Page 3 - Hekimce Bakış dergisi 92. Sayı
P. 3
EDiTÖR
DR. ALPASLAN TÜRKKAN alpaslanturkkan@gmail.com
www.hekimcebakis.org
Hemen her sayıda, yaşamaktan usandığımız şiddeti, farklı boyutları ile dillendirmek zorunda kalıyor olmanın acısı ile bir
kez daha birlikteyiz. Bu acılı dillendirmeyi sürdürmemiz, şiddetin normalleştirilmesine olan direnişimiz; kapağımızdaki
kadın ise şiddetin en önemli mağduru olan kadına saygı duruşumuzu simgeler.
Erkeklere göre daha az eğitimli, daha az ücret alan, hane halkı için ve aile bakımı için günde 4 saat 17 dakikasını tüketen,
nüfusumuzun yarısı, şiddet mağduru kadınlar… TÜİK 2014 verisine göre; her 10 kadından 3’ü 18 yaşına gelmeden
evlendiriliyor, her 3 kız çocuğundan birinin eğitim görmesi, kadınların %11’inin çalışma yaşamına katılması aileleri
tarafından engelleniyor. En yakınları tarafından engellenen kadınlar… Her 10 kadından 4’ü eşinden ya da birlikte yaşadığı
erkekten fiziksel şiddet görüyor. En yakınları tarafından şiddet gören kadınlar… Basit bir hesaplamayla Türkiye’de 15
milyon 700 bin kadının fiziksel şiddet yaşadığını ve bunun toplumda her 5 kişiden birinin şiddet gördüğüne işaret
ettiğini bulabiliyoruz. Toplumda şiddet yaygın ve kadınlar üzerinde yoğunlaşmış durumda. Bu sayının sadece eş ve
birlikte yaşanan kişinin uyguladığı fiziksel şiddeti içerdiğini, ekonomik, duygusal şiddeti içermediği göz önüne alınınca
durumun vahameti daha bir ortaya çıkıyor. Erkekler tarafından şiddet gören kadınları erkeklerin temsil ediyor olması
da ironik bir durum… Erkekler temsil ediyor çünkü nüfusun %49,8’ini oluşturan kadınların TBMM’ye gönderdiği kadın
milletvekili oranı sadece %14,7. Kadına şiddet ülkenin her yerinde görülmekle birlikte bölgesel farklılıklar dikkat çekici.
Şiddeti en çok Batı ve Orta Anadolu en az ise Doğu Karadeniz erkekleri uyguluyor.
Kadınlar erkeklere göre daha fazla örselenmekte ve çok sayıda engel ile mücadele etmek zorunda bırakılmaktadır.
Onları yaşam mücadelelerinde desteklemek için çeşitli girişimler de bulunulmakla birlikte; bunlardan geleneksel şekilde
kadının biyolojik cinsiyetine dayalı güçsüzlüğünü vurgulayıp onu bu nedenle korumaya çalışmak kadına yapılan haksızlık
boyutuna ulaşabilmektedir. Kadına yönelik şiddetin temelinde toplumsal cinsiyet kalıpları yatar. Yaşanabilir bir dünya ve
sürdürülebilir insanlık için kadın cinsiyetine yönelik ayrımcılığın, şiddetin durdurulması zorunludur. Kadınını yücelten
toplumların daha sağlıklı ve gelişmiş olduğunu bildiğimize göre zaman yitirmeden kız çocuklarına yatırım yapılması ve
kadının yüceltilmesi gerekmektedir. Tüm bunlar için de söyleyen değil eyleyen olmak gerekmektedir. Bilinmelidir ki;
herhangi bir yerde bir kadın şiddete uğradığında/taciz edildiğinde tehlike size de yakın ve yaşam artık sizin için de daha
az güvenilir hal almıştır.
Hepimizin, zehirlenen havası, kesilen zeytin ağaçları ve direnen köylüleri ile yakından bildiği Yırca’da “eyleyen kadınlar”
var. Zeytin ağaçları için 2014 yılında mücadele etmiş, gözleri önünde 6600 ağaçları kesilmiş, çaresizlik içinde ağlayarak
izlemişlerdi bu vahşeti. Sonuçta tarlalarındaki zeytin ağaçları kesilmiş ve ellerinde boş tarlaları kalmıştı. Yırca köylüleri
yılmadılar. Hele kadınları hiç yılmadı. Boş tarlarına zeytin fidanları diktiler yetmedi bir araya geldiler, köyleri için,
gelecekleri için “Gerçek hayallerin ayak izini takip eder.” sloganı altında birlik oldular. Birlikte ‘Yırca Hanımeli El ve Ev
Ürünleri’ adı altında sabun ve mum üretip satıyorlar. Söylemek yerine eyleyen Yırca kadınlarının hikâyesini dergimizde
bulacaksınız. Yılmayan, kendi ve toplumunun geleceği için emek tüketen Yırca’lı kadınlara buradan selam yolluyoruz.
Hekimce Bakış 3