Dans değil, hayatın kendisi: Tango

Dr. Nilay Tanık

Aşkın, tutkunun hatta şehvetin dansı, tango! Bunlar tangoya ilişkin her yerde ilk duyacağınız klişeler; ancak tangonun gerçekte ne olduğunu, hayatının önemli bir parçasını tangonun oluşturduğu birisinden dinlemek ister miydiniz?

1800’lü yıllar… Savaşlar, açlık, kıtlık kasıp kavuruyor Avrupa’yı. İşçi sınıfı güzel bir gelecek arayışıyla Güney Amerika’ya göç ediyor. Büyük umutların yitirilmesine bir avuntu olması için midir bilinmez, Arjantin’in alt sınıflarında yepyeni bir dans doğmaya başlıyor. Acaba tango işte tam da bu noktada elde edilemeyen “aşkın” mı dansı oluyor? Çünkü tango şarkılarının sözleri dayanılmaz bir melodramı, arabeski barındırır cümlelerinde; “Papatya gibi beyaz ve ince değildir” yani.

Göçün erkek nüfusunu artırması, ve bunu takiben genel evlerin sayısının artması ve en nihayetinde bu evlerin önünde uzun kuyruklarda bekleyen erkekleri eğlendirmek için tango müziğinin kullanılması. Daha ne kadar anonim başlayabilirdi bir dansın hikayesi? Ne olmuştu aşka? Şehvet burada devreye girmişti belli ki ve belki de tango birden şehvetin dansı olmuştu file çoraplarıyla?

Geneleve gelen orta ve üst tabaka da kaçınılmaz olarak bu danstan etkilenmeye başlamıştı ama tango Buones Aires’te hala alt sınıfların dansı olarak kenara itiliyordu. Güney Amerika’da durum böyleyken Avrupa’ya giden öncü müzisyen ve dansçılar tangoyu yaymaya başlamıştı bile. Ne tutkulu bir yükseliş! İşte o gün tango tutkunun dansı olmuş olamaz mı?
Biraz günümüze ve bana yaklaşalım mı? Liseye yeni başlıyorum. Belki filmlerin etkisiyle veya özgün müziğinin güzelliğinden dolayı tango beni çoktan içine çekmeye başlamıştı bile ve ben nihayet bu tutkulu hayalimi ailemle paylaşmaya, onlara “ben tango öğrenmek istiyorum” demeye karar vermiştim. Açıkçası liseye başlayan kız çocuğunuzu aşk, tutku ve şehvetin dansına yönlendirmek çok akıllıca bir seçim gibi gelmiyor kulağa. Ama ya tango başka bir şeyse? Bu klişeler, ya tangonun geride kalan, biraz sığ bir tanımlamasıysa? Öyle olmasaydı tango, bugün dünyada her kesimden, her yaştan ki tam anlamıyla her yaştan insanın kucak açtığı, her gün büyüyen organizasyonların yapıldığı, hatta İstanbul’da uluslararası çapta yüzlerce kişinin katıldığı organizasyonların düzenlendiği bir konumda olabilir miydi gerçekten? Bilmiyordunuz değil mi? Ben de bilmiyordum ama gittim, gördüm ve yaşadım. Şimdi tangonun gerçekte ne olduğunu bir de sinesinde büyüyen bir kız çocuğundan dinleyin…

Tangonun neyin dansı olduğunu bir kenara bırakalım ve “tango nedir?”i konuşalım. Tango müziktir. Tango danstır. Disiplindir, özveri ve emektir. Sadece kendisine ait bir enstrümanı- bandoneonu- olan çok özgün bir müzik, diğer yandan sadece bu müziğe mahkum olmayan, herhangi bir müzikte de yapılabilecek kadar güçlü bir dans. Sizden tek başınıza ayna karşısında geçireceğiniz saatlerinizi, günlerinizi ister. İşte başlangıçtaki o aşkın dansı vardı ya; şimdi tek başınıza kaldınız ve aşık olunacak tek şey var o da müzik ve dans!

Tango doğaçlamadır. Hiçbir dans birbirinin aynısı değildir. Sadece 1 şarkıda 100 farklı çift 100 defa dans etse 10000 farklı dans oluşur. Çok sanatsal değil mi, biricik ve de büyüleyici?

Tango güvendir, uyumdur ve de bir dildir. Tanımadığınız kaç kişiye kucak açabilirsiniz samimiyetle? Hayal edin! Birbirini tanımayan belki de farklı dilleri konuşan iki kişi var. Şarkı başlar ve erkek ile kadın göz göze gelir. Erkek sade ve saygılı bir baş hareketiyle kadını dansa davet eder. Yerlerinden kalkar ve piste yönelirler, birbirleriyle kısa bir selamlaşma, bazen de kısa bir tanışma ardından ikisi de artık konuşmaz çünkü daha iyi bir iletişim aracına sahiplerdir; dans. Birbirlerine sarılıp önce karşısındakini ardından kendilerini unuturlar, geriye sadece akış içinde müziğe cevap veren vücutlar kalır. Şarkı biter ve uyum içinde dans eden birbirini tanımayan çiftin birbirleriyle ilgili hissettikleri şey ne aşk, ne de tutkudur. Kendilerinin ürettiği ortak bir şeyi paylaşmış olmanın vermiş olduğu mütevazi heyecan ve karşı tarafın katkısına duyulan minnettarlıktır aslında. Sanıldığı gibi şehvetli değil ama çok daha doyum verici, güvenin bana!

Tango hayattır diyemem belki ama hayatımıza çok yakındır ve her bir parçasında ondan çok şey taşır; bir nevi dans gibi hayat, hayat gibi danstır işte. En iyi dans ettiğiniz an kendinizi bir sonraki figürün ne olacağı kaygısından kurtarıp, akışı yaşadığınız andır mesela. Ya da dans etmekten en çok keyif aldığınız kişi en gösterişli dans eden kişi değil en iyi uyum sağladığınız yani dans dilini en iyi konuştuğunuz kişidir. Zor figürler başardığınızda geçici bir tatmin duygusu yaşasanız da, asıl doyum verici olan dans ettiğiniz partneriniz ve müzik ile tam bir uyum içinde olmanızdır. Bazen uyum bozulup tökezleseniz de dans devam ediyor ve siz de dansı bırakmayıp tutkuyla devam ediyorsunuz, yaşamsal bir içgüdü gibi… Müzik kimi zaman yavaş, kimi zaman hızlı; kimi zaman zayıf, kimi zaman güçlü… Şarkıların biri bitiyor, biri başlıyor ve dans edenler hep değişse bile tango, tüm tutkusu ve enerjisiyle var olmaya devam ediyor, hayatın ta kendisi gibi…

Dr. Nilay Tanık
1992 yılında Bursa’da doğdu. Liseyi Özel Tan Fen Lisesi’nde okudu. Liseye başladığı yıllarda tango ile tanıştı. Okuldaki yoğun ders temposuna rağmen dans etmek için vakit ayırmaya devam etti. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı. Üniversite yılları boyunca dans topluluğu başkanlığını yürüttü. Dans partneri Ahmet Gezen ile birlikte her yıl 200’den fazla kişiye ders verdi, birçok gösteri grubu hazırladı. 2013 yılında partneri ile katıldığı Arjantin Tango Türkiye Şampiyonası’nda 1.oldu. Çeşitli organizasyon ve festivallere eğitmen olarak ya da gösteri yapmak üzere konuk olarak katıldı. 5.sınıf bitiminde dans derslerinde tanıştığı Fatih TANIK ile evlendi. Halen Nilüfer Toplum Sağlığı Merkezi’nde görev yapıyor.

Hekimce Bakış 95. Sayı