Sendikalı hekimler, hekim sendikaları ve mücadele üzerine

Sağlık emek ve meslek örgütlerinin pandemiyle birlikte yeniden daha fazla ortak hareket etmeye yöneldiği, SES’in 15 Temmuz sonrası üye sayısının yeniden artmaya başladığı ve yapılan eylemlerin eskisine göre daha kitlesel geçtiği bir dönemde hekim sendikalarının ortaya çıkması sorgulanmaya değerdir

Sağlık emekçileri artık sürdürülemez olan neoliberal sağlık sistemine karşı isyan ediyor. Bu isyan belli ölçüde alanlara taşınıyor. Kesin olan durum artık hiçbir meslek grubunun, hiçbir sağlık çalışanının mevcut sağlık sisteminde çalışmaktan memnun olmadığıdır. Sağlıkçılar aldıkları ücretle geçinemiyor, 5 dakikada bir hasta bakarak yoğun iş yükü altında çalışıyor, şiddete uğruyor, tükeniyorlar. Sağlık emek ve meslek örgütleri pandemiyle birlikte artan şekilde sağlık emekçilerinin taleplerini, tepkilerini alanlara taşıdı, sağlık eylemleri yaygınlaştı. Bu hareketlilikle birlikte yeni kurulan “hekim sendikaları” gündem oldu. Hekimlerin sendikalı olması mücadele içinde anlamlı ve arzu edilen bir durumken, “hekim sendikaları” için benzer yorumu yapabilir miyiz? Neden bu hekim sendikalarını tartışma ihtiyacı duyuyoruz? Ne güzel işte! Hekimler hakları için örgütleniyor, neden eleştirelim?

Kısaca bilgi vermek gerekirse, Hekim Sen hareketi 8 Ağustos 2018 tarihinde bir sosyal iletişim ağı üzerinde “Hekim Sen” adıyla kuruldu. “Hekim Birliği” 16 Aralık 2021’de, “Tabip Sen” ise 17 Ocak 2022’de kuruldu. Yasal olarak meslek sendikası kurulamayacağı için hekim ismini öne çıkarıp resmiyette sağlık iş kolu sendikası olarak kuruldular. Kurumsal sayfalarında kendilerini tanıtan bölümde sendikalaşmadan önce sosyal medya iletişim ağlarında bir araya geldikleri, bu örgütlülüğü sendikalaşmaya taşıdıkları bilgisi yer almakta. Önceliklerinin hekim hakları olduğu, hekimliğin ne kadar kıymetli bir meslek olduğu ve kıymetinin bilinmediği, bu zamana kadar bağlı oldukları kurumların hekimlerin hakkını savunmadıkları, hekimlerin sahipsiz bırakıldığı, hekim hakları ve sağlık dışında herhangi bir konuyla ilgilenmeyip apolitik oldukları şeklindeki söylemleri öne çıkıyor. TTB’nin rutin olarak yaptığı hukuki destek, dayanışma, resmi görüşmeler gibi işlerden herhangi birini yaptıklarında sosyal medyadan hızlı ve etkin şekilde paylaşıyorlar. Sosyal medyayı oldukça etkili şekilde kullanmaları yaptıkları işleri görünür hale getiriyor. Farklı ekipler tarafından kurulan bu üç sendika birlikte hareket ediyor, hekimlere üç sendikadan birini seçme alternatifi sunuyor. Farklı sendikalara üye olsalar bile aynı amaç uğruna birlikte hareket ettikleri duygusunu yaratıyor. “Apolitik olacağız, siyasete bulaşmayacağız” söylemi özellikle bu zamana kadar sendikalardan uzak duran hekimlere “güvenli” bir liman vadediyor.

Sarı sendikacılığın meslek sendikası formu!
Çizilen profile bakılırsa, herhangi bir meslek örgütüne dahi üye olmamış, sendikalara mesafeli genç hekimler açısından makullük yanılsamasına neden oluyor. Daha önce “yandaş sendikalara” üye olanlar açısından ise, sarının farklı tonlarını tercih ettiklerinin farkında olan da var olmayan da. Hekim sendikalarının propagandasını yapanlar yaşanan sorunların faturasını kolaylıkla mevcut sağlık örgütlerine kesiyor. Hekimlerin yaşadığı sorunların nedenini TTB ya da “yardımcı sağlık personeli” (YSP) sendikası diye adlandırdıkları sendikalar olarak göstermeleri yalnızca sorunların kaynağını saptırmakla kalmıyor, emek, meslek, mücadele örgütlerini hedef gösteriyor. TTB seçimlerinde geçmişten beri mevcut TTB yönetiminin çizgisini benimsemeyen odalar ve seçime farklı listeyle giren gruplar olagelmiştir. Bu “sağ, muhafazakar” gruplar mevcut sendikalarda TTB seçimlerine yönelik de propaganda yapıyorlar. “TTB hekim hakları ile ilgilenmiyor” söylemi sahada bazı hekimlerin eleştiri konusu olsa da seçimlerde çıkan sonuçlar TTB’nin hekimlerin iradesini meşru bir şekilde yansıttığıdır. Hekim sendikalarının “bu zamana kadar kimse hekimlere sahip çıkmadı, sendikalar hekimleri görmedi” söylemi önemli bir algı operasyonudur. Sağlıkta sorunların artık görünür olduğu ve tepkilerin önlenemez olduğu bir dönemde kurumsal olarak geçmiş mücadele süreciyle herhangi bir bağları olmadan yeni bir sayfa olarak hekimlerin karşısına çıktılar. Geçmiş mücadele süreci ve bugün arasında çarpık bir bağ kuruyorlar. YSP sendikası olarak tanımladıkları sendikaları bir bütün olarak değerlendirip, sarı sendikaların iflasını tüm sendikalara mal etmeye çalışıyorlar. Mücadele örgütlerinin karşısında sarı sendikalardan yana taraf tutanlar, bugün, sarı sendikaları meşrulaştırabilecek bir yollarının olmadığını görüyorlar. Gelinen noktada iktidarın yandaş sendikaları, emekçilerin tepkisini kontrol altına almakta yetersiz, işlevsiz kalıyor. Sağlık emekçilerinin sorunlarının artık ertelenemez olduğu, sağlık sistemi içinde ufak “reformlarla” düzeltilemez hale geldiği bir süreçte açığa çıkan tepki iktidar açısından da neoliberal sermaye düzeni açısından da önemli bir tehdit oluşturuyor. Hekim sendikaları ise iktidar açısından bir tehdit değil, hekimlerin kontrol altında tutulmasının bir aracı olabilir ancak. Eylem yapmaları, grev çağrısı yapmaları sarı sendika olmadıkları anlamına gelmiyor.

Neoliberal saldırıların ilk döneminde başta hekimler olmak üzere görece ‘güvenceli’ kesimlerin eylemleri, kazanılmış hakların/üstünlüklerin korunması çelişkisine dayanıyordu. Bu bakımdan tüm sağlık emek-meslek-bilimlerinde ortak/birleşik eylemin örgütlenmesi zordu. Oysa bugün artık yeni bir çelişki, yeni bir hareket var. Birleşik hareketin temeli genişleyip güçleniyor. Hekimler sağlık sisteminin ayrıcalıklı, mesleki itibarı yüksek bir üyesi iken neoliberal sağlık sisteminin devamlılığını sağlayan bir parçası haline geldi. Performans sistemi gelirlerini hastane gelirine bağlayıp güvencesizleştirdi. Mesleki bilgi ve becerilerine göre değil performans sisteminin kriterlerine göre hasta takip eder oldular, mesleki özerklikleri- emekleri üzerindeki söz hakları ellerinden alındı. Hasta yatış ve taburculukları, tedaviler, muayene süreleri hasta üzerinde verecekleri her karar kalite kontrole ve performansa bağımlı hale geldi. İş yükleri arttı, gelirleri azaldı. Bu da önemli bir tükenmeyi beraberinde getirdi. Sağlık sistemi artık ayrıcalıkları olan hekimleri de memnun edemiyor. Performans sistemi yeni uygulanmaya başladığında ücretleri artırılarak ikna edilen hekimler bugün performans sistemine karşı ayakta. Sağlığın sermaye egemenliği altına girmesiyle birlikte sağlık çalışanlarının proleterleşme ve güvencesizlik zemininde sınıfsal olarak homojenleşme eğilimlerinin arttığını söyleyebiliriz. Tükenme, aldıkları ücretle geçinememe, şiddet giderek artan ortak sorunlar haline gelmektedir. Her bir sağlık emekçisi bütün bir işin birbirinden kopuk ayrı bir parçasını üstlenen, işin bütünlüğüne hakim olmadan, yaptığı iş üzerinde söz yetki ve karar hakkı olmadan çalışmaktadır. Bu durum sağlık hizmetinin niteliğini azalttığı gibi sağlık emekçileri açısından tatmin olmadan, tükenerek çalışmaya neden olmaktadır.

