– Hadi gel artık kahvaltı yapacağız.
– Tamam anne geliyorum.
Genç kız elindeki defteri kenara bırakacak gibi olur; ancak kendini tutamayıp okumaya devam eder.
DENİZ KABUĞU
… Henüz yaşım büyük sayılmaz ama ne olmak istediğime çoktan karar verdim. Bilim kadını olacağım. Bir matematikçi. Aritmetikle uğraşmak kadar beni mutlu eden başka bir şey yok. Bütün o geometrik hesaplamaların ve cebirsel fonksiyonların içinde kaybolmak, günlerce uğraşmak, yeni teoremler kurgulamak, heyecanlı ve tutku dolu bir yaşam demek benim için. Bunlarla uğraşırken akşam nasıl oluyor, sabah nasıl oluyor hiç anlamıyorum. Oysa çevremdeki insanlar; “Hadi üniversiteyi bitirdin diyelim bir kızı kim ciddiye alır ki?” diyorlar. İşte bu yüzden kadınların da bilimde başarılı olabileceğini onlara bir gün mutlaka göstereceğim. Sadece onlara değil bütün dünyaya ve kadınların gizil gücünü göremeyen bütün erkeklere. Yalnız büyükbabam hariç çünkü O bunca yaşına rağmen bana inanıyor. Ayrıca ardımdan gelmek isteyen kadınlara izlek oluşturması için bu deftere her şeyi yazacağım…
…Aritmetik üzerine bazı çalışmalarımı bu işin üstadlarından olan profesöre gönderdim. Kadın adı gördüklerinde, değerlendirmeden kenara koyacaklarını bildiğimden, erkek kardeşimin adıyla yazdım. “Bin yedi yüzlerde kadın olmak mı zor? Bilim kadını olmak mı zor? diye sorulsa ben, bilim kadını derim. Çünkü konu bilim olunca erkekler birbiriyle anlaşmışçasına önyargılı, tekelci ve dışlayıcılar. Oysa dirim kadınların bedeninde başlamıyor mu? O kadınların emekleriyle uygarlıklar yükselmiyor mu? Böyle olmasına rağmen gösterilen bu değersizlik tahammül edilir gibi değil. Büyükbabam çok aydın insan; bir gün bana şöyle söyledi: “Çağımızda bilimle uğraşmak isteyen kadınlar için sadece patikalar var kızım. Bilirsin patikalar ıssızdır. Senden önce birçok kadın bu patikalarda kayboldu. Yine de şunu unutma; insanın savaşımı, sonuca varmasından her zaman daha değerli ve onurludur…” Profesör mektubuma cevabında teoremlerimi çok beğendiğini, beni en kısa zamanda üniversiteye beklediğini söylemiş. Sevinçten çıldırmak üzereyim. Fakat ya kadın olduğumu gördüğünde beni istemezse?..
