Her gün etrafımızda yapılan konuşmalara bir dikkat ettiğimizde göreceğiz ki, işçi işinden, memur memurluğundan, doktor doktorluğundan, öğrenci öğrenciliğinden, öğretmen öğretmenlikten, öğretim üyesi öğretim üyeliğinden, yönetici yöneticilikten şikayetçidir. Nedenini sorduğumuzda ise genelde aldığımız yanıt, sistemin iyi işlememesi, verimli olamayış, emeğin karşılığının alınamayışı veya işin çokluğuna bağlı aşırı yorulma gibi nedenlerle işinden zevk alamama şeklindedir. Şüphesiz bunlar genelde doğrudur.
Gerçekten de ülkemizde bazı iyi yönetilen özel şirketler ve kurumlar haricinde, çalışanları mutlu etmeye ve böylece motivasyonu ve doğal olarak verimi artırmaya çalışan yerler pek fazla değildir. Fakat bu gibi işlerde çalışanların da çok büyük bir kısmı, bu çok şikayetçi oldukları işi bırakıp, arzusuna uygun başka bir iş aramaya da çalışmamaktadır. Gerçi toplum birleşik kaplar gibi olduğundan işini de değiştirse, yeni işinin veya iş yerinin eskisinden pek farklı olmayacağı da beklenebilir.
Peki, durumumuza ve ortamımıza razı mı olalım? Boynumuzu büküp bulduğumuzla mı yetinelim? Tabii ki değil. Fakat hiçbir zaman, mazeretimiz ne olursa olsun, sistem ne kadar verimsiz olursa olsun, emeğimizin karşılığını alamamamız bile bize boş vermişlik, ümitsizlik, “bizden ne köy olur ne kasaba” düşüncesi, kısaca tembellik için gerekçe oluşturamamalı. Biz şikayetimizi yine yapalım, demokratik ortamlarda haklarımızı yine savunalım, ama bir yandan da elimizde olanlarla sistemden mümkün olduğunca yararlanmaya, elimizden geldiğince de üretken olmaya, çevremize de iyi örnek olmaya çalışmalıyız diye düşünüyorum.
Düşünürsek; etrafımızda takdir ettiğimiz, sempati duyduğumuz kişiler genellikle her şeyden şikayet eden, fazla bir şey üretmeyen, ama bunun nedenlerini de hep bozuk sisteme ve başkalarına yükleyen kişiler midir? Yoksa aynı ortam ve aynı sistemde çalışmasına karşın, elinden geldiğince ve gücünün yettiğince verimli olmaya çalışan, bir şeyler üretmek için uğraşan kişiler midir? Peki neden tüm toplumlarda, genellikle toplumun yaklaşık % 90’ı birinci guruba girmektedir? Bunun cevabı gayet net ve açık: çünkü o yol daha kolaydır. İkinci yol ise zordur, zahmetlidir, daha fazla gayret, daha fazla özveri ister.
Yolun yarısını çoktan geçmiş biri olarak hayatın tahminimizden de hızlı geçtiğini söyleyebilirim. İnsan bu yaşlarda geçmişin muhasebesini daha fazla yapmaya başlar doğal olarak. Zaman zaman durup arkamıza doğru şöyle bir baktığımızda, içimizde bir tedirginlik, bir hüzün hatta pişmanlık duymak istemiyorsak seçmemiz gereken yol bellidir.
Yazımı çok takdir ettiğim ve kitaplarını herkese önerdiğim bir yazar olan Sayın Doğan Cüceloğlu’nun bir kitabından güzel alıntıyla bitirmek istiyorum. Saygılarımla…
YAŞAM VİZYONU OLUŞTURMAK
Eğer yaşamınızı anlamlandıracak, sizi heyecanlandıracak bir vizyon oluşturmak istiyorsanız, kendinizin 85.Yaş gününüzde olduğunuzu hayal edin ve ilişkide bulunduğunuz kişilerin sizin hakkınızda ne söylemelerini istediğinizi düşünün. Ben Doğan Cüceloğlu olarak şunları duymak isterdim:
Öğretim üyesi: Sizin dersinizde zamanım iyi değerlendi. Derse hep iyi hazırlanmış olarak geldiniz. Dersinizde anlattığınız kavramları hep günlük hayattan örneklerle somutlaştırarak kavramamızı kolaylaştırdınız. Dersinizde öğrendiğim yeni bilgilerle hem kendimi, hem diğerlerini ve toplumsal olayları daha iyi anlayan, değerlendiren bir insan oldum.
Anne/Baba: Bize düşünce, söz ve davranışınızla örnek oldunuz. Kendimizi değerli görmemize, yaşamımızın anlamını kavrayarak, sorumlu, dengeli insanlar olarak yetişmemize yardımcı oldunuz. Yaşamda neyin önemli, neyin önemsiz, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu görebilmemizi sağladınız. Yaşamımızın kafa, gönül ve cep liderliğinden bizim sorumlu olduğumuzu anlamamıza yardım ettiniz.
Arkadaş: Sana her zaman güvenebileceğimi biliyordum. Seninle geçen zamanımın boş ve anlamsız geçmesine izin vermediğin, sürekli gelişmekte olan insan görmek istediğin için yaşamıma çok katkıların oldu. Benimle beraber iken hep kendin idin, kişisel bütünlük içinde idin.
Eş: Daima kişilik haklarıma saygı gösterdin. Beni sözle ve davranışlarınla sevdiğini gösterdin. Bana karşı nazik, müşfik ve özverili oldun. Benim insan olarak gelişmeme fırsat tanıdın ve zaman zaman öğretici, zaman zaman yardımcı oldun. Beni her konuda yüreklendirdin, destekledin, hatalarıma karşı hoş görülü oldun. Hayatımı seninle birlikte paylaştığım için çok mutluyum.
Prof. Dr. Ergün Çil