Page 105 - Hekimce Bakış Dergisi 103. Sayı
P. 105

mağrur bakışlarıyla gelenleri   sultan, kah oturaklı bir büyükelçi   pamuğu hazırladı. İsmet’in gözleri
               süzüyor. Koridorun yan duvarlarına,   eşi oluyor; gelenleri hükmü altına   dolmuştu. Dedesini gömdükleri
 İÇİMİZE       binanın huzurunu arttıran soluk sarı   aldığından o kadar emin ki:   akşam dağıtılan helvanın acı tadını
               ışıklar yayan aplikler yerleştirilmiş;
                                                                               anımsadı.
                                               “ Hayarpi, konuklarımıza kahve
 BAKIŞ         pencereleri örten mor kadife    ikram edelim,”diye buyurdu.     “Şurada lokum olacaktı Hayarpi,
               perdeler yüzyıllık yalnızlıklara
               arkadaşlık ediyor.              İsmet, “Zahmet etmeyin teyze,   ikram et konuklarımıza lütfen. Sizi
                                               daha gidecek başka yerlerimiz   dün beklemiştim aslında. Bir sorun
               “Her yer yaşlı kokuyor. Canlı canlı   var,”diyecek oldu. Mayranuş’un   mu çıktı evladım?”
               gömmüşler bu insanları” diye    gözlerindeki ışık söner gibi oldu.
 Dr. Ömer Levent SOYDİNÇ  |  leventsoydin@yahoo.ca  düşündü İsmet. Aklına dedesi geldi.   Onlara refakat eden yaşlı kadın   İsmet, şaşkınlıktan küçük dilini