******
…Bugün harika bir gündü. Her zaman olduğu gibi hocamla birlikte kuramlar üzerine tartışıyorduk ki kapı çalındı. İçeriye daha önce tanışmadığım ancak adını hep duyduğum hocamın Fizik Profesörü arkadaşı girdi. Ne oldu, nasıl olduysa gözlerimi ondan alamadım. Sonra ise kalbim dışarıda atmaya başladı ve koca odada ellerimi koyacak bir yer bulamadım. Gecenin şu saati oldu; mumun yalız ışığında yine onun gözleri…
******
Ebe kadın ikizlerimin olacağını söylediğinde şaşırıp kalmıştık. Oysa bizi en büyük sürpriz doğumda bekliyormuş. İki değil, tam üç bebeğimiz oldu. Bir yakışıklı oğlum, iki güzel kızım var artık. Beni kanatlarıyla uçuracak üç küçük şakrak kuşu ve boynuma sarılacak altı minik el…
…Anne olmak çok zormuş. Hele bir de üçüzleriniz varsa. Üstleri, başları, altları derken akşam oluveriyor. Akşam olduğunda gün boyu hiç oturmadığım halde birçok işin beni beklediğini görerek şaşırıyorum. Ertesi gün sil baştan aynı koşturmaca. Lakin bir bakışları, bir gülüşleri var ki bütün zorlukları unutturuyor. Ne uykusuz geceler, ne geçmeyen yorgunluklar. Hiç bir şeyin önemi kalmıyor. Çiçek açmış cennet ağaçlarına dönüyorum. Şakrak kuşlarının dallarında neşeyle uçuştuğu… korunaklı gölgesinde mutlulukla büyüdükleri…
******
…Bugün kızımın ateşi var, oğlum ise dünden beri yemek yemiyor. Ateşini düşür, yemeklerini yedir, uyut, kaldır. Bütün gün hiç mi hiç oturmadım. Kocamsa sadece bizim hayatımızı seyrediyor. Varsa yoksa bilimsel çalışmaları. Neredeyse bütün gününü üniversitede geçiriyor. Gece olunca kapanıyor odasına, sabahlara kadar çıkmıyor. Ahraz bir adam var artık bizimle yaşayan. Bu akşam da aynısını yaptı. Bu adam tam bir ahmak…
…Çocukları yatırır yatırmaz soluğu kitaplarımın başında alıyorum. Biliyorum ki başarı, ondan asla vazgeçmeyenlerindir. Tıpkı yaşlılıktan avı tutamayacak hale gelen gagaları nedeniyle ölmek üzereyken, onları kayalara vura vura söküp çıkartan ve bedenlerinden yeniden doğan kartallar gibi…
******
…Dışarıda serpinti bir yağmur… Saklı ay çok ötelerde… Bense tahta masamın üzerinde daha önce defalarca baktığım, bir türlü ilerleyemediğim teoremimi düşünüyorum. Bu akşam dünyadan tek isteğim sadece çalışabilmekti. Çok istememe rağmen bunu asla başaramıyorum. Bu gece de öyle oldu. Tam çalışmaya başlamıştım ki kızımın mırıltıları geldi. Biraz sonra susacağını düşünerek çalışmaya devam ettim. Lakin susacak gibi görünmüyordu üstelik kardeşini de uyandırmıştı. Yanlarına gidip, kızımı kucağıma aldım. Ter içindeydi. Hemen üstünü değiştirdim. Neyse ki oğlum şimdilik yaygaradan vazgeçti. Kızımı uyutmak epey zamanımı almış olsa da çalışmama geri döndüm. Çok geçmeden varoluşun büyüsü uyku, kendi gönencine buladı beni…
******
Bu sene fizik ödülünü kocama layık gördüler. Dilerim ben de onun gibi başarılı olabilirim. Bunu en çok küçük kızlarım için istiyorum çünkü büyükbabam maalesef hayatta değil…
******
Dışarıda çokça düşsel, ılgın bir bahar… Mutfak camı açık, içeriye yaseminlerin mistik kokuları doluyor. Bense yine masamda, bu sak gecelerde yılmadan çalışıyorum. Günler süren uğraşlarımdan sonra oluşturduğum teoremimi nihayet profesöre gönderebildim. Cevap yazısında bir hata yapmış olduğumu, gözden geçirip tekrar kendisine göndermemi istedi. Her şeye rağmen öyle mutluyum ki…
******
Bugün ebe kadına gittim. Yeniden hamile olduğumu söyledi. Şaşkınlıktan dona kalmışım. Sırası mıydı şimdi bunun? Tam da hocamın istediği düzeltmeleri yapıp gönderecekken! Bana, istersem çocuğu aldırabileceğimi ancak buna kalkışan pek çok kadının hayatını kaybettiğini, bu yüzden çok iyi düşünmem gerektiğini söyledi. Şunu biliyorum ki cennet ağaçları ölürse cennete gider. Ya şakrak kuşları? Onlar aç kalır, yuvasız kalır…
– Neden gelmedin? Seni bekledik. Gelmeyince biz yedik. Büyükannenin defteri değil mi o? Teyzen mi verdi onu?