Bağışıklık sistemimizi ölçebilseydik

Her aklı evvel ne işe yaradığı tam olarak bilinmeyen bağışıklık sistemini güçlendirici gıdalar önerip duruyor. Elbette hepsi anlamsız demek istemiyorum ama bunların çoğu bilimsel bir dayanaktan yoksun

Bağışıklık sistemimizi ölçebilseydik

Özdemir Aktan Prof.Dr.

Orhan Pamuk’un son kitabı Veba Geceleri yüzyıllar boyunca milyonlarca insanın öldüğü, bazen kentlerin yok olduğu veba salgınlarını tekrar aklımıza getirdi. Pamuk’un kitabında Ege’de bir adada ortaya çıkan salgın hikâye ediliyor. Romanda da, gerçek hayatta olduğu gibi, tüm yaşayanlar hastalanmıyor, hatta hastalananların bir kısmı hastalığı yenebiliyor (ortada henüz etkin bir tedavi de yokken).

Yaşadığımız Covid-19 pandemisinde de durum aynı değil mi? Hızla bulunan aşı birçok şeyi değiştirdi ama aşı öncesine dönersek şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz: Aynı ortamda bulunan ve virüs ile teması olanların bir kısmı hastalanıp ölüyor, bir kısmı ise hastalığı ağır geçirerek ölümün kıyısından dönüyordu. Ayrıca bir kısım insan ise virüsü almış olsa bile (testi pozitif çıkanlar), ya hasta olduğunun farkına bile varmıyor ya da çok hafif bulgularla geçiştirebiliyordu. O dönemde kullanılan ilaçların hiçbir faydasının olmadığı da artık biliniyor.

Özetle, aynı yaş gurubunda, aynı ek hastalıklara sahip olanların bir kısmı hiç hastalanmazken, bir kısmı çok ağır bir şekilde etkileniyordu. Aslında bu durum tarihte yaşanan veba salgınları için de geçerli. İnsanlar arasında bu farkı yaratan bugün hakkında çok az şey bildiğimiz “bağışıklık sistemi”. Genetik yapı da diyebiliriz ama aynı kapıya çıkar. Bu konudaki bilgilerimize yalnızca buzdağının görünen ucu denebilir. Bağışıklık sistemi hakkında bilgimiz hiç yok değil ama esas sorun gücünü ölçemiyor olmamızda.

Kandaki antikor düzeylerini ölçebiliyoruz. Antikorlar, bağışıklık sisteminin B hücreleri tarafından üretilen ve ilgili mikroorganizmanın tanındığını gösteren değerler. Oysa ki daha önemli olan T hücreleri. T hücreleri düşmanı tanıdığında direkt olarak saldırabiliyor. Yaşadığımız pandemide kandaki antikor düzeyleri düşük olsa bile T hücreleri sorunu halletmekte yeterli olmalı. Problem şu ki, bunların gücünü ölçemiyoruz.

Durum böyle olunca da kimin bağışıklık sisteminin güçlü olduğunu, kimin virüse aldırmayacağını, kimin yenik düşeceğini de bilemiyoruz. Hâl böyle olunca her aklı evvel ne işe yaradığı tam olarak bilinmeyen bağışıklık sistemini güçlendirici gıdalar önerip duruyor. Elbette hepsi anlamsız demek istemiyorum ama bunların çoğu bilimsel bir dayanaktan yoksun.

İşte bu noktada hakkında çok az şey bildiğimiz lenf nodlarına dönüp bakmak gerekiyor. Vücudun her yerinde lenf nodları var ama değişime uğradıklarında ancak daha yüzeysel olan boyun, koltuk altı ve kasık bölgesinde yer alanları muayenede fark edebiliyoruz.

bagisiklik-sistemi

Lenf nodları insan vücudunda yaygın bir ağ olarak gördüğümüz lenfatik kanalların ara istasyonları olarak tanımlanabilir. Bu lenf nodlarında kan yolu ile gelmiş olan başka hücrelerle birlikte B ve T lenfositleri bulunur. Lenf nodlarının görevi bir mikroorganizma bulduğunda tanımak ve filtre etmekten ibaret. Savaşmak bunların işi değil. Lenf nodlarının büyümesi bir enfeksiyonun veya kanserin varlığına işaret ediyor.

Bu lenf nodlarını ilk kim farketmiş denilince her tıbbi konuda olduğu gibi iş yine gidip Hipokrat’a dayanıyor. Anatomi ve fizyolojisinin anlaşılması 17. yüzyıldaki Hollandalı bilim insanı Frederik Ruysch’u beklemiş. Lenfatik kanalları ilk gösteren o olmuş. Bu yoldan ilerleyen Alman patolog Rudolf Virchow (1821-1902) lenfatik akım ve lenf nodlarının fonksiyonunu açıklamış. Lenf nodlarının filtre görevi gördüğü fikri de ilk ondan çıkmış. Kanser tedavisinde ilgili lenf nodlarının çıkartılması gerekliliği de o dönemde Virchow tarafından önerilmiş ve halen de onkolojik prensipler çerçevesinde aynen uygulanmakta.

Virchow modern patolojinin öncüsü olarak biliniyor. Ayrıca damarda kanın pıhtılaşması ve emboli mekanizmasını ilk belirleyen de o olmuş ve bunları oluşturan faktörler “Virchow Triadı” olarak biliniyor. Mide kanserlerinde boyunda ortaya çıkan lenf nodu da “Virchow Nodülü” olarak anılıyor.

İnsan fizyolojisi ile ilgili bilinmeyen o kadar çok şey var ki. Yeni bir şeyler öğrendikçe başka sorular ortaya çıkıyor. Neyse ki bu sorulara cevap arayan bilim insanları tüm dünyada mevcut. Türkiye’de de bu sorulara cevap arayanlar elbette ki var ama başarılı olanların neredeyse hepsi yurt dışı merkezlerde araştırma yapanlar. Türkiye’de, TÜİK verilerine göre, Ar-Ge harcamasının gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payı yüzde 1,09 iken OECD ortalaması yüzde 2.4. GSYH zaten düşük olduğundan bu ayrılan bütçe ile bir yerlere varmak mümkün değil. Bilim insanlarını özgür bırakmadan ve destek vermeden sonuç beklemek hayal.

 

Alıntı: https://t24.com.tr/yazarlar/ozdemir-aktan/bagisiklik-sistemimizi-olcebilseydik,33666

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler