Akademik Tıpta Totaliter Dönem: Eski Kuşak Hekimler & Yeni Starlar
“Bugünkü sistemde 30 yıllık bir cerrah da olsanız, eğitimini yeni tamamlamış bir kişi sizin yerinizi kolaylıkla alabilir. Genç hekim, sistem için daha yararlı görülüyor. Teknolojik olarak daha iyi evet ama entelektüel açıdan güçlükleri olan bir grup… Eski kuşak ve yeni starlarla karşı karşıyayız”
PROF. DR. CEM TERZİ
Tıp ve uzmanlık eğitiminde totaliter tıp dönemi konulu sunum yapan Prof. Dr. Cem Terzi konuşmasında eğitim ve araştırma hastanelerinin stratejik öneminde vurgu yaptı. Mezuniyet öncesi uzmanlık eğitimi ve sürekli tıp eğitiminin kaynaklarının eğitim araştırma hastaneleri bünyesinde olduğunu belirten Prof. Dr. Terzi şöyle konuştu:
“Eğitim araştırma hastanelerinin (EAH) diğer fonksiyonları yanı sıra sağlık sistemine de desteği var; profesyonel önderler bu kurumlardan çıkıyor. Topluma yönelik etkinlikler için merkez işlevi görüyor. Birinci basamak sağlık hizmetlerinin nasıl yönetileceği konusunda teorik ve pratik programların çıkartılması bu hastanelerde yapılır. Temel bilimler araştırması, klinik araştırmalar, sağlık hizmetlerinin etkin sunumuna, eğitim bilimine ilişkin araştırmalar yine kurumlarda yapılır. Öte yandan EAH’lar o kadar büyüktürler ki iş sahasıdırlar. Orta veya büyük ölçekli bir fabrika deviniminde ekonomik imkan ve istihdam sağlarlar.
EAH’ların bir de sosyal hizmet yönü vardır ki aslında devletin meşruiyeti buna dayanır. İnsanların gönüllü olarak vergi vermesi, askere gitmesi, eğitim, sağlık ve adalet hizmetlerinin eşit ve kaliteli olmasıyla meşruiyet kazanır. EAH’lar bu anlamda temel taşlardan biridir. EAH’lar politik birer semboldür. Mesela İngiltere’de 2. Dünya Savaşından sonra kurulan ulusal sağlık sistemi bütün birleşik krallık vatandaşlarının gurur duyduğu bir politik sembol haline gelmiştir.
Sosyal destek merkezidir; yoksullara, dezavantajlılara burada hizmet verilir. Mesleki güç odağıdır, alanının liderleri buradan çıkar.”
Eğitim Araştırma Hastaneleri Ulusların Değeridir
Prof. Dr. Terzi, EAH’ların ulusun değeri ve onur duyduğu kurumlar olduğunu belirterek şunları kaydetti:
“Tüm bu nedenlerle EAH’ları sadece kar eden yapıya dönüştürdüğümüz zaman bunun ilk sonucunun örneğini, 2000’li yıllarda ABD’de görebiliriz, ülkenin kendisinin itiraf ettiği ve saygın dergilerde de yayınlandığı üzere rekabete dayalı sağlık hizmetinin sonucunda ABD’deki 120 – 125 tıp fakültesinin iflas ettiği, birçoğunun borç içinde olduğu güçlükle ayakta kalanların da sosyal hizmet işlevini yerine getiremediği açıklandı.
ABD’deki neo liberal yapılanma hızla Türkiye’ye de yansıdı. Bizde de çok benzeri bir durum çok çabuk gerçekleşti. Gırtlağına kadar borç içinde olmayan herhangi bir akademik hastane kalmadı. Kar amacı içinde olanla olmayan arasında müthiş bir haksız rekabet var. Yeni kurulan hastane zincirleri kısa zamanda büyüdü; bazıları sağlık sektöründe bazıları sağlık sektöründe olmayan finans kuruluşları tarafından kar amaçlı satın alındılar. İnsan gücü tamamen kamudan sağlandı.”
