Ölmüyoruz öldürülüyoruz
Ölümlerin, hekimlerin bütün itirazlarına rağmen ısrarla sürdürülen tedavi protokolündeki ilaçlarla ilgisi var mı?
Manisa’da iki gün önce Kovid-19 testi pozitif çıkan Azerbaycanlı Naibe Hüseyinova evinde ölü bulundu.
Yine birkaç gün önce Antep’de 35 yaşındaki Leyla Gür, test sonucunun pozitif çıkması üzerine karantinaya alınışının 5. gününde evinde ölü bulundu.
Kısa bir araştırma yapınca karantinadayken evde bir başına ölenlerin küçük haberlere sıkıştırılıp görünmez kılınması, pandeminin karanlıkta kalan bir başka gerçeği ile karşı karşıya bıraktı.
Mart ayına kadar giden ve hızla artarak ülkeye yayılan “evde ölümlerin” bir kaçını kayda geçirip, öyle devam edeyim.
*Konya’da 75 yaşındaki Arife Zihinli karantinanın 5. gününde evinde ölü bulundu.
*Kayseri’de 66 yaşındaki Kamil A. karantinaya alınan evinde ölü bulundu.
*Düzce’de 60 yaşındaki Muhsin Tınaz’dan korona virüs testi pozitif çıktığı için karantinaya alındığı evinde ölü bulundu.
*İstanbul Sultangazi’de grip şikayeti olan 42 yaşındaki kadın yatağında ölü bulundu.
*Gaziantep’te 10 gün önce rahatsızlanarak hastaneye giden, korona testi negatif çıkmasına rağmen şüphe üzerine evinde karantinaya alınan 79 yaşındaki İsmail Donat ölü bulundu.
*Balıkesir’de ismi öğrenilemeyen 72 yaşındaki vatandaş evinde ölü bulundu. Covi19’dan dolayı karantinada olduğu öğrenildi.
*Edirne’de 60 yaşındaki İbrahim Yaşar Çaylar yalnız yaşadığı evinde ölü bulundu.
Şimdi birkaç soru sormak gerekir Sağlık Bakanlığı’na:
1- Henüz salgının bu boyutta olmadığı aylarda, riskli yaşlarda ve kronik hastalıkları olan kişiler neden hastanede değil de evde karantinaya alındı?
2- Şu güne kadar evde karantinada ölenlerin sayısı ne kadar?
3- Ölümlerin, hekimlerin bütün itirazlarına rağmen ısrarla sürdürülen tedavi protokolündeki kimi ilaçlarla ilgisi var mı?
4- Söz konusu ilaçlar verilirken, hastanın kullandığı başka ilaçlarla etkileşim yapabileceği göz önüne alınıyor mu?
Bu sorulara Sağlık Bakanlığı’ndan yanıt gelmeyeceğini biliyorum. Belki Hipokrat Yemini etmiş Bilim Kurulu üyeleri üstlerine alınır.
Siyasi angajman içinde olmayan hekimler ise sosyal medya dahil her yolu kullanarak hem Sağlık Bakanlığı’nı hem halkı uyarmaya çalışıyorlar, alınması gereken önlemleri anlatıyorlar.
Özellikle evde karantinaya alınan ve hekim kontrolünde olmayan hastaların içine atıldığı riski dert eden hekimlerden Prof. Dr. Esin Şenol sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Ankara’da filyasyon ekiplerinin, herkese Favipravir ve Plaqenil bıraktığını belirterek, sakıncalarını belirten bir mesaj attı.
Ancak filyasyon ekiplerinin durumu da karantinadaki hastalardan hallice. Birgün gazetesinden İsmail Arı’nın görüştüğü Ankara’daki filyasyon ekibinde görevli sağlık çalışanın anlattıkları sağlık sisteminin çöktüğünü gösteriyor. Hekim bulunmayan filyasyon ekipleri, yer olmadığı için evinde tedavi edilmeye çalışılan yaşlı hastalar, VİP hasta şımarıklığı… Bir salgında olmaması gereken ne varsa oluyor yani.
