Page 75 - Hekimce Bakış Dergisi 104. Sayı
P. 75
”Haydar Ağa tart bakalım iki rahmetli babası koymuştu. gidip patates almalıydı. Ne
okka soğanla iki okka patates. İlkokuldan sonra okumadı Maviş. yapacağına karar verememişti.
İrilerinden verme sakın!” Fakat Allah vergisi bir resim Gözü odanın penceresine takıldı.
kabiliyeti vardı. Babası elinden Yaşlı adam bu sabah erkenciydi.
Hemen teraziye sarılıp
patatesleri örten ıslak bezi tutup Kabataş’taki büyük okula Buna en çok o sevindi. Hemen
kaldırdı. götürmüştü bir seferinde. Yaşlı, pencereye koştu. Buzdan takır
kalın gözlüklü bir adam pek takır olmuş camları ite kaka
“ Ukalalık yapmasanız olmaz alakadar olmuştu Maviş’le. güç bela açabildi. Buz gibi ayaz
değil mi? Gören de patatesle Bir hafta gidip geldiler. Adam yüzüne tokat gibi çarptı. Adam
sanat eseri yapacaksın sanır. sonunda, “Kızınız pek kabiliyetli. onu çocuk sanmasın diye sesini
Patates çorbası için iriliğin Lakin ilerlemesi için en azından kartlaştırarak, “Haydar Ağa
ufaklığın ehemmiyeti nedir ortaokulu bitirmesi icap edecek. tart bakalım iki okka soğanla iki
allasen? Kadın milleti işte! “ Okula yazdırdıktan sonra tekrar okka patates. İrilerinden verme
Kadına seslendi: görüşelim” demişti. Maviş sakın!” dedi. Adam, “ Soğan üç
okuldan nefret ediyordu. Okul okka mı olacak?” diye sorunca
“Hiç merak etme bacım. sıralarına oturduğunda kafası sinirlendi. Dikiş makinesinin
Patateslerim çok kavi bu sefer. masanın altında kayboluyor, gözüne sakladığı paraları
Avucunda kaybolur hepsi. Soğan diğer çocuklar tarafından alaylı avucuna alıp ayağına geçirdiği
üç okka mı demiştin? ”
sözlere maruz kalınca yerin terliklerle fırladı kapıdan.
Kadın başını hayır manasında dibine giriyor, kaçacak delik Tamam işte! Nakilbend Sokak’ın
sallayarak gözden kayboldu. arıyordu. Ressamlık hayalleri yeknesaklığını dağıtacak
Adamın yanına gelmeye karar de böylece çöpe gitmişti. adamakıllı bir şeyler bu sefer
vermişti demek ki. Nakilbend Zaten bir süre sonra babası da gerçekleşmek üzereydi.
Sokak’taki yeknesaklık yeni bir hakkın rahmetine kavuşuverdi.
şeylerle bozulmaya iyice hazırdı. Şimdi ana-kız, babadan kalma ******
ufacık bakkal dükkânında üç
****** Günlerdir asılı durduğu
beş öteberi satarak hayata yağmur oluğunda incelerek
Düpedüz cüceydi Maviş. Anacığı tutunmaya çalışıyordu. sivri bir kama kıvamına gelen
çok ilenmişti o doğduğunda.
Kar geceden fena bastırmıştı. O buz parçası rüzgârla birlikte
“Haseki Hastanesi’nde dünyaya sabah dükkânı açma işi annesine uğursuz bir devinimle sallanıyor,
geldiğinde ebesi Gülpembe, kalmıştı. Yaşlı kadın sabah ortalıkta kimsenin duyamayacağı
ağlayarak çıkmış odadan,” diye erkenden yola düşüp fırıncıdan bir felaketin ayak sesleri
her yerde gezip anlatıyordu önce yetişmişti bakkalın kapısına. yankılanıyordu. Suphi, sırtına
çenesi düşük komşuları Hayriye Maviş düşündü taşındı, o akşam saplanan keskin bıçağın acısını
abla. Oysa konuşulanları için patates çorbası yapmaya hissettiğinde iş işten geçmişti.
anlayacak, bunlardan mana karar verdi. Bunun için fazla Fazlı, hiç ara vermeden, nefes
çıkartıp içlenecek yaşa çoktan düşünmesine de gerek yoktu almaksızın vur ha vuruyor,
ermişti Maviş. Boyunun aslında. Ne de olsa hemen her saplıyor da saplıyordu. Karların
kısalığından mıdır nedir, ona Allah’ın günü patatesli yemek üzeri kızıl kana boyandı. Ne bir
bebek muamelesi yapan, yapıyorlardı. Kiler niyetine gören oldu ne de bir duyan.
nasılsa anlamaz diye düşünerek kullandıkları gömme dolabı açtı. Ellerine ve bıçağa bulaşan
boyuna alay eden mahalle Tabureyi altına çekip rafların kirli kanı bembeyaz karla
karılarından nefret ederek üzerine tırmandı. Üzeri küflü bir ovaladı. Kan ter içinde kalmıştı.
büyüdü Maviş. Gök gözlerini patatesle birkaç soğan kalmıştı Gömleğinin ucunu yeniden
çok beğendiği için bu ismi ona yalnızca. Şimdi ta dükkâna kadar pantolonunun içine sokuşturup
75