Hekim sendikaları, özellikle hekimlere yönelik 7200 ek göstergeyi düzenleyen yasa tasarısının geri çekilmesini sendikaların eylemleri ile ilişkilendirip hekimler ve diğer sağlık çalışanları arasındaki gerilimin artmasına sebep oldular, bu gerilimden beslendiler. Böylece “Sendikalar hekimlerin haklarını savunmuyor. Bu nedenle hekim sendikalarına üye olun” argümanını güçlendirdiler. Hekimler ve diğer sağlık çalışanları arasındaki gerilimin bu üç hekim sendikasının örgütlenme faaliyetini hızlandırdığı döneme denk gelmesi tesadüf değil. “Sağlık çalışanı değil hekimiz, hekim dışında kalanlar YSP’dir” diyerek hekimlere ayrıcalıklı bir yerden seslenen ve hekimlere de cazip gelen bir söylemi kurduklarını söyleyebiliriz. Birlikte mücadele zemininin böylesine olgunlaştığı ve fark edilir duruma geldiği bir süreçte, hekimleri diğer sağlık emekçilerinden ayıran “meslek sendikacılığının” mücadeleyi bölmekten başka etkisi olmayacaktır. Hekimler arasında örgütlenme ihtiyacının ve farkındalığının artması oldukça kıymetlidir. Yapılan eleştiri hekimlerin hakları için bilinçlenerek mücadele etmesine değil, bu mücadeleyi yanlış yere kanalize eden hekim sendikalarınadır. Sağlık bir ekip işidir. İş barışını bozan, sağlıkta ekip ruhunu parçalayan her türlü politikanın karşısında durulmalıdır. Sağlıkta birlikte mücadelenin kurulacağı zemin sağlık örgütlerinin temsilen yan yana gelişleriyle sınırlı tutulamaz. Eylem ve politik çizgi birlikteliğinin garantisi ve sürükleyicisi ancak sağlık emekçilerinin kuracağı “sağlık meclisleri” olacaktır.

Sağlık sistemi yalnızca sağlık emekçileri için değil, toplum sağlığı için de sürdürülebilir olma, çözüm üretme kapasitesini çoktan yitirmiştir. Sağlıklı olmayı değil, hastalanıp tedavi kurumlarına başvurmayı temel alan, hasta sayısı üzerinden başarıyı değerlendiren sağlık sistemi artık sağlıksızlığın sistemi haline gelmiştir.

