Page 63 - Hekimce Bakış Dergisi 104. Sayı
P. 63

vagonlarına kara dumanlar       ahengiyle uyumlu, vagonları çeken   ardından eklemleri kaskatı kesilmiş
                  tüttürüp, sebepsiz yere öten    lokomotifler, feribotun limana   halde indi otobüsten. Bavulunu
                  kornasıyla küfürler savurarak   yanaşmasıyla karaya ayakbastı.   emanete bırakıp uzun yolun,
                  ilerleyen feribotu gördü. Feribot   Kirlenmek ve çamura bulanmak   boynuna ve sırtına yüklediği
                  saten yorganı ortasından yırtarak   üzerine kafa yorarken, ağzına   ağrılara aldırmadan göle koştu.
                  sevgilileri sağa sola ittirip,   bir peynir attı. “Aman Allah’ım   İki çekyat, bir ocak, merdaneli
                  huzurlarını kaçırarak yaklaşıyordu.  ne kadar lezzetli bu peynir,   çamaşır makinesi, bir İskandinav
                                                  otun kokusuna bayıldım. Nasılsa   tekli koltuk, eski perdeler,
                  Yandaki düello aralarına yeni
                                                  buradayım. Bol bol yerim artık,”   çarşaflar ve üç-beş tencere tabak
                  katılan gençlerle genişleyerek
                  devam ediyordu. Şükran          diyerek umudunu çoğaltmaya,     ile iki koli ders kitabından oluşan
                                                  hüznünü de bastırmaya çabaladı.   eşyaları, bir şeker kamyonunun
                  manzaradan öyle etkilenmiş ve
                  derinlere dalmıştı ki garsonun   Menemen, bal- kaymak, bol      küçücük köşesinde yola yeni
                                                  taze çay hepsi de çok lezizdi.   çıkmıştı. Eşyalarının gelmesi iki- üç
                  geldiğini bile fark etmedi. Meşhur
                  kahvaltının siparişini verdi ama   Uzun zamandır böyle tıka basa   günü bulacak, onlar gelene kadar
                                                  yemek yememişti. Garson masayı   da Urartu Otel’de kalacaktı. Bir
                  garsonla beraber büyü de birden
                  bozuldu. Efkâr çöreklenmek için   toparlarken, sade kahvesini   arkadaşının dayısı aracılığı ile
                                                  söyledi. Birazdan koyu aromalı bir   hiç görmeden kiraladığı ilk evinin
                  sahibini kolayca bulmuştu. Kırık
                  dökük umutları ona eşlik ediyor   kahve kokusu masayı doldurdu.   anahtarı da yeni tanışacağı o
                                                  Yudumlamadan önce bir iki derin   dayıdaydı. “Evin temizliğini yapmak
                  olmasa göz ucunda hazır yaşlar
                  yola koyulacaktı. Yutkundu. Derin   nefesle içine çekti. Bir yandan   için anahtarı alayım,” diye kendi
                                                  da göldeki iri beyaz ördeğin    kendine komutlar vermeye başladı
                  bir nefes çekti. “Hadi Şükran
                  yapabilirsin, bunu yapabilirsin,”   yavrularına yüzme öğretişini   karnı doyunca.
                                                  seyrediyordu. Anne ördek dönüp,
                  diye iç geçirdi.                                                 Kahvesi bitmiş, Dört Mevsim’in
                                                  dönüp arkasındakileri kontrol   ardından radyo çok sesli şarkılara
                  Bundan sonrası artık ilkler     ediyor, yavrular ise oyun peşinde
                  mevsimiydi. Kahvaltı kentteki ilk   hizayı bozup duruyorlardı. Hiç   geçmişti. Gençler hala hararetli
                  yemeği olacaktı. İlk defa tek ve   farkında olmadan ağzı kulaklarına   tartışmalarını sürdürüyorlardı.
                  tek başınaydı. Kendine ve başka   doğru yayıldı. Tam da o anda   Salondan çıkmak için ayağa
                  sahillere yolculukların zamanıydı   ördek yavrularının tepesinde   kalktığında, gürültüye dönüşmüş
                  artık. Öğrencilik bitmişti. Şimdi sıra   kart sesli, kocaman kanatlarıyla   konuşmalar ile masanın üzerindeki
                  devlet hizmet yükümlülüğündeydi.   tehditkâr onlarca martı dolaşmaya   “İktisat’a Giriş” kitabı gözüne
                  İlk iş, ilk ev, ilk gurbet ve belki   başladı. Şükran yavrular için   çarptı.
                  de kol kola yürünecek ilk sevda.   endişelenirken, martılar göle hızla   “Gözün kör olsun para, bütün
                  “Bu engelli koşuda kirlenmeden,   dalıp gagaları gümüşe boyalı   acıların nedenisin, lanet olsun
                  çamura bulanmadan koşabilecek   çıkıverdiler.                   sana, uşağın olmak istemiyorum,
                  miyim? Sanmıyorum. Hiç                                          istemiyorum!” diye söyledi. Kent
                                                  Gökyüzünün suya vuran maviliğine
                  sanmıyorum. Çamura daha az                                      merkezine gitmek için biraz
                  bulanmaya gayret edeceğim, daha   oldu olası vurgundu. Kurayı   bozukluk ayırıp, kahvaltının
                                                  çektiğinden beri, gideceği yerin göl
                  az kirlenmek için çabalayacağım,”                               ücretini ödeyerek salondan ayrıldı.
                  diyerek hayıflandı.             kıyısı olduğu için pek sevinçliydi.   Kırmızı kabanı ve siyah beresiyle
                                                  Daha kente ayak basmadan
                  Garson masayı güzelce           ısınmıştı bile sokaklarına. Yirmi   yürürken, gittikçe ufalıp gözden
                  donatırken, süvari atlarının    yedi saatlik otobüs yolculuğunun   kaybolan sevimli bir uğur böceğine
                  tören geçişleri gibi müziğin                                    benziyordu.






                                                                                                             63
   58   59   60   61   62   63   64   65   66   67   68