CHP Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin’in Meclis’te yaptığı basın toplantısında söyledikleri çok dikkat çekiydi. Şahin, Sağlık Bakanlığına bağlı bazı hastanelerde doktorlara Kovid 19 hastalarına Hidroksiklorokin adlı ilacı kullandırmaları yönünde baskı yapıldığını ve uygulama emrinin hastane içi mesaj yoluyla verildiğini öne sürdü.
Bursa Tabip Odası’nın basın açıklaması da Şahin’in açıklamalarıyla paralellik gösteriyordu. Tabip Odası Başkanı Doç. Dr. Alpaslan Türkkan “Henüz klinik tanı almamış hastalar için bile hidroksiklorokin tedavisine başlanması dayatıldığını” hatta reddeden bir meslektaşlarının, poliklinik yaptığı odaya baskın yapar gibi yanına aldığı bir kişiyle giren başhekim yardımcısı tarafından tehdit edildiğini söyledi.
Haliyle bu ilaçları hangi firmanın ürettiğini merak ettim. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un mayıs ayında “yerli koronavirüs ilacı” diye duyurduğu ilacı üreten Koçak Farma’ymış. CEO’su Hakan Koçak bir röportajında övünerek anlatmış: “Temmuz ayında daha önce Çin’den ithal edilen ve Sağlık Bakanlığı COVİD-19 Tedavi Algoritmasında yer alan yerli üretim Favipravir etken maddeli ilacın ruhsatını aldık ve Türk Tıbbının hizmetine sunduk. Sağlık Bakanlığı COVİD-19 tedavi Algoritmasındaki Favipravir, Hidroksiklorokin Sülfat, Azitromisin, Enoxaparin sodyum, Dipiridamol, Dekzametazon etken maddeli ürünlerin tamamını yerli olarak üreterek ülkemizin COVİD-19 ile mücadelesinde önemli bir destek verdik ve vermeye devam ediyoruz.” Sağlık Bakanlığı’ndan epey teşvik ve ödül almışlıkları da var.
Konuya dönersek, evde karantinadaki acil müdahale olanaklarından yoksun hastalara verilen ilaçların evdeki ölümlere etkisini bilmiyoruz. Hastanelerdeki ölüm ve ağır hasta sayılarının artmasında bir etkisi var mı, onu da bilmiyoruz.
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı hiçbir sayı güvenilir olmadığı gibi uygulanan tedavi protokolü de güvenilir değil.
Daha acıklısı, halk sağlığı için bütün dayatmalara direnen, tehdit edilen, canlarını veren hekimler ve sağlık çalışanlarının yapayalnız bırakılması.
Meslek hastalığı sayılmıyor, emekli olmamışlarsa ailesinin, çocuklarının hiçbir güvencesi kalmıyor, Kovit nedeniyle oluşan geçici ya da kalıcı hasar için tazminat alamıyorlar. Ama kovid pozitif olsa bile semptom göstermediği sürece çalışmak ve hekim yetersizliğinden ağır mesai koşullarına katlanmak zorunda bırakılıyorlar.
“Ölüyoruz” diyorlar, ötesi var mı? 10 Kasım itibariyle, 66’sı hekim 152 sağlık çalışanı COVID-19 sebebiyle yaşamını yitirdi. Yarıya yakını hekim!
Aslına bakarsanız “ölmüyoruz”, hep beraber öldürülüyoruz. Evde, hastanede, maden ocaklarında, sel baskınlarında, depremde… İlaç şirketlerinin, müteahhitlerin, patronların, yağmacıların, gaspçıların taammüden cinayetlerinde ölüyoruz.
Alıntı: https://artigercek.com/yazarlar/incihekimoglu/olmuyoruz-olduruluyoruz