Ankara’da eylül

Başıma gelenin zihnimdeki ve ruhumdaki yükünü azaltmak için eylülü takvim yapraklarında, dinlenmeyi ise başka bir bahara bıraktım

Yazdan kalma kararsız bir bulut gibiyim.

Sonbaharın ortasında öylece duruyorum.

Çiselemek de mümkün, güneşle gölge oyunu oynamak da.

Aslında ne çok severim eylülü.

Okul yıllarımda özlemle beklerdim.

Yaz evinde, annem ve babamla ve her ay sayıları eksilen az sayıda akranımla geçirdiğim yaz mevsiminin kavurucu, biraz ıssız bol kitap okumalı durağan ayları bitiyor diye sevinirdim.

Zamanın hızla akacağı zamanlara akmak, günün çoğunu kendi ritmimde kendi akranlarımla geçirecek olmak sevinç verirdi.

İlerleyen zamanlarda, bitmeyen koşuşturmalarımda verebileceğim kısa fasılaların sonuna gelindiğini anımsatsa da renklerini, ışığını, demlenmiş bir çayın sıcaklığında çokluk elle tuttuğum notlarla çalışmaya başlamış olmanın huzurlu yalınlığını severdim.

Ama bu eylül, sonbaharı, sonbahar renklerini izlemek için sokaklara, sabah yürüyüşlerine çıkamıyorum.

Eymir’de yaprakların çıtırtısına eşlik eden adımlarımın gölgesinde kulağımda bir virolog sesi ya da müzik dinleyerek yürüyemiyorum.

Yakın koruma ile geçen günlerimi, ev hastane ve ofis dışına taşırmamaya çalışıyorum.

Beni esir alan, işi öldürmeye vardıran bir dengesizliğin öylece izlenmekte olması, bir anlamda beni tutsak almaktan duyulan keyif çok canımı sıkıyor.

Bir bilim insanı, bir hekim olarak, sokaklarda yakın polis koruması ile dolaşabiliyor olmanın coğrafi utancı, sorgulayan bakışlarla izleyenlerin gözüne bakmama mani oluyor.

Yaklaşık 60 gündür hâlâ mahkeme sürecinin bile nedense başlamadığı, zanlının Freddy’nin Kabusu gibi her gün bir yerden başını ya da dilini çıkardığı tuhaf bir eylül bu.

İnsanın dayanamayacağı iki şey olduğunu düşünüyorum; zamanın sınırsızlığı ve “efendi”siz kalmak yani tümüyle özgür ve zamansız kılınmak.

Son üç yıldır, mevcut işlerime eklenen pandemi sürecindeki artan koşuşturmayı kendi ritmim kılarak etrafa pek şahane bir görüntü kendime de iyi bir mazeret sunuyordum aslında.

Tüm zamanımı işlere bölüyor, koşuştururken zamansızlığı unutuyor, kendimle kalamayışıma çünkü’lü, ama’lı, fakat’lı nakaratlar yazıyordum.

Her ne kadar, ABD Başkanı hafif bir ironi ile “Gördüğüm kadarıyla herkes maskesiz, bu da işler yolunda demektir” sözleri ile pandeminin artık bittiğini ilan etse de pandeminin bitmediğini günde yarım milyon vaka, bin beş yüzlü sayılardaki ölümden biliyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başkanı da “bitti” dedi diye atılan manşetler, ekranlarda yapılan yorumlar da pandemik zamanda iyice ayyuka çıkan “infodemi” salgınından payını alıyor.

Oysa, Dr. Tedros, pek çok maddede yönetimlerce yapılması gerekenleri sıralayıp ilk kez iyi eşgüdümlenmiş, adanmış bir çalışma ile pandemi bitirilebilir durumda mesajını iletmeye çalışmıştı.

Henüz aşı olmamış 2.5 milyar kişi varken, pandeminin hâlâ bir geçiş evresinde olması yani yükünün hafifleyip hafiflemeyeceği bile belirsiz.

Pandemiden kurtulmayı en çok isteyen kişi olarak, sonbaharda mutlak beklenilen pandemi dalgasına rağmen, artık yavaştan dinlenmeye geçebileceğimi umarak teselli oluyordum.

Tüm aşılarımı olması gerektiği gibi yaptırmış olduğum halde hayatımın en az yarıdan fazlasını hâlâ maskeyle geçirmek zorundayım.

Bunlara rağmen keyfimi kaçırmadan çalışmayı başarıyordum.

Ama hiç gerekçesiz bir şiddet eylemi gelip beni de buldu.

Şiddet ve hukuksuzlukla kuşatılmış bir coğrafyada kim kendini bunlardan soyutlayabilir ki?

Artık memlekette birey olarak dahi ilerlemek ve bu boğucu ahenksizlikten muaf kalabilmek mümkün değil.

Başıma gelenin zihnimdeki ve ruhumdaki yükünü azaltmak için eylülü takvim yapraklarında, dinlenmeyi ise başka bir bahara bıraktım.

Tüm bu kapana kısılmışlığı, yapılacak tüm işleri aynı anda yapmak telaşıyla bastırmaya çalışıyorum.

Önümüzdeki haftalarda çıkacak ilk kitabımın heyecanı ciğerlerime yaşam soluğu dolduruyor.

Zihinsel dünyası tek boyutlu olanlar ne evrenin çok boyutluluğunu ne yerkürenin biyolojik çeşitliliğini algılayamıyor.

Zihinsel dünyası tek boyutluların seçtikleri ise evreni de yerküreyi de yalnızca kendi varlıklarına kayıt etmek ve herkesi tek boyutlu bir zihinle bırakmak istiyor.

Dünyayı kuşatan, eksik, yanlış, yalan bilgi salgınının coğrafya ve uzamında payımıza düşen zekasız, espirisiz bir şarlatanlık ile ayaklarımıza takılan halat ve ağzımıza vurulmaya çalışılan kürek oluyor.

Bu yıl Ankara’da eylül yalnızca açtığım camlardan içeri dolan sabah serinliği ile trafikte fark ettiğim okul ve iş telaşı.

Olanları sızdırmayacak kadar yalıtmaya çalıştığım belleğimdeki çatlaktan, şimdi iyice ıssızlaşmış kıyılara vurduğunu bildiğim eylül güneşi doluyor, o bana ben ona ulaşmaya çalışıyoruz.

Neyse ki türümüzün aslında pek de ilginç olmayan serüveninde iyiye ve daha kalıcı olana evrilmekten başka bir hikaye ve çare olmadığını biliyorum.

“Sabit bir maddeden, karmaşık, canlı bir güzelliği oluşturan sayısız kuşak, hiçbir yazar daha iyisini yazamazdı” (Yaradılış, Colombre, Dino Buzzati )

 

Esin Şenol

 

Alıntı: t24.com.tr

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler