasında Ceza kovuşturması yani dava süreci. Diğeri ise tazminat süreci. Bunları kısaca açıklamak istiyorum.
Ceza sürecinde
- Doktor özel sektördeyse, şikayetçi taraf Savcılığa suç duyurusunda bulunuyor, savcılık bir soruşturma yürütüyor. Suç şüphesi yoksa, halk arasında takipsizlik denen “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı çıkıyor. Savcı eğer suç şüphesi görürse iddianame düzenliyor ve kovuşturma başlıyor, dava açılıyor.
- Ancak doktor kamu görevlisiyse, savcı soruşturma için kişinin bağlı olduğu mülki amirden izin almak zorunda. Bu makam bir inceleme yapıp doktorun bir kusurunun olmadığını saptarsa, soruşma izni vermeyebiliyor. Yani kamuda çalışan doktorların ek bir koruma kalkanı mevcut ve en azından dosya somut olayı daha iyi algılayabilecek kişilerce incelenebiliyor. Soruşturma izni verilmezse konu kapanıyor, tabi ki itiraz yolu açık. İzin verilirse süreç diğerindeki gibi işliyor.
Tazminat sürecinde
- Doktor özel sektördeyse, davacı taraf, doktor ve/veya hastaneyi hasım gösterip, Hukuk Mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat davası açıyor. Dava sonunda doktorun hatasının olup olmadığına, adli bilirkişi raporları sonrasında karar veriliyor. Eğer malpraktis varsa tazminat miktarları; sonrasında mahkemece alınan kusur bilirkişisi ve hesap bilirkişisi raporlarına göre belirleniyor. Burada çok önemli bir nokta var, zorunlu mesleki sorumluluk poliçelerimiz. Tazminat davasını öğrendiğimiz an, bu davayı sigorta şirketimize ihbar etmeliyiz ki, poliçenin teminatından faydalanabilelim. Zorunlu mesleki sorumluluk poliçesi konusu, başlı başına bir yazı konusu. Eğer istenirse, ilerleyen günlerde memnuniyetle, bu konuya da değinmek isterim.
- Ancak doktor kamu görevlisiyse, tazminat davası İdari Mahkemede, kamu kuruluşuna karşı açılıyor. Devlet Hastanelerinde ve Aile Hekimliğinde hasım Sağlık Bakanlığı, Tıp Fakültelerinde ise hasım ilgili Rektörlüktür. Yargılama, doktoru da ilgilendirdiği için doktora bu dava ihbar ediliyor ve kurumu yanında katılma ve savunma yapma hakkı veriliyor. Bu çok önemli böyle bir durumda kendimizi, kendi cümlelerimizle savunmak için katılmak mutlaka şart. Sonrasında bilirkişi süreçleri yine aynı şekilde işliyor. Mahkeme bir tazminata hükmederse bunu davacıya kamu kurumu ödüyor, sonra kendi kusur oranı ve doktorun kusur oranına göre orantılı olarak, doktora düşen kısmı rücu davasıyla doktordan geri istiyor. Bu tür durumlarda zorunlu mesleki sorumluluk poliçesine bildirim, bu rücu davasının öğrenilmesi sonrasında yapılmak zorundadır.
H.B: Sağlıkta şiddet ile ilgili kısaca bilmemiz gerekenler nelerdir Oktay Bey?
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Beyaz Kod yönetmeliğini hepimiz duymuşuzdur. Ancak uygulamada çok da iyi işlemiyor. En çok görülen aksaklık; yasada Beyaz Kod veren kişinin ifadesinin, iş yerinde alınacağının açık olmasına rağmen, karakolda alınmak istenmesindeki ısrarcı davranıştır. Diğeri; SABİM gibi hatlara yapılan tehdit ve hakaret içerikli başvurularda, bu çağrıyı kaydeden kurumun, suç duyurusunda bulunması zorunluluğu olduğu halde, bu konuda da aksaklıklar olmasıdır.
Beyaz Kod verildiğinde Sağlık Müdürlüğü, size hukuksal destek vermek zorundadır. Ancak kişi isterse bunu reddedip, kendi özel avukatıyla bu süreci sürdürebilir. Eğer soruşturma kovuşturmaya döner ve dava açılırsa, burada da kendimizi iyi anlatmalıyız. Ayrıca Türk Ceza Kanununda yazmayan, başka kanunların arasına sıkışmış, bazı kanun maddeleri vardır. Bunlar cezada ½ arttırım öngörmektedir, tehdit, hakaret gibi sağlıkta şiddet olgularında. Avukatınızın bunu mutlaka vurgulaması gerekir.
Dikkat edilmesi gereken önemli bir konu var bu tür davalarda. Doktor şikayetçi ve davacı olunca, genelde karşı taraf da, refleks olarak bir bahane bulup, doktordan şikayetçi ve davacı oluyor. Eğer süreç iyi takip edilmezse, mağdur iken sanık durumuna düşmemiz ne yazık ki söz konusu olabiliyor.
H.B: İdari sorunlar ve İdari davalarla ilgili söylemek istediklerinizi de alarak, bu söyleşiyi sonlandıralım Oktay Bey
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal: Burada önemli olan, idareden her talebimizi, söz uçar yazı kalır mantığıyla yazılı yapmamız ve cevap gelince dava açma sürelerini kaçırmamamızdır. Bir idari dava kazandığımızda, idare bunu üst mahkemeye götürüp itiraz etse bile, bu karar başvurumuz sonrası 30 gün içinde idare tarafından uygulanmalıdır. Uygulanmazsa uygulamayan merciinin ceza ve tazminat sorumluluğu doğmaktadır.
Sonuç olarak sizlere önerim ve ricam; Tıbbi her girişim öncesi onam almanız, bu girişimler sırasında yanınızda her zaman bir sağlık personeli veya sekreter bulunmasını sağlamanız, kayıtlarınızı sağlam tutmanız ve bir olumsuzlukta bizlere hiç gecikmeden ulaşmanızdır.
Bir parça faydam olduysa ne mutlu bana, ben kendimi hala doktor olarak hissediyorum ve meslektaşlarıma faydalı olmak beni her zaman mutlu ediyor ve gururlandırıyor. Her sorunuzu yanıtlamaya hazırım. Sağlıcakla kalın.
Dr. Av. Oktay Tolga Büyükhilal
oktaytolga@me.com