Page 16 - Hekimce Bakış Dergisi 99. Sayı
P. 16

iÇiMiZE



            BAKIŞ







            Dr. Ömer Levent SOYDİNÇ  |  leventsoydin@yahoo.ca

                                                                                              hekimcebakis.org




            YELKOVAN KUŞLARININ


            PEŞİ SIRA


             “Seni sevdiğimi kimselere        geçmişti. Allahın cezası herif,   yağan yağmur kadar güneşin
            söyleme sakın! Çünkü seni çok     her zaman yaptığı gibi bu         girmesine zar zor izin veren
            seviyorum”                        kez de hiç haber vermeden         iki minik pencerenin de payı
                                              kayıplara karışmıştı. Barınağa    vardı. Dışardan bakıldığında
            Gözleri çakmak çakmak olmuş,
            konuşurken titreyen bıyıkları     gidip sormaktan ölümüne           içerdekileri görmek neredeyse
            daha çok sarkmıştı. Kadının       çekiniyordu.                      olanaksızdı. Karabatak
            pembe yanaklarını, nikotinin      “Böyle küçük yerlerde dile        Yakup- ona bu lakabı Sergen
            sararttığı kalın parmaklarıyla    düşeceğine öl daha iyi. Aman      takmıştı. Hani şu Konstans’ı
            örttü. Dudaklarını değdirince,    kızım, aman! Sakın bu ucuz        düdükleyen Sergen var ya, işte
            kadının demin belli belirsiz      insanlara malzeme olmayınız.      o köftehor! – iç geçirdikten
            kıpırdayan dudakları kor gibi     Ada insanı yavan olur. ”          sonra söylendi. Konuşurken
            oldu. Ne zaman öpüşseler hep      Büyükannesi akıllı, güngörmüş,    sesi, sanki gırtlağına büyük
            aynısı oluyordu.                                                    bir kılçık kaçmış da çıkarmaya
                                              gururlu kadındı. Aynanın sol      uğraşıyormuş gibi çatallı
            “Bu adamda şeytan tüyü var.       yanındaki soluk resme şefkatle    çıkıyordu.
            Nesini beğendim de bu kadar       baktı. Büyükannesi hala salonda
            çabuk teslim oldum. Epi topu      duran koltuğun yanında tüm        “Ulan bu Sergen puştu nereye
            fakir bir balıkçı.”               heybetiyle dikilmiş, gücenmiş     gitmiş olabilir bu fırtınalı
                                                                                havada? Evine uğradım, kapı
            Konstans Hanım,                   de belli etmek istemiyormuş       duvar… Hayır, yolculuktan da
            büyükannesinin büyük              gibi ona bakıyordu. Bakışlarını   bahsetmedi ki birader! Bir
            babasından kalan boy aynasının    fotoğraftan kaçırıp elindeki saç   tuhaflık var bu işte…”
            karşısında her sabah yaptığı gibi   fırçasına hırsla sarıldı.
            söyleniyordu. Sabah yine sinirle                                                                Karanlık meyhanenin en
            uyanmış, hıncını hizmetçiden      ******                            karanlık köşesinde ölü bir balık
            çıkarmıştı. Hoş, sadece bu sabah   Karabatak’ın meyhanesinin        gibi sessiz sedasız oturan Mürsel
            olsa iyi; balıkçıyı göremeyişinin   içi iyice kararmıştı. Bunda,    veremli gibi öksürünce, Yakup
            üzerinden bu kez on gün           iki gündür aman vermeden          ona döndü:







       16  Hekimce Bakış
   11   12   13   14   15   16   17   18   19   20   21