Çelişki

İnsan hakları kavramı çoktan seçmeli bir yarışmanın içinde kendine yer edinemedi. Yurttaşlık bilinci de “haşa devletten hesap sormak kimin haddine” ile devlet denilen organizasyonun, kamu otoritesinin görünen yüzü kamu görevlisine “maaşını ben veriyorum” arasında salınıp duruyor. Hal böyle olunca, insan hakları mücadelesini suç sınıfına dahil edip kamu görevlisinin, ama tabii ki tahakkümün görünür araçları dışında, görevi nedeniyle karşılaştığı hakaret, tehdit, öldürme girişimi suç ve ceza sınıflamasına bir türlü giremiyor. Suç ortadayken, öldürme tehdidi yakın bir tehlike olarak yanı başımızda salınırken, ceza adaletinin caydırıcılığı tartışılır olsa da devletin yönetilme biçimine, yokluğa, eksikliğe, aksaklığa yönelik her eleştiride ulufe dağıtır gibi uygulanan tutuklu yargılama asla bir yurttaşa yönelen tehlikenin uzaklaştırılması için kullanılmıyor.

Çelişki

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı TTB Merkez Konseyi Başkanı

Ne zaman bu tür tehlikelerin bertaraf edilebilmesi için tutuklu yargılama kararından uzak durulmasını eleştirsem, hapishanelerdeki sağlık sorunları veya ağır hasta mahpusların salıverilmesine ilişkin düzenlemelerin yetersizliğini dile getirdiğim hatırlatılıp ayar çekme çabası ile karşılaşır oldum son dönemde. Bu tür eleştirilerin o sırada sorunu kim yaşıyorsa ona isnat edilen suç ve aidiyet ile “iltisaklı” kılınması olağanlaşmıştı ama kafa karışıklığının bu kadarı bana dahi pes dedirtti.

İdamdan işkenceye cezalandırmanın teşhiri ile caydırıcılıktan, cezalandırılanın görünmez kılınmasına yüz yıllar içinde değişen ceza adaletinde idam ve işkencenin yasaklanması için mücadele eden insan hakları savunusu, görünmez kılınanın hak öznesi olmaktan, insanlıktan çıkarılması dolayısıyla insanlık onuruna aykırı ceza adaleti ile de mücadele sorumluluğu taşır. İnsanlık onuruna zarar vermeye yönelik ve devlet eliyle gerçekleşen her türlü edim de işkence suçu kapsamındadır. Özgürlüğünden alıkoyma cezası insan onurunu koruyacak şekilde uygulanmak zorundadır. Hapishanede özgürlüğünden alıkonulan kişinin sağlık hakkının korunmaması, kendi bakımını sağlayamadığı koşullarda bu bakımın insanlık onurunu koruyabileceği bir ortamda verilmesi, sağlıklı bir yaşam sürdürebileceği, barınma ve beslenmeden, hareket ve iletişimine tüm olanakların varlığı bir hak öznesi olarak insanlığının, görünür olmasının araçlarıdır. İşlediği iddia edilen suç ne olursa olsun, tüm özgürlüğünden alıkonulanlar bir insan olarak hak öznesidir.

Son zamanlarda tırmanan ve kamuoyunun gündeminde de her zaman doğru temelde olmasa dahi yer bulan sağlıkta şiddet için, saldırıya uğrayanın ruhsal ve bedensel bütünlüğünü zarara uğratma, şiddet tehdidi altında özgürlüğünü sınırlama yanı sıra toplumun sağlık hakkına erişimini de aksatan veya tümüyle ortadan kaldıran bu eylem sonrası neredeyse hepsinde tutuksuz yargılama kararı daha ağır bir tehlikenin önlenmesi için adım atılmaması anlamına gelmektedir. Bu önerme asla tutuklanacak kişinin insan olmasından kaynaklanan haklarından arındırılması demek de değildir. Hapishanelerdeki hak ihlallerini eleştirmek ile sağlıkta şiddetin önlenmesi için ceza yaptırımını tartışmak birbiriyle çelişmez.

Meslektaşı olmaktan onur duyduğum, sevgili dostum Esin Şenol’a savurduğu ölüm tehditleri, yakından izlediğini görüntülü belgelemesi ve buna silahlı tehditlerin eşlik etmesi ile hepimizde dehşet duygusu yaratan Mustafa Yücel isimli kişinin serbest bırakılması başta sevgili Esin Şenol olmak üzere tehdit ettiği tüm insanların ruh ve beden bütünlüğüne zarar vermenin ötesinde bu insanların özgürlüğünü de sınırlamaktadır. Bu tür tehditler artık alabildiğine pervasızlaşmış, cezasızlığın yarattığı iklimde toplumun üzerine boca edilmiştir. Yargının bu tehditler için bir türlü suç ve ceza tanımı yapamadığı koşullarda pervasızlık da sınır tanımaz hale gelmiştir. Sanılmasın ki; bu tehdidin yarattığı yakın tehlikenin önlenmesi için Mustafa Yücel’in tutuklu yargılanması gerektiğini söylediğimde, örneğin sağlık hizmetine erişimi kısıtlanırsa, kelepçeli muayene edilirse böyle bir hak ihlalinin karşısında durmam. Kelepçeli muayene nasıl insanlık onuruna yönelik bir saldırıysa, tehdit ve saldırılarla varlığımıza yönelik yaratılan tehlikenin önlenmemesi, dolayısıyla bu tehlike altında saldırıya uğrayan kişinin özgürlüğünün sınırlandırılması da insanlık onuruna aykırıdır. Her ikisinde de sorumluluğunu yerine getirmediği için öncelikle hesap sorulacak olan kamu otoritesi, yani devlettir.

 

Alıntı: evrensel.net

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler