Page 41 - Hekimce Bakış Dergisi 102. Sayı
P. 41

akşama bir çilingir sofrası hazırla   katıyorlar anacığım, boya!   Önüne geleni işe alıyorlar demek
               bakalım’ dedi de, Şükran mı     Tavşankanı gibi görünüyor ama   ki.
               hazırlamadı? Boy boy sıraladığı   içince yavan bir tat bırakıyor   Paketi de amma çok kâğıda
               üç çocukla mı ilgilensin? Evlere   insanın damağında, çiğ ot gibi,   sarmışlar. En alttan fiyonklu bir
               temizliğe gittiğini saklamak için   yaşlandıkça ağzımın tadı mı   hediye kâğıdına sarılmış küçük bir
               kırk takla mı atsın? Acıyorum   azalıyor acaba? Yok, yok değil,   paket çıktı ayol. Ne ola ki?
               kızcağızın haline.              çaylar bozuldu besbelli.
                                                                               -BU EŞARP SAF İPEKTEN
               “Alooo, kimsiniz? Nesibe sen misin   “Patlama geliyorum. Edepsizin   YAPILMIŞ OLUP BURSA İPEK-İŞ
               kız? Allah canını almasın. Sabah   yaptığına bak. Bu kadar basılır mı   FABRİKASINDA ÜRETİLMİŞTİR
               sabah hayırlı bir haber olmaz diye   zile ayol?”
                                                                               1990-
               korkuyla açtım telefonu. Ödümü   Kalayı basıyordum tam; kapıyı
               koparttın vallahi!”                                             Nasıl da şahane bir eşarp bu
                                               açınca şaşırdım. On günlük      böyle? Tam da benim zevkime
               “Hayır ayol, duymadım. Aysel’i en   kirli sakalıyla, saçı başı dağınık,   göre işlenmiş. Kim göndermiş ki?
               son geçen ay gördüm Kadriye’nin   üniforması kırk yerinden
               gününde. Ne olmuş ki? Yine      buruşmuş, canından bezmiş bir   Aaa, kutunun tabanında bir
               midesi mi tutmuş yoksa? Ne      delikanlı. Nasıl da ter kokuyor.   kâğıt var. Dur, yakın gözlüklerimi
               hastanesi, ne doktoru?”         Burnumun direği kırıldı ayol    takayım. Ellerim titriyor
                                                                               heyecandan.
               Ah, Aysel ah! Bir şeyciği yoktu   “Buyurun efendim, kime baktınız?”
               kadının ayol! Paldır küldür                                     “Canım ablam,
                                               Kargocu, kapıyı açtığımda
               kaldırmışlar cenazesini. Kimseyi   görmeyi umacağım son insan   Sağlık ve mutluluk her zaman
               almamışlar mezarlığa. Coronadan   olmalıydı. Ne bir sipariş vermiştim   yanı başında olsun. Seni çok
               gitmiş bir hafta önce.                                          seviyorum. Yaş günün kutlu olsun.
                                               ne de bir yakınımdan kargo
               Şu Nesibe de uğursuz karının    bekliyordum. Devletin karışık   Aysel Şirin”
               teki. Sabahın köründe yememiş   işlerinden biri daha olmasın
               içmemiş baykuş gibi beni        sakın? Vergilerimi de ödemiştim   Ağlamaktan gözlerim şişti. O
               aramış. İyi kızdı Aysel, hep kibar   oysa, faturaları saklamakla ne iyi   kargocu oğlanın ellerinden öpmek
               kibar konuşurdu benimle. Ne     ediyorum.                       isterdim şimdi. Neyse, gider
               söylesem fıkır fıkır gülerdi. Keşke   “Müyesser İlköz siz misiniz   bulurum çalıştığı yeri. Şimdiye
               zamanında iyi bir kısmeti çıksaydı   nineciğim?”                kadar aldığım en değerli hediyeyi
               da evde kalmasaydı. Ne çirkin                                   o getirdi bana. Ah Aysel, ah! Nasıl
               kızlar yuva kurdu şu memlekette,   ‘Nine, senin anandır terbiyesiz   da acıttın içimi!
               bir bu kız yuva kuramadan göçtü   herif!’ diyemedim tabii.      Ben seni hep güldürmüştüm Aysel,
               gitti. Bilmem neden, herkes     “Benim, hayırdır?”              neden ağlattın beni? Hatırlıyor
               severdi Aysel’i. Herkesin ölüsüne                               musun, en son karşılaştığımız
               dirisine koşardı zavallı. Çocuklarla   “Hayır mı şer mi bilemem.   mevlitte kulağına ne fısıldadığımı?
               da benim yaşımdakilerle de akran   Kargonuz var. Şuraya bir imza!”  Ne de çok gülmüştün kadınlardan
               olurdu; gönül almayı bilirdi de   Mecbur alacağım artık. İnşallah   utanarak
               ondan. Akşama yedisi varmış;    bir hinoğluhinlik çıkmaz altından.  “Bu mahallenin bütün cenazeleri
               mevlit okunacakmış. Gideceğim   “İyi günler nineciğim”          helva kokuyor, ama çam
               elbette. Ah Aysel, ah!                                          fıstıksız...”
                                               Bak hala! Ne kaba çocukmuş bu.
               Bu çayların içine kesin boya







                                                                                                           41
   36   37   38   39   40   41   42   43   44   45   46