Sağlıkta dönüşümün bir sermaye programı olduğu, sağlık emekçileri için daha fazla emek sömürüsü ve yoksulluk getireceği, sağlık hakkına bir saldırı olduğu söylenerek “sağlık hakkı meclisleri” ile sağlıkta dönüşüme karşı bir mücadele çizgisi kuruldu. Sağlıkta dönüşüm programı AKP’nin neoliberal politikaları uyguladığı en önemli stratejisinden biriydi ve AKP için önemli bir meşruluk aracı olarak kullanıldı, seçim propagandalarında önemli bir malzemeydi. Mücadele cephesinde sağlığın metalaşmasına karşı “Sağlık haktır, satılamaz” çizgisinde bir direnç oluşturulurken; sermaye iktidarı tarafından “hiç sıra beklemeden muayene olunabileceği” gibi neoliberal vaatlerle halk oyalanıyordu. Hekimleri, performansın güvencesizlik ve niteliksiz bir sağlık hizmeti sunumuna neden olacağını söyleyerek performans sistemine karşı mücadeleye çağırırken, hekimler için performans sistemi gelirlerinin artması anlamına geliyordu. Performans sistemi dönüşümün oturması için önemli bir adımdı ve hekimleri sisteme yedekleyecek şekilde uygulandı.

Neoliberal politikaların iflası sağlık alanında bir tıbbi kriz olarak yaşanıyor. Sağlıkta neoliberal dönüşüm ve kapitalizmin yarattığı sağlık sorunları var olan sağlık sistemleri ile çözülemeyecek durumda. Neoliberalizmin iktidarlarının sunacağı yeni bir sağlık “reformu”nun, ikna edeceği bir kesim kalmamıştır. Sistem içinde elde edilebilecek bir “düzelmenin” sürdürülebilir olması artık mümkün değil. Tıbbi kriz yalnızca sağlık sisteminin sermaye egemenliği altında olması nedeniyle yaşanmıyor. “Hastalıklı yaşam” sadece sağlık sermayesi için kârlı bir pazar değil, kapitalizmin de karakteristik toplumsal özelliğidir. Pandemi buna en güzel örnektir. Pandemiyi yaratan koşullar kapitalizmin varlık biçimidir. Doğanın talanı, iklim krizi, türcülük, şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, savaşlar, göçler, çalışma koşulları, yoksulluk, işsizlik, kentleşme sorunu, temiz içme suyu, sağlıklı gıdaya erişememek, nitelikli sağlık hizmeti alamamak toplam bir sağlık krizinin görünen biçimleridir. Bu durumda sağlık alanında verilecek mücadele yalnızca sağlık sermayesine karşı değil, sağlıksızlığı yaratan kapitalizme karşı bütünlüklü olarak kurgulanmalıdır. Sağlıkta dönüşüme, sermayeleşmeye karşı bir savunma çizgisinin ötesinde, sermayenin egemenliğine karşı yeniden inşa göreviyle karşı karşıyayız. Sağlık yalnızca kapitalist tıbbın kurumsal mekanları haline gelen hastanelerde bir takım çalışması değil, sağlıklı kentleri inşa edecek mühendis-mimarlarıyla, sağlıklı gıda üreticileriyle, ekolojik yıkıma direnenler, vegan hareket, eğitim, sağlık, beslenme, barınma hakkı için direnenler, tıbbi bilgiyi üretenlerle bir takım çalışmasıdır. Sağlığın tüm bileşenlerini içeren, sağlık hakkını yalnızca sağlığa erişim hakkı olarak görmeyen, koruyucu sağlık hizmetini önceleyen, sağlıksızlığı yaratan koşulları da ortadan kaldırmayı hedefleyen bir sağlık hareketi mümkündür.

Sağlıkta dönüşüme karşı mücadelede kurulmaya çalışılan birleşik mücadele zemininin, bugün artık hem sağlık emekçileri arasında hem de sağlığın toplumsal bileşenleri arasında “mümkün” hale geldiğini görebiliyoruz. Sağlık emekçilerinin iş yükünün azalması, performansın kalkması demek aynı zamanda nitelikli bir sağlık hakkı anlamına geliyor. Pandemiye karşı işçi sınıfının çıkarlarını güvence altına alacak önlemler aynı zamanda sağlık emekçilerinin daha az COVID-19 riskiyle, daha güvenli ve daha uygun koşullarda çalışması anlamına geliyor. Sağlıkta dönüşüme karşı verilen mücadeleyi sağlıkta dönüşümün sonuçlarıyla açığa çıkan yıkıntıyı ortadan kaldırarak yeni bir toplumsal sağlık mücadelesine dönüştürmek zorundayız. Sağlığın böylesine toplumsal bir mücadele olarak örgütlenme imkanının olduğu bir dönemde, sağlık emek ve meslek örgütlerinin kendi “dar çıkarlarının” savunusu çizgisine çekilmesi ne mümkündür ne de doğru. Sorunlar henüz açığa çıkmamışken, sorunları öngören ve önlemek için sağlık çalışanlarını mücadeleye çağıran sağlık emek ve meslek örgütlerinin görevi, bugün açığa çıkan tepkiyi birleşik mücadele çizgisinde seferber edebilmektir.

Hekim sendikalarının hekimlerin hakları için artık biz varız çıkışı nasıl bir döneme denk geliyor diye bakarsak, tam da emek ve meslek örgütlerinin hareketli sağlık kitlesinin adresi olabileceği bir dönem olduğunu görebiliriz. Pandemi öncesine göre Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) ve Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) öncü olduğu sağlık emek ve meslek örgütlerinin ortak çağrısı ile örgütlenen eylemlerde artış oldu, son dönemdeki grev eylemlerini ayrı değerlendirmek gerekse de eylemlere katılımda sendika temsilcisi ve yöneticilerinin dışında “kitlesel” katılımda artış olduğunu gözleyebiliriz. Sağlık emek ve meslek örgütlerinin pandemiyle birlikte yeniden daha fazla ortak hareket etmeye yöneldiği, SES’in 15 Temmuz sonrası üye sayısının yeniden artmaya başladığı ve yapılan eylemlerin eskisine göre daha kitlesel geçtiği bir dönemde hekim sendikalarının ortaya çıkması sorgulanmaya değerdir.

Sağlık çalışanlarındaki hareketliliği yalnızca sorunlar yumağının gün gibi ortada olmasıyla açıklamak her şeye rağmen vazgeçmeyen mücadeleyi sürdüren sağlık emekçilerine ve onların örgütlü kurumlarına haksızlık olur. Sağlıkta dönüşümün yıkıntıları-sonuçları, pandemi süreci, ekonomik krizle kendini gösteren “geçinememe” sorunu sağlıkçıları harekete geçiren önemli sorunlardı. Bütün eleştirilere, yeni dönem mücadelenin çizgisini oluşturamamalarına, bürokratik hantal yapılarına rağmen mevcut mücadele örgütlerimizin yeniyi görebilecek kapasitesi vardır. Açığa çıkan tepkiyi sınıf mücadelesinin bir parçası olarak örgütlemek sağlık örgütlerinin önemli bir görevidir. Hekim sendikalarının hekimleri diğer sağlık çalışanlarından ayıran, sınıf mücadelesinin parçası olarak değil, hekimlerin ayrıcalıklı konumunu savunan ve sınıf içi bölünmeye neden olan çizgilerinin karşısında durulması gerekiyor. Ancak bu tavır alış mevcut örgütlerimizin mevcut hallerinin savunucusu haline getirmemeli bizleri. Örgütlerimizin statülerini olduğu gibi korumasına hizmet eden değil, yeni dinamikleri gören, kavrayan ve buna göre mücadele programı çıkaran bir tutum alınmalı. Pratik eylem sürecinde bir yarış haline döndürülmemeli. Sağlık emek ve meslek örgütlerinin kendini yenileyeceği, sınıf mücadelesinde yeni dinamikleri kapsayarak sağlıkta bir mücadele programını oluşturacağı bir fırsat olarak görmek ve buna uygun pozisyon almakla savunucu bir pozisyonda mevcudu korumak arasında seçim yapabiliriz. Biriktirdiklerimize, mücadele kültürümüze, kapasitemize güvenelim.

 

Alıntı: https://sendika.org/2022/02/sendikali-hekimler-hekim-sendikalari-ve-mucadele-uzerine-647962/

 

Yazarın Diğer Yazıları
deneme bonusu veren siteler yeniokul.net casino deneme bonusu veren siteler