Koronavirüs: Salgın deneyimi akıllı şehirlerin kurulmasına nasıl yardımcı olabilir?
Koronavirüs salgını nedeniyle uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları şehir yaşamı üzerinde önemli etkiler yaptı. Bu dönemde kullanıma sokulan teknolojiler ilerleyen zamanlarda şehirlerin daha akıllı hale gelmesine yol açabilir mi?
Koronavirüs salgını nedeniyle dünya çapında alınan önlemlerin normal hayatı durma noktasına getirmesiyle sokaklarda son aylarda ürkütücü derecede ıssız ve sessiz.
Birçok kişi kafe, restoran ya da pub gibi yerlere gitmeyi özlemiş durumda. Ancak insanların sokaklardan çekilmesiyle gürültü, trafik ve hava kirliliğinin azalmış olması da birçok memnun ediyor.
Artık alınan önlemlerin gevşetilmeye başlanmasıyla hayat da normale dönmeye başlarken, bu dönemdeki deneyimin ileriye dönük kalıcı bir şekilde yaşam koşullarının iyileştirilmesinde nasıl yardımcı olabileceği tartışılıyor.
Şehirlerin daha akıllı hale getirilmesi gerektiğine dair görüşler de son dönem yaşananların ışığında yeniden şekilleniyor.
Robotlar ve insansız hava araçları (İHA), sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulandığı dönemde bazı alanlarda önemli rol oynadı.
ABD’li mühendislik ve robot geliştirme şirketi Boston Dynamics’in Spot adlı robotu, Singapur’da sosyal medya kurallarının uygulanmasında rol alırken, North Carolina eyaletinde Zipline adlı şirketin İHA’larla hastanelere tıbbi malzeme taşımasının önünü açmak için yeni yasal düzenleme hızla geçirildi. Telebulunma robotları, karantina döneminde insanlar arasındaki temasın sürmesine yardımcı oldu.
ROBOTLAR GİDEREK DAHA FAZLA İŞTE KULLANILABİLİR
Massachusetts Institute of Technology’nin Bilgisayar Bilimi ve Yapay Zeka Laboratuvarı’nın Direktörü Daniela Rus, ekibiyle birlikte Boston’daki gıda bankasının temizliğinde kullanılan bir dezenfeksiyon robotu geliştirdi.
Rus, BBC’ye yaptığı açıklamada, robotların pandemi sürecinde “olağanüstü katkılar” yaptığını belirterek, “İnsanların zarar görmesini engellediler ve bu çok etkileyici bir şey” dedi.
Rus, robotların giderek daha akıllı gelen şehirlerde “hem fiziksel hem de zihinsel işlerde yardımcı olarak” daha fazla rol üstleneceğini düşünüyor.
Şehirler, halihazırda sokak lambaları gibi altyapıya eklenmiş olan sensorlar aracılığıyla hava kalitesi ve trafiğin durumundan insan kalabalığına kadar çok sayıda veriyi topluyor.
Muhtemelen ilk kez, sıradan insanlar da bu toplanan verileri merak etmeye başladı. Şehir merkezine kaç aracın giriş yaptığı ya da parklardaki kalabalığın durumu gibi konular, bireysel olarak insanların sağlığını doğrudan etkileyen meselelere dönüştü.
ŞEHİRLERDE GÖRÜLEN “İNANILMAZ DEĞİŞİMLER”
Newscastle Üniversitesi’nden Prof. Dr. Phil James, “Newcastle’ın nabzı” adını verdiği bir sistemle şehirdeki gündelik hayatı ölçüyor ve son aylarca inanılmaz değişimler gördüğünü aktarıyor.
James, “Bir anda her şeyin tepetaklak olması gibi sert değişimler görüldü. Yayaların sayısı yüzde 95, trafik de yüzde 40’a kadar düşüş gösterdi” dedi.
James, toplanan verilerin en güçlü yanını “Belediye’nin ulus çapında alınan kararların gerçek zamanlı olarak şehirdeki yaşamı nasıl etkilediğini görebilmesi” olaak tanımlıyor.
James, “Bahçe malzemeleri satan dükkanlar açıldığında, trafiğin de arttığını gördük. İnsanlar evlerine bitki almak için sokağa çıktılar” dedi.
James, bu verilerin pandemi sonrası dönemde de hava kirliliği gibi “çözüm bekleyen acil sorunlar” için de daha kalıcı değişimleri beraberinde getirmesini umduğunu aktardı.
James, “Trafikte yüzde 50’lik bir düşüş olduğunda, azot dioksit düzeylerinde de yüzde 25’lik bir azalma görüldü. Ne yazık ki, bu kalıcı bir durum değil. Zira, trafik tekrar normalin yüzde 80’i düzeyine yükseldi ve artışların yeniden başladığını görüyoruz. Ancak şehirlerdeki karbon emisyonu düzeyleri aşağı çekilmeye çalışırken, bu veriler de bu meselelerin boyutlarını anlamamıza yardımcı oluyor. Veriler, politika yapıcılara ve karar mercilerinin elini güçlendirebilir ve güçlendirmelidir” dedi.
PARİS’TE “15 DAKİKALIK ŞEHİR” KONSEPT
Geleceğin şehirleriyle ilgili simülasyonlar yapan Immense adlı şirketin kurucusu Dr. Robin North da pandemi sonrası şehirlerin, elektrikli araç ve bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması gibi adımlarla ulaştırmada daha kalıcı değişimler yapmayı değerlendirmeleri gerektiğini söyledi.
Konuyla ilgili BBC’ye konuşan North, “Pandemi ve alınan önlemler nedeniyle ulaştırma sisteminin yeniden tasarlanması için önümüzde çok büyük bir fırsat var. Bunu avantaja çevirmek istiyorsak, ileriyi düşünerek planlama yapmamız gerekiyor” dedi.
Bazı şehirler, pandemi döneminin ardından nasıl değişimlerin hayata geçirilebileceği konusunu değerlendirmeye başlamış durumda.
Paris’te, belli bir merkezin olmadığı, insanların 15 dakika yürüme ya da bisiklet mesafesinde tüm ihtiyaçlarını karşılayabileceği mini merkezlerden oluşan “15 dakikalık şehir” konseptiyle ilgili denemelere başlandı.
Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun yeniden seçilme kampanyasının merkezinde duran bu konsept, Paris’i ekolojik dönüşüme uğramış mahallelerden oluşan bir şehre dönüştürmeyi amaçlıyor.
‘GÖKDELENLER DÖNEMİ SONA ERMİŞ OLABİLİR’
Bütün bunlara ek olarak, şirketler de sokağa çıkma kısıtlamalarının uygulandığı dönemde evden çalışma denemesinin başarılı olduğunu görünce, büyük, pahalı ve şehir merkezindeki ofislere ne kadar ihtiyaçları olduğunu da sorgulamaya başladı.
New York’un 1980’lerde yeniden tasarlanmasına yardımcı olan ve şu anda Birleşmiş Milletler’in Şehir Girişimleri Konseyi’nin başkanklığını yapan şehir plancısı Prof. Dr. Richard Sennett, “Gökdelenler dönemi sona ermiş olabilir. Pandeminin bir sonucu olarak, şehir plancıları mekan olgusunu yeniden değerlendirmek zorunda kalacak. Bugüne kadar inşa ettiğimiz şeyler, tek bir amaca hizmet eden sabit, hareketsiz yapılar” dedi.
Sennett’e göre, kısa vadede sosyal mesafe kurallarına uyumlu hale gelebilecek ancak ileriye dönük olarak, ofislerin perakende mağazalar ve hatta evlere dönüştürülebilmesine olanak sağlayacak şekilde değişen ekonomik faaliyetlere ayak uydurabilecek şekilde daha esnek kullanıma uygun binaların inşa edilmesi gerekiyor.
Sennett, pandemi sürecinden çıkan en büyük dersin şehirlerin sosyalleşmeye imkan veren yerler olması gerekliliği olduğunu söyledi. Sennett, şehir merkezindeki bir barda oturup bira içmeyi özlediğini ancak bu dönemin teknolojinin insanlar arasındaki iletişime nasıl yardımcı olabileceğini de gösterdiğini ifade etti.
Hükümetlerin çıkardığı takip uygulamalarının başarı düzeylerinin farklılık gösterirken, daha önce çöplerin toplanma zamanlarını tartışmak ya da müşkül durumdaki komşulara yardım örgütlemek için kullanılan yerel mahalle uygulamaları ise giderek daha popüler hale geldi.
Sennett, bunu “komşuların yabancılara karşı birbirine sorumlu olduğu” yeni bir dönem olarak nitelendiriyor.
Sennett, her ne kadar sensorlar şehirle ilgili toplamakta önemli rol oynasa da akıllı telefonların daha etkili olduğunu söyledi.
Sennett, “İnsanlar arasında iletişimi sağlamak için uygulama kullanılması inanılmaz derecede faydalı bir yöntem. Sosyal uygulamalar giderek daha çok kullanılıyor. Sensorler, size bir kalabalığın neden toplandığını söyleyemez. Bir alanın etrafına kamera koyabiliriz ama gördüklerimiz aslında bize ne anlatmış olur?” dedi.
ABD’nin San Diego kentinde, Siyahların Yaşamı Değerlidir protestoları sırasında akıllı sokak lambalarının kimlik tespiti gibi amaçlar için kullanıldığı öne sürülmüştü. Bu da sivil haklar ve bireysel özgürlükle ilgili bazı soru işaretlerinin doğmasına yol açmıştı.
Prof. Dr. James, aslında elde edilen verilerin tek başına bir şey ifade etmediğini söyledi.
James, “Size Newcastle şehir merkezinde yürüyen kaç kişi olduğunu söyleyebilirim ama bu kişilerin bugünkü programlarının ne olduğunu bilemem. Akıllı şehirlerin vatandaşları, davranışsal bilim insanları ve sosyal politika yapıcılarla birlikte çalışması gerekiyor. Akıllı şehirler, sadece veri ve teknolojiden ibaret olmamalı” dedi.
Alıntı: https://cumhuriyet.com.tr/haber/koronavirus-salgin-deneyimi-akilli-sehirlerin-kurulmasina-nasil-yardimci-olabilir-1751094