               Germencik’te geçirdiği yaz tatilleri,   fısıltıyla konuştu:     yutacaktı. Hayarpi’ye baktı. O da
                                                                               şaşkındı:
               dedesiyle güreşe tutuştuğu
 YİNE GELİN E Mİ?  KRKIN HAMETS’EK?  harman yeri… Dedesi                            “Evet, teyzeciğim. Aşıları
               öldüğünde yatağının başında                                          bugün teslim alabildik. “
               bütün akrabaları ağlaşmıştı.
  Halaskâr Gazi Caddesi’nin bildik   Ulan adı da bir tuhafmış, bir türlü   açtı. İsmet’in gözlerine tedirgin   Muzip bir kız çocuğu gibi
 kalabalığını, bir an önce tipiden   ezberleyemedim. Dur bakayım,   olduğunu anlamalarını istermiş gibi   “Meğer ne güzel ölmüş,”dedi.   gülümsedi. Aşısı yapıldı,
 kurtulma telaşı almıştı. Süleyman,   telefonda yazacaktı.”  baktı:  Süleyman, “Bir şey mi dedin   aşı ekibi bir an önce tası
 bir yandan arabayı kaydırmamaya   Süleyman, onu işitmiyor bile. Gözü   “Buyurun, kime baktınız?”  ağabey?”diye sordu.   tarağı toplayıp çıkmaya
 çalışıyor, öte yandan kaldırımdaki   eteklerde hergelenin!                         hazırlanıyordu:
 kızları kesiyordu. Turuncu aslan   Gözü, Süleyman’ın elindeki aşı   “Yok, bir şey Süleyman, haydi   “Biliyor musunuz çocuklar, o
 logolu bankanın önündeki kestaneci,   “Hah, buldum. Artigiana Huzurevi.   çantasına kaydı. İsmet’in yanıtını   acele edelim; akşam oluyor.”  gün beni gömdüler…”
 bir yandan müşteri çekmek için   Harbiye Askeri Müzesi’nin tam   beklemeden:  Son odaya geldiklerinde yaşlı
 yırtınıyor, öte yandan az ilerideki   karşısında, soldaki ilk sokaktan   “Anladım, aşı için geldiniz. Kaç kişi   hizmetli, kapıyı tıklatıp kısa bir   İsmet de Süleyman da soran
 simitçinin tablasında kaç simit   gireceğiz.”  için geldiniz?”  süre bekledi. Ses gelmeyince   gözlerle baktı Mayranuş’a.
 kalmış olabileceğini hesaplayordu.   Süleyman hala kaldırımda:  kapıyı usulca açıp, kafasını   Mayranuş, pencereden
 Kavruk suratlı oğlanı kıskanıp   Ermeni aksanıyla konuşuyordu.   içeriye uzattı. Adamlara   dışarıya bakarken boşlukta
 kıskanmayacağına karar verecekti.   “Hangi sokakmış ağabey?”  “Beş kişi var listede. Dün gelecektik   dönüp, “Buyurun, Mayranuş   biriyle konuşuyordu sanki. Belli
 Kırmızı ışık yandı. İsmet, her   “Setbaşı Sokak diyor burada”  ama bir gecikme yaşandı.”  hanım müsait,” dedi.  belirsiz fısıldadı:
 zamanki aceleciliğiyle homurdandı:                                                  “O der jan, inch’pe’s
 “Sokayım setine de başına da ”diye   Yaşlı kadın, yanıtı beklemeden   Mayranuş kapkara gözlü,
 “Ulan bir kere de yakalanmayalım   tısladı.   önlerine düştü. Koridorda ilerlerken   bembeyaz saçlı, kambur mu   herrats’ar mezanits’: O how,
 şu kırmızı ışığa be!”  yanıtladı:                                                  inch’pes nrank’ spanets’in
 İsmet, onu duymadı. Süleyman da   kambur, şirin mi şirin bir kadın.   “Kendini Selamiçeşme’deki   k’ez Hrantin - Ah, canımın içi! Nasıl
 Öyle bir söyledi ki Süleyman üzerine   öyle istemişti zaten.   “Evet, ama sorun değil efendim.   Gülerken gözleriyle, hatta tüm   konağında sanıyor hala. Siz işinizi   bırakıp gittin bizi? Ah, nasıl kıydılar
 alındı:  Zaten hepsi de Alzheimer hastası.   benliğiyle gülüyor. Gözkapaklarını
 Artigiana Huzurevi’nin kırmızı şık            yapın bir an önce, ona bakmayın   sana Hırant? -
 “Ne yapabilirim ağabeycim? Kar   tuğlalarla çevrili siyah kapısının   Geciktiğinizi anlamamışlardır.”  saran yüzlerce çizgide saklı kederi,   lütfen.” Mayranuş’un koluna girdi:  Hayarpi’nin kirpikleri ıslandı. Aşıcılar
               acıyı, düş kırıklığını saklamak
 yağınca böyle…”  iki kanadının yanında uzanan   Bunu şikâyet etmek için mi   istercesine gülüyor Mayranuş.   “Mayranuş Hanımım, bu beyler size   da üzülmüştü. Neye üzüldüklerini
 pervazlara tıpatıp aynı beyaz   söylüyordu, yoksa dikkatli olmaları
 Açıklaması kendisine de saçma   Sağ elindeki bastona dayanarak,   gençlik aşısı yapmaya gelmişler.   bilmiyorlardı. Mayranuş, cansız
 gelmiş olmalı ki susup kaldırımdaki   saksılar yerleştirilmişti. Bina binlerce   için bir anımsatma mı yapmıştı?   oturduğu koltuktan doğruldu:   Müsaade ederseniz, yatağa   kolunu pencereden uzatıp el salladı.
 kızlara döndü yeniden.   yıllık kadim Anadolu medeniyetinin   İsmet’in içinde bir şey koptu.   oturmanızı istiyorlar.”  Odadakiler çıkarken arkalarından
 tortusunu gören gözler önüne   Merdivenleri çıkınca alt kattakinden   “Oo, kimler gelmiş böyle? Geçin
 İsmet, suç bastırır gibi:  seriyordu. Kapıyı gri önlüklü,   daha geniş bir hole ulaştılar. Sağlı   evladım, oturun lütfen.”  Mayranuş, uslu bir genç kız gibi   seslendi:
 “Hayır, aşılar ısınacak şimdi.   yüzünde gergef gibi işlenmiş   sollu odalara açılan büyük kapılar   Konuşurken kah haşmetli bir haseki   edebiyle oturdu yatağın ucuna.   “Yine gelin e mi?”
 Nerede demiştin şu huzurevi?   kırışıklıklarıyla, ak saçlı bir kadın   asık suratlı bir mürebbiyenin   Süleyman, enjektörü, aşıyı,





 104  hekimcebakis.org                                                                                   105
   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109   110