Beyin Cerrahı Profesörü Astronot Maliyetinde
Bir tıp fakültesi öğrencisinin ülke ekonomisine maliyetinin ABD’de 1 milyon dolar olarak hesaplandığını belirten Prof. Dr. Terzi, “Profesörler için böyle bir hesap yok; astronotlar için var. Beyin cerrahı profesörünün bir astronot maliyetinde olduğu düşünülebilir. 10 – 15 milyon dolar… Kamu, kendisine hiçbir amortisman bedeli ödenmeden, özel sektördeki daha iyi imkanlar nedeniyle boşaltıldılar. Yetişmiş insan gücünü özel sektör aldı ve bu insanlar üzerinden çok ciddi para kazandılar. Komplike, pahalı hastaları kabul etmedikleri için akademik hastanelere karşı her zaman daha çok kazanan hastaneler oldular. Bu durum tıp eğitimini kötü etkiledi; finansal baskılar öğretim üyelerinin daha çok sağlık hizmeti vermesine ve eğitime ayrılan zamanın giderek düşmesine yol açtı. Araştırma sistemi hızlıca değişti. Artık ya öğretim üyeleri kendilerine ait küçük start-up şirketler kurmaya başladılar ya da şirketleri doğrudan üniversite içinde kurarak yine şirket adına özel araştırmalar yapmaya başladılar. Kamunun araştırma alanındaki etkinliğini tamamen ortadan kalktı” dedi.
ABD ve Avrupa’da Sağlık Finansman İşleyişi
“Yapılan araştırmalar şunu gösteriyor ki; siz ne yaparsanız yapın akademik hastaneleri ne kadar iyi çalıştırırsanız çalıştırın, sağlık hizmeti bedeli eğitim – araştırma ve kompleks ve ağır hastalara hizmet, yoksul hastalara karşılıksız sağlık hizmeti bedelinden yaklaşık yüzde 25 – 30 daha yüksek” diye konuşan Prof. Dr. Cem Terzi şunları kaydetti:
“Eğer SUT yani geri ödeme sistemleri size bu 25 – 30’luk farkı bir yıl vermezse ilk yıl bütçeniz eksi 30 açık veriyor; ikinci yıl artarak devam ediyor. 10. yılın sonunda da iflas eden bir kurum haline geliyorsunuz. 2006’da ABD’deki tıp fakültelerinin üçte ikisinin negatif bütçede olduğu biliniyor. Başlangıçta biz hekimler, akademisyenler bu piyasalaşmaya proaktif yaklaştık; sanki daha etkin, üretimin daha çok artacağı ortamları bize sunacak zannettik ama 10 yıl içinde akademik kalitedeki ivme ne kadar yanıldığımızı bize gösterdi. Avrupa Birliği ülkeleri için yapılan bir çalışmada da çok benzeri bir sonuç gösterildi. Akademik tıbbın bir kriz içinde olduğu ve Avrupa’da da buna kısa süre içinde müdahale edilmezse tıp fakültelerinin tamamen yok olacağı, ticarileşeceği hatta üniversiteden tıp fakültesi hastanelerinin çıkartılmasını başka yapılan içinde devam etmesini inceleyen senaryolar ortaya çıktı.
Tıbbi Araştırma ve Yayın Dünyası
Prof. Dr. Terzi, tıbbi araştırma ve yayın dünyasına bakıldığında, pek çok yayının metodolojik olarak hatalı, yanlış ve geçersiz bilgiler içerdiğini bildiren makalelerin varlığına dikkat çekti. 2010’da bu meseleleri içeren çok uzun bir makale yazdığını anımsatarak, şöyle konuştu:
“Başta biyomedikal endüstri olmak üzere pek çok çıkar grubu bağımsız ve dürüst bilimsel araştırmaları sürekli etkiliyor, sonuçları zayıflatıyor, değiştiriyor ve bu müdahaleler sayesinde tıbbi literatür hatalı makaleler ve çıkar çatışmaları ile dolu. O yüzden halkın da kafası karışık! Hekimler de ne yapacağını bilemez halde.”
Totaliter Medikal Sistem Devri
Bir yazarın akademik tıbbın içinde bulunduğu durumu “totaliter tıp” diye adlandırdığını ifade eden Prof. Dr. Terzi, “Bir önceki kapitalist döneme endüstriyel tıp ama şu anda içine girdiğimiz yeni döneme totaliter medikal sistem adını veriyor. Aslında dünyada tıp sistemi başından itibaren paranın gücüne köleleştirilmiş ve kapitalist olmuştur. Bunun çok sayıda farklı örneği var; Küba hala çok iyi halk sağlığı sonuçlarına sahip. Başka bir sağlık sistemi modeli ile kendi halkını çok iyi idare ediyor ama dünyanın geneline bakıldığında kapitalist sistem hakim. Yakın zamana kadar kapitalist sistemin biraz daha iyi huylu, aydınlanmacı iken şimdi içine sürüklendiğimiz sistem daha farklı. Katı, disiplinli ve kontrollü, klasik totaliter, diktatoryal özelliklerle yönetilen ve pek çok açıdan vahşi bir kapitalizm. Bu yeni sistemin medikal makinesini yine doktorlar hareket ettiriyor ama bizim sisteme dair söyleyecek hiçbir sözümüz yok, kontrolü bizde değil.
Hastane dinamikleri tersine dönmüş durumda; hastanenin idari destekli personeli hastayla temas eden sağlıkçılardan daha fazla. Hemşirelerin pek çoğu toplam kalite yöneticisi oldu ve idare kısmına geçti. Birçok küçük hastanede bile hastadan fazla yönetici var. Doktorların hastane yönetimindeki payları artık çok az. İşe alınan ve kovulan kişiler pozisyonundalar… Bir kez işe alındıktan sonra sert bir kontratla bir tür tuzağa düşürülüyorlar ve hastanesinin propaganda çizgisinin dışına çıktıysa ‘yararlı değildir’ kararı veriliyor. İstifaya zorlanıyor” diye konuştu.
Eski Kuşak ve Yeni Starlarla Karşı Karşıyayız
Prof. Dr. Terzi, yeni kuşak hekimlerin, farklı atmosferde yetiştiğini ve jenerasyon farkının günümüzde iyice belirginleştiğini ifade ederek, “Bugünkü sistemde 30 yıllık bir cerrah da olsanız, eğitimini yeni tamamlamış bir kişi sizin yerinizi kolaylıkla alabilir. Genç hekim, sistem için daha yararlı görülecektir. Çünkü daha farklısını bilmediği için sisteme kolay kolay itiraz etmeyecektir. Başarı için eğitildi yeni kuşak; daha başarıya odaklı ve daha bireysel bir kuşakla karşı karşıyayız. Sistem içinde nasıl başarılı olacaklarını biliyorlar; pragmatik bir eğitim sisteminin içinden geldiler. İzlenmeye, takip edilmeye alışkınlar. Özgürlük tutkuları çok yok, daha uysallar. Cerrahi tıp, daha çok iş olarak görülüyor; yaşam biçimi kendini adamaktan çok hayatını daha iyi geçireceğin, para kazanacağın bir iş olarak görülüyor. Teknolojik olarak daha iyi evet ama entelektüel açıdan güçlükleri olan bir grup… Eski kuşak ve yeni starlarla karşı karşıyayız” diye konuştu.
Akademik Lider Çağı Bitti
“Bu çağda akademik lider çıkmıyor” diye konuşan Prof. Dr. Terzi, şöyle devam etti:
“Adını andığımızda tüylerimizin diken diken olduğu heyecanlandığımız hocalarımızın adı bugün telaffuz edilemiyor. Çünkü onların çağı bitti. Akademi bu anlamda iflas etmiş durumda. Hastanelerdeki idari ve yönetici kadronun yoğunluğu hizmeti daha da masraflı hale getirdi. Ölçme, biçme, toplam kalite ve onun yarattığı bürokrasi nedeniyle. Bitmek bilmeyen bir mükemmeliyet propagandası sözkonusu; özellikle özel sektörde bu var. İçeriye baktığınızda yönetimsel kaosu, parçalanmışlığı görebiliyorsunuz.
Kurtarılmış Birkaç Ada Hala Var
Prof. Dr. Terzi, “Tüm bunlar size çılgınca, yıkıcı, abartılı ve karanlık gelebilir. Dışarıda tabiî ki kurtarılmış birkaç ada ve düzgün doktorlar hala var. Karanlığın yüzüne karşı ışığın parlamasını devam ettiren cerrah doktorlar, yöneticiler ve birkaç hastane hala var. Ama birkaç yıl ömürleri kaldı gibi geliyor bana ki umarım öyle olmaz” dedi.
Kaynak: Klinik İletişim