Page 20 - Hekimce Bakış Dergisi 101. Sayı
P. 20

İÇİMİZE


          BAKIŞ







          Dr. Ömer Levent SOYDİNÇ  |  leventsoydin@yahoo.ca


          KAYMAKAMIM ÇOK YAŞA



          Halkevi’nden akşam serinliğinde     alınmadı. İki kadim dostun yamacına   adamlar kaymakamı kucaklarına
          ayrılmıştı. Gün boyu hiddetinden    çöktü. Adamlar, onun gelişini hiç   düşürmek için salya akıtarak
          hiçbir şey kaybetmeyen güneşin      umursamadan tartışmaya devam etti:  bekliyorlar. Biz nasıl ön alacağız
          altında iyiden iyiye kavrulmuş Arnavut                                 hemşerim? Bu memlekette hiç namus
                                               “Yahu ne laf anlamaz adamsın sen
          kaldırımlarından hala ılık bir duman                                   ehli, Allah’tan korkan başka bir kul yok
                                              Hasan Efendi? Bu rezilleri bilmezmiş
          yükseliyordu. Tavuk pisliklerine    gibi konuşma! Yeni Kaymakam        mudur ki her seferinde Yavru Tahsin
          basmamaya çalışıyor, parmaklarının   bismillah deyip de odasına yerleşip,   ile Kul Hasan, bir de şu Öksüz Şükrü
          ucunda yürümeye gayret ederek                                          polise fotoğraf olmaktadır? Halkevinin
                                              yazı işleri müdürü Fırıldak Hakkı’yı
          dik yokuşu yavaş yavaş iniyordu.                                       halini görüyorsun işte. Başımızın tacı,
                                              içeri çağırdı mıydı bitti bu iş, işte o
          Delice’nin suyu bu yaz, önceki yaza   zaman zavallı adam çetenin kucağına   iki gözümüz münevverlerimiz alay-ı
          göre daha halliceydi. Yarın aşağısından                                vâlâ ile açmadı mı o binayı? Halkımız
                                              düştü bil! Bu sefer meydanı onlara
          gürül gürül akan suya bir kez daha                                     aydınlansın da, haksızlığa hep dik
                                              bırakmayacağız azizim. Kaymakam,
          coşkuyla baktı. Geçen yılki kuraklığı   Suluova’nın sınırlarına ayak basmadan   dursun, hakkını kimselere yedirmesin
          bu kış yaşamayacaklarına yürekten                                      diye kurulmadı mı o bina? Biz hepimiz,
                                              biz hamle etmeliyiz. Bu çetenin
          inandı. Kulağını coşkuyla akan ırmağın                                 ta ergenliğimizden beri gitmedik mi
                                              sırlarını, oynak yerlerini bir bir avucuna
          sesinden ayırmadan adımlarını       saymalıyız ki, fakir fukarayı bu sefer   oradaki toplantılara, kurslara bilmem
          sıklaştırıp Kösnük Hüseyin’in çay   de oyuna getirmesinler. Hakkı’yı bilmez   nelere? “
          ocağına yöneldi.
                                              misin? Onun gibiler insanın gözünden   Baktı ki ses gelmiyor, devam etti:
          Yavru Tahsin ile Kul Hasan çoktan   sürmeyi çeker alır alimallah! Şimdiye    “Gittik elbette. Ama gel gör ki bu
          gelip oturmuş, aralarında hiç bitmeyen   çoktan hazırlanmışlardır. Daha ilk
                                                                                 millet korkak, bu millet çıkarcı, bu
          o sonuçsuz tartışmaların bir yenisini   geceden çalgıyı çengiyi bir tamam
                                                                                 millet adam sendeci, bu millet…”
          daha başlatmışlardı. Kapıdan kafasını   peylemişlerdir.“
          uzatıp çay ocağında bir şeylerle                                       Daha fazlasını sayıp dökecek, hatta
                                              Hasan onu bıyık altından
          meşgul olan yaşlı adama seslendi:                                      duramayıp ağzını bozacaktı ya, Şükrü
                                              gülerek dinliyordu. Yavru Tahsin   onu ciğeri gibi tanıyordu. Hemen araya
          ”Ağaların ağası Hüseyin, şu dutun   çocukluğundan beri böyleydi. Her   girip konuşmasını böldü:
          altında geviş getiren iki akılsızla,   işte bir telaş, bir acelecilikle oradan
          onlardan daha akılsız şu kuluna birer   oraya koşturur, biri, “dur hele soluklan”    “Durun yahu! Durun bir soluklanın
          acı kahve yaparsın herhalde! ”      demedikçe hızlandıkça hızlanır,    hele! İnsan bir hoş geldin der yahu! “
                                              sonunda her şeyi yüzüne gözüne
          Yaşlı adam omzunun üzerinden miskin                                    İkisi de kırk yıllık ahbaplarına şöyle bir
                                              bulaştırırdı. Tespitleri doğru, gidiş yolu   tepeden bakıp bir şeyler geveleyecek
          miskin bakıp, kirpiklerini oynatarak
          olumladı onu. Şükrü Hoca, yaşlı     yanlıştı Hasan’ın.                 oldular. Belli ki ikisi de heyecanlıydı.
          adamın kendisiyle konuşmamasına hiç   “Peki, diyelim ki haklısın. Diyelim ki   Durduk yere usturuplu bir küfürden


       20  hekimcebakis